|
Fazilet ve Türkiye"nin geleceği

Türkiye, yaklaşık 200 yıldır zorlu bir dönemeçten geçiyor. Dünyada başka ülkelerde görülmeyen uzun bir geçiş süreci yaşıyoruz. Modernleşme tarihimizle yaşıt olan bu geçiş süreci, bizi, dünyada başka ülkelerde gözlenmeyen köklü, çok yönlü sorunlarla karşı karşıya bıraktı. Modernleşme tarihimizin başlangıcından itibaren sökün eden köklü sorunlar, farklı boyutlar kazanarak, daha da derinleşerek, hatta daha da içinden çıkılmaz hallere bürünerek tüm canlılığıyla, hayatiyetiyle bugün de sürüyor.

Bu nedenledir ki, bugün yaşadığımız sorunları, bütün bir modernleşme tarihimizi gözönünde bulundurarak, geniş bir tarih ve medeniyet perspektifi ile ele almak; analiz etmek, anlamlandırmak ve muhtemel çözüm yollarının neler olabileceği konusunda kafa yormak zorundayız. Aksi takdirde, bugün yaşadığımız köklü sorunların nereden kaynaklandığını anlayabilmemiz de; bu sorunlara kalıcı, çaplı ve uzun vadeli çözüm yolları bulabilmemiz de ve nihayet, Türkiye''yi nasıl bir geleceğin beklediğini kestirebilmemiz; dolayısıyla Türkiye''nin gelecekte hem bölgesinde, hem de dünyada üstlenebileceği rolü ve misyonu tam olarak belirleyebilmemiz ve ona göre gerekli siyasi, stratejik ve entelektüel hazırlıkları yapabilmemiz de son derece zor olacaktır.

"Geçiş süreci"ni iyi okumak

Bugün yaşadığımız sorunlar, bir gecede, birkaç yıl içinde ortaya çıkmış sorunlar değil. Yaşadığımız tüm köklü ve büyük sorunların asla gözardı edilemeyecek uzun bir arkaplanı, köklü bir tarihi geçmişi var.

Uzun bir geçiş süreci olarak adlandırdığım şey, Türkiye''nin Osmanlı''nın son zamanlarından itibaren giriştiği modernleşme veya yenileşme deneyimleridir. Tanzimat''la birlikte başlayan bu sürecin, Cumhuriyet''le birlikte bir medeniyet ve kültür değiştirme projesine dönüştürüldüğünü; sömürgeci ülkelerin sömürgeleştirdikleri yerlerde yaptıkları şeylerin, dünyada sömürgeleştirilemeyen birkaç ülkeden biri olan bizim ülkemizde, bizzat bizim elitlerimiz, yöneticilerimiz tarafından, tepeden ve topluma, toplumun isterlerine rağmen yapıldığını görüyoruz.

İşte, bu durum, elitlerin topluma, bir kimlik ve kültür dayatmalarına; dolayısıyla elitlerle toplumun kimliklerinin çatışma halinde olmasına yol açmış; bu da sorunlarımızın içinden çıkılmaz hale gelmesine neden olmuştur.

Oysa dünyanın hiçbir toplumunda, elitlerle toplumun kimlikleri birbirini itmez; yoksaymaz; çatışma halinde değildir; tam tersine birbirini besler; birbirini bütünler ve birbiriyle uyum halindedir.

İşte toplumun duyarlıklarına, yüzyılların mücadelesi ile oluşturduğu o devasa ve zengin birikime ve deneyime rağmen belli bir yönetici azınlığın bugün de halen toplumu, kendi çıkarları, duyarlıkları ve öncelikleri doğrultusunda adam etme, hizaya getirme çabasını sürdürüyor olmaları; kısacası, yönetici elitlerin topluma güvenmemeleri, çocuk muamelesi yapmaları, dolayısıyla panik psikolojisi ile hareket ediyor olmaları, karşı karşıya kaldığımız sorunları daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor ve toplum olarak bizi sürgit yapay sorunlarla boğuşmak zorunda bıraktırıyor.

