Suriye’de devrim, Gazze’de Hamas’ın soykırımcı İsrail’e karşı muhteşem zaferi, Trump’ın ABD Başkanı olarak göreve başlaması ve Ortadoğu ile ilgili açıklamalarının ardından bölgede bütün dengelerin yeniden şekilleneceği yepyeni bir durum var. Trump’ın Suriye topraklarından askerlerini çekmeye dönük niyetlerinin bir plana doğru geliştiği durumda YPG için de, Türkiye’nin terör sorunu için de iki ay öncesine nazaran çok daha farklı bir ufuk açılmış durumda. Bu ufukta kuşkusuz Türkiye’nin her bakımdan
Suriye’de devrim, Gazze’de Hamas’ın soykırımcı İsrail’e karşı muhteşem zaferi, Trump’ın ABD Başkanı olarak göreve başlaması ve Ortadoğu ile ilgili açıklamalarının ardından bölgede bütün dengelerin yeniden şekilleneceği yepyeni bir durum var. Trump’ın Suriye topraklarından askerlerini çekmeye dönük niyetlerinin bir plana doğru geliştiği durumda YPG için de, Türkiye’nin terör sorunu için de iki ay öncesine nazaran çok daha farklı bir ufuk açılmış durumda.
Bu ufukta kuşkusuz Türkiye’nin her bakımdan kartları eskisine nazaran çok daha güçlü. Öcalan
tarafından PKK’ye yapılması beklenen “silahları bırakma” yönündeki çağrının PKK için de hesaplarını yeniden gözden geçireceği bir çıkış fırsatı sunma ihtimali daha fazla artıyor.
ABD’nin DAEŞ ile mücadele adına Suriye’de kalma zemini iyice yok olmaya yüz tutmuş bulunuyor.
Böyle bir gerekçenin hiçbir makul ve gerçekçi temeli yok. Gerçekçiliğin olmadığı yerde Trump’a Suriye’de kalmak için daha ikna edici gerekçeler üretmek gerekir ki, şu anda bu dünyanın en zor işi görünüyor.
Ortaya çıkan durumun Türkiye için çok büyük avantajlar barındırdığını herkes görüyor.
Suriye’nin anahtarı Türkiye’nin elinde diyor.
Eskiden Türkiye’ye düşmanca duygular ve eylemler içinde bulunan Suriye’de şimdi Türkiye’ye dost ve Türkiye ile her türlü iş birliğine açık bir rejim var.
PKK’yı şimdiye kadar besleyen en büyük kaynaklardan birisi Suriye’deki Baas rejimiydi. Şimdi o rejimin yerinde Türkiye ile müttefik bir rejim ve liderlik var. Suriye potansiyel olarak çok önemli, jeo-stratejik bir ülke, nüfusu, kültürü, tarihi ve insan kaynağı itibariyle de çok güçlü.
Şimdiye kadar Baas rejimi yüzünden tarih sahnesinde hak ettiği rolü oynamaktan geri bırakılmış, bastırılmış bir ülke. Şimdi bu ülke zincirlerinden kurtulmuş olarak tarih sahnesine muhteşem bir dönüş yapıyor ve bu dönüşü Türkiye ile aynı safta, aynı istikamette.
Türkiye’nin Suriye’de oluşan bu liderliğe en yakın, dolayısıyla oluşan stratejik vizyonda en avantajlı konuma gelmesi dostlara mutluluk ve güven veriyor tabii, ama bundan memnun olmayan, bundan dolayı kaygılananlar da var. Gayet normal.
Ama bazı kaygılananların kaygısı evhamdan ibaret, hiç normal değil.
Geçtiğimiz günlerde BBC’nin yayınına katıldığımda bana sorulan bir soru tam da bu gereksiz kaygıları sordu.
Türkiye’nin Suriye’de gerçekleşen değişimden dolayı çok büyük bir güç kazandığı ve Suriye’ye doğru yayılmacı bir siyaset takip ediyor olduğu yönündeki soruya açıkça önce şaşırdığımı ifade ettim. Sonra mealen şunları söyledim:
Suriye’de gerçekleşen devrim tamamen Suriye halkının, evlatlarının devrimidir.
Türkiye’nin bu devrime destek veriyor olduğu doğrudur, hiç sır da değil, ama bu devrimi Türkiye değil Suriye halkı yaptı.
Ancak bu devrime verilen desteği Türkiye’nin yayılmacılığının bir işareti olarak görmek çok ayıptır.
Suriye halkı 60 yıl boyunca en az iki milyon insanının canına, işkenceyle acılar çekmesine ve 12 milyon insanının da tehcirine yol açmış ıstırabına karşı
Türkiye zaman zaman tek başına kalma pahasına ve hiçbir hesap yapmadan insani bir duruş sergiledi
. Suriye halkının yanında
taktiksiz, stratejisiz, hesapsız
durdu. Rejimin katliamlarından kaçan insanları Türkiye yine bir yayılmacı hesap yapmadan misafir etti.
