|
"Apo Valsi"

Apo''nun yakalanması olayı, bizim kafamızda önemli sorular sordurtması gereken bir hadise olmasına rağmen Türk medyasının, Türk elitlerinin bilerek veya bilmeden bu soruları sormaktan kaçınması oldukça düşündürücüdür.

Oysa bu sorunun, geniş bir tarihi, siyasi, kültürel ve stratejik bir perspektife oturtularak incelenmesi ve anlamlandırılması kaçınılmazdır. Türk medyası her ne gerekçeyle olursa olsun böylesi bir sorunu enine boyuna analiz etmekten kaçınıyor gözükse de bizim Yeni Şafak olarak Türkiye''nin geleceğine yön ve şekil verebileceği apaşikar ortada olan böylesine hayati bir sorunu incelemekten ve anlamlandırmaktan kaçınacak bir "lüks"ümüz olamaz.

Apo, Niçin Şimdi Yakalandı?

Apo''nun yakalandığı günlerde bu soruyu sormak ve daha da önemlisi bu soru üzerinde kafa yormak malum nedenlerle pek kolay değildi. Şimdi, ülkemizin çıkarlarını düşünerek böyle bir soruyu sorabiliriz. Sormak zorundayız.

Evet Apo, niçin daha önce değil de, 14 yıl sonra, şimdi yakalandı?

Apo''nun yakalanıp paketlenerek Türkiye''ye getirilmesinde hangi güçlerin ne tür rolleri oldu? Elbette ki ordumuzun, istihbarat birimlerimizin Apo''nun yakalanmasında gösterdiği çabayı ve başarıyı herkes biliyor. Ama gerek Türkiye içindeki dengelerin, gerekse Türkiye''nin dış ilişkilerindeki dengelerin belirlenmesinde hayati rol oynayan PKK ve "Kürt sorunu"nun tehlikeli bir mecraya girmesinde rol oynayan başta Amerika olmak üzere bazı güçlerin Apo''nun yakalanması konusunda kendilerince üstlendikleri rollerin ne anlama geldiği sorunuüzerinde düşünmek zorundayız.

Avrupalılaşmaktan Amerikanlaşmaya...

İyi de bu güçler, Apo''nun yakalanıp Türkiye''ye getirilmesinden ne tür yararlar umuyorlar?

Dikkat ederseniz Apo''nun yakalanmasıyla birlikte Türkiye''nin Avrupa''yla ve ABD''yle olan ilişkileri yeni bir dönemece girdi. Türkiye''de ilk kez modern Türk tarihi boyunca Avrupa aleyhinde konuşulmaya, hatta Avrupa''ya küfürler savurulmaya başlandı. Neden? Ve niçin şimdi? Sizce de ilginç değil mi?

Öte yandan Apo''nun yakalanmasıyla birlikte Türk-Amerikan ilişkilerinde adeta "altın"(!) bir sayfa açılmaya başlandı. Türkiye''nin öncelikleri ve çıkarları ile ABD''nin önceliklerinin ve çıkarlarının ilk kez bu denli açıkça örtüştüğü farkedildi! Aslında bu olay, Türkiye''nin iç ve dış dengelerini belirlemesine, ülkemizin her bakımdan Amerika''nın yörüngesine girmesiyle sonuçlanmasına rağmen Türk medyasındaki bazı yorumcuların, tüm bu gelişmeleri Türkiye''nin büyük bir ülke olduğunun tescil edilmesi olarak yorumlamaları, bu yorumcuların ne kadar sığ ve yüzeysel bir birikime ve kafa yapısına sahip olduklarını göstermesi bakımından oldukça anlamlı ve düşündürücüdür.

Oysa gerçekte Türkiye''nin her bakımdan ABD''nin güdümüne girmesiyle başlayan süreç, Türkiye''nin Osmanlı''nın mirasına sahip çıkıp bu mirası çağdaşlaştırarak yeniden icat etmesiyle birlikte Osmanlı coğrafyasında üstlenmeye başlayabileceği tarihi, jeo-kültürel, jeo-politik ve jeo-stratejik rolü önlemeyi ve dolayısıyla Türkiye''yi durudrmayı ve kuşatmayı amaçlayan bir süreçtir. Türkiye''de bu süreci tersine döndürebilecek basiret, feraset, cesaret ve imaginasyona sahip elitlerin hemen hemen hiç olmayışı ne kadar acıdır.

Apo''nun yakalanmasıyla birlikte Türkiye''nin resmen ve fiilen Amerika''nın jeo-stratejik, siyasi ve kültürel yörüngesine girmesi, 28 Şubat süreciyle başlamıştır.

ABD ve İsrail, Türkiye''nin merkezinde yer aldığı Osmanlı coğrafyasının tıpkı önceden olduğu gibi müslümanlığın belirlediği dinamikler tarafından tanımlanmaması ve belirlenmemesi için yoğun çaba gösteriyorlar. Aksi takdirde ABD ve İsrail''in bölgedeki plan ve projelerini hayata geçirebilmeleri son derece zorlaşacaktır.

Apo''nun yakalanması olayı, ABD ve İsrail''in Osmanlı coğrafyasında planladıkları stratejilerin daha kolay bir şekilde gerçekleştirilmesine imkan tanımaktadır. Sanırım Türkiye''deki elitlerin bir kısmı bu gerçeği farkettiklerinden olsa gerek başlangıçta Apo''nun Türkiye''ye getirilmesini istemediler. Ama ne olduysa oldu Apo Türkiye''ye getirildi.

"Apo Valsi", Apo''dan Daha Gerçek

Tüm bu gözlemlerden sonra karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor: Ünlü düşünür Jean Baudrillard''dan esinle söyleyecek olursak, Türkiye''nin iç ve dış dengelerini belirleyebilecek çapta bir olay demek olan "Apo valsi", Apo''nun kendisinden daha gerçek ve daha belirleyici. Başka bir deyişle Apo diye bir gerçek yok; asıl gerçek "Apo valsi".

Sonuç olarak, Apo''nun yakalanması, bir vals''e, ve dolayısıyla bir medya''ya (vasıta''ya) dönüşmüş oluyor. Birileri Apo aracılığıyla yapamadıklarını Apo''nun yakalanmasıyla birlikte sahnelenen "Apo valsi" vasıtasıyla yapmış oluyorlar.

Tirajımız % 50 Arttı

Bu haftaki editoryali, sevindirici bir haberle tamamlamak istiyorum. Son dört ay içinde tirajımız % 50 civarında artış kaydetti. Tiraj artışımız istikrarlı bir şekilde sürüyor. Önümüzdeki haftalarda bazı yazarlarımız ve muhabirlerimiz tüm Türkiye sathına yayılarak seçimlerin nabzını bizzat yerinden sizler için tutacaklar. Ortaya koyacağımız gazetecilik, kaçınılmaz olarak tirajımıza da yansıyacak ve bir patlama gerçekleştireceğiz. Hepinize huzur ve barış dolu bir hafta diliyorum.


25 yıl önce
"Apo Valsi"
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…
Riyakâr Bey ile ‘Yamyam’ Biraderler