İşte bugün siyasi kurumları felç eden, işlevsizleştiren, ekonomiyi batmanın eşiğine getiren bu anormal durumun tersine çevrilmesi; toplumun taleplerinin, duyarlıklarının, değerlerinin tüm kurumlara çeki düzen veriyor hale gelmesi gerekiyor. Bu da kaçınılmaz olarak demokrasinin, sivil toplum anlayışının, hukukun üstünlüğünün yaygınlaşmasını; en temel insan hak ve özgürlüklerinin garanti altına alınmasını zorunlu kılıyor.

Fazilet''in gücü

Soruna böylesine geniş bir tarihi perspektiften bakılınca, Türkiye''de toplumla özdeşleşebilmiş; toplumun bütün kesimlerine "ses"lenebilen ve dolayısıyla Türkiye''nin hem geçmişini, hem şimdi''sini, hem de geleceğini kucaklayabilen tek siyasi oluşumun Fazilet Partisi olduğu kendiliğinden ortaya çıkmış oluyor.

Bugün Türkiye''de toplumla, "taban"la en köklü ve sağlıklı ilişkiler kurmayı başaran ve modern anlamda siyasi bir örgüt olan tek parti Fazilet Partisi''dir. Bugüne kadar önce Refah, ardından da Fazilet Partisi''nin durudurulması yönünde geliştirilen iç ve dış projelerin ve müdahalelerin gerçek nedeni işte burada gizlidir.

Fazilet''in elini kolunu bağlamaya yönelik bu tür girişimlerin Fazilet''i yıldırmaması; aksine FP''yi, daha bir bilinçlendirmesi; daha ayağı yere basan, Türkiye''nin bölgesinde daha güçlü ve etkin bir ülke ve güç haline gelmesini mümkün kılacak; dolayısıyla toplumun tümünü kuşatacak kısa, orta ve uzun vadeli projeler geliştirebilecek geniş bir vizyona, dünyada olan bitenleri yakından izleyebilen, kompleksiz, birikimli ve deneyimli dinamik bir kadroya sahip olması için gerekli hazırlıkları yapmaya itmesi gerekir.

Türkiye, artık bir yol ayırımının eşiğine gelmiştir. Önümüzde yalnızca iki seçenek var: Türkiye, ya bizim imparatorluklar kurmamıza imkan tanıyan, geçmişten devralması gereken devasa birikimi, deneyimi, kuşatıcı ve kapsamlı duyarlığı yenileyerek, yeniden icat ederek harekete geçirmenin yollarını araştıracak; böylelikle ülkemizi yeniden büyük bir güç yapacak tarihi rolünü ve misyonunu üstlenecek; ya da bugüne kadar olduğu gibi "kendi"sini, toplumunu, toplumunun duyarlıklarını, taleplerini hiçe sayarak yapay sorunlarla boğuşmaya; dolayısıyla başka güçler tarafından itilip kakılmaya devam edecektir; ki, bu ikinci seçeneğin, Türkiye''nin sahip olduğu imkanları, birikimi, gücü harcamaktan başka bir işe yaramadığını, bugüne kadar yaşadığımız çalkantılı tarihimiz tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor olsa gerektir.

Bu konuyu, daha somut önerilerle tartışmaya yarın da devam edeceğiz. Başka güçler tarafından itilip kakılmaya devam edecektir; ki, bu ikinci seçeneğin, Türkiye''nin sahip olduğu imkanları, birikimi, gücü harcamaktan başka bir işe yaramadığını, bugüne kadar yaşadığımız çalkantılı tarihimiz tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor olsa gerektir.

Bu konuyu, daha somut önerilerle tartışmaya yarın da devam edeceğiz.


24 yıl önce
Fazilet ve Türkiye"nin geleceği
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…
Direniş meşrudur, tükür kardeşim
Columbia’da ‘Filistin’le Dayanışma Çadırları’