Bugün Suriye halkı bütün medeni dünyanın sorumlusu olduğu bu zalim rejimden kurtuldu diye sevinirken sevincini en içten paylaşan ülke Türkiye olmasın mı?
Türkiye bu sevinci en samimi ve en fazla hak etmiş olarak yaşıyor ve Suriye halkıyla tam bir dayanışma içinde bulunuyor.
Bunun getireceği güç birliği önceden hesabı yapılmış bir yayılmacı siyaseti asla göstermiyor. Ama yeni durumun Türkiye’ye bir güç ve avantaj sağladığı da muhakkaktır.
Bu amaçlanmış ve planlanmış bir güç kazanımı olmadığı gibi
Türkiye başkaları gibi bu avantajı Suriye halkının aleyhine, kendisinin ise tek taraflı kazancına bağlamanın hesabı içinde olmadı, olmayacaktır.
Türkiye’nin
ve başka yerlerdeki varlığı da hiçbir zaman o halkların aleyhine gerçekleşmiş değil, bilakis bulunduğu her yerde barış, istikrar aktörü olmuş ve o halklara daha fazla kazandırmıştır.
Programın sunucusu, daha önce Müslüman Birliğine dair yazmış olduğum bir makaleye atıf yaparak Türkiye’nin bu Birliğin merkezi olmaya talip mi olduğunu sordu ardından hem Suriye’deki rejim değişiklinin hem de Türkiye’nin bu artan etkinliğinin Suudi Arabistan ve Mısır’ı rahatsız ettiğini iddia etti. Bense her iki ülkenin bundan rahatsız olmalarını gerektiren bir durum olmadığını,
Suriye’deki devrimden Suudi Arabistan’ın zaten bir tehdit algılamadığını, Mısır’ınsa algılamasını gerektiren bir durum olmadığını söyledim.
Aksine Mısır’ın şartları ile Suriye’nin şartları çok farklı ve Suriye Devriminin asla Mısır aleyhine herhangi bir faaliyetin içinde olmasının söz konusu bile olmadığını ifade etim.
İslam birliği yönündeki siyaset konusunda ise, şayet her iki ülke böyle bir birliğe öncülük etmek istiyorlarsa bunun bizi daha da memnun edeceğini de söyledim.
Buyursunlar İslam dünyasının ihtiyaç duyduğu siyasal temsil ve birlik sorununa onlar cevap versinler, biz de destek verelim.
Bunun bir merkezinin olması bile gerekmez.
İslam İşbirliği Teşkilatı bile amacına veya konumuna uygun işletildiği takdirde bu ihtiyacı nispeten görebilir
ve Türkiye bunu bir rekabet konusu olarak görmek bir yana, yerine getirilmesi gereken ortak bir görev olarak katkıda bulunur. Türkiye’nin şimdiye kadar ortaya koyduğu irade ve siyaset bu yönde olmuştur.
Suriye Devriminin doğal lideri Ahmet el-Şara
geçtiğimiz hafta içinde gerçekleşen Suriye devriminin bütün bileşenlerinin
toplantısında Arap Cumhuriyeti Geçiş Dönemi Cumhurbaşkanı
ilan edildi. Şara’nın Cumhurbaşkanı unvanını resmen aldıktan sonra ilk ziyaretini Suudi Arabistan’a ardından Türkiye’ye yapması, aynı gün
’nın Türkiye’de bir resmi ziyaret gerçekleştiriyor olması,
iki ay öncesine kadar hiç tasavvur bile edilemeyecek bir trafik manzarası ortaya koyuyor.
Bu tasavvurda bölge ülkelerinin kendi kaderlerini tayin konusunda birbirine daha yakın durmalarının hayrı ve bereketinin çok iyi idrak edildiğine dair ciddi işaretler var.
Bu son derece hayırlı bir trafiktir ve bölgede diyalogun, karşılıklı anlayışın ve geleceğe dönük ortak bir iradenin işleyişine dair açık bir ufku gösteriyor.
Bu ufku karartmamak gerek.
Kültürel, tarihsel ve siyasi olarak bir ve beraber olmaları gereken bu halkların arasına konulmuş duvarlar ve husumetler güçlü bir tarihsel aktörlüğün ortaya çıkmasını engelliyordu.
Şimdi beraber yapacak çok şey var.
Yeni ufuktaki mukadder iş birliği ve anlayış tarihin yeni bir dönemecini, yeni bir seyrini işaret ediyor. İslam dünyasına hayırlı olsun.
#politika
#Suriye
#Yasin Aktay