"Yitik cennet"in sesi, kalbin seslenişi

00:0018/02/2013, Pazartesi
G: 6/09/2019, Cuma
Yusuf Kaplan

"Yitik cennet"in izini sürebilmeliyiz; "yaşadığımız cinnet hâli"nin enkazını görebilmek, "karakutu"sunun şifrelerini çözebilmek için...Şimdi bu "ağır" cümleyi kuruyorum ama ardından da sormadan edemiyorum: Yitirdiğimiz şey "cennet" mi gerçekten; yaşadığımız şeyse, "cinnet" mi?YİTİRDİĞİMİZ ŞEY: "CENNET FİKRİ"Yitirdiğimiz şey, elbette ki "cennet" değil; ama "cennet fikri". Bu kesin.Ve bu "cennet fikri"nin beslediği ve büyüttüğü, yeşerttiği ve "cennet"ten aziz bir ruh üflediği asil ve leziz hayatımız…Kalbimizi

"Yitik cennet"in izini sürebilmeliyiz; "yaşadığımız cinnet hâli"nin enkazını görebilmek, "karakutu"sunun şifrelerini çözebilmek için...

Şimdi bu "ağır" cümleyi kuruyorum ama ardından da sormadan edemiyorum: Yitirdiğimiz şey "cennet" mi gerçekten; yaşadığımız şeyse, "cinnet" mi?

YİTİRDİĞİMİZ ŞEY: "CENNET FİKRİ"

Yitirdiğimiz şey, elbette ki "cennet" değil; ama "cennet fikri". Bu kesin.

Ve bu "cennet fikri"nin beslediği ve büyüttüğü, yeşerttiği ve "cennet"ten aziz bir ruh üflediği asil ve leziz hayatımız…

Kalbimizi besleyen, kalbimizin bestelediği, can verdiği, cânânın izini sürdüğü… şiire ve şarkıya durduğu… her şeyi ve herkesi, hayata ve hakikate durdurduğu… gönül ve ruh aynamız…

Hasbahçemiz ve öz-ruhumuz…

Hayat haritamız ve hakikat sevdamız…

***

Medeniyet gökkubbemizin asûde gölgesinde yaşadığımız…

herkesin kendini bulduğu, kendine geldiği, kendinden geçebildiği…

başka dünyalara açılabildiği…

başka insanlara kucak açabildiği…

başka hayatlarla ve âlemlerle kucaklaşabildiği…

başka dünyaların havasını da soluyabildiği…

hem kendi hayatını yaşayabildiği, hem de başka hayatları seyre dalabildiği…

bütün farklı hayatların kâh birbirlerine bakabildikleri, kâh birbirlerine akabildikleri, kâh birbirlerinden nice yemişler, nice meyveler, nice güzel sesler devşirebildikleri…

kâinâtın bütün seslerine açık…

bir yanıyla alabildiğine derûnî, bir yanıyla da alabildiğine sade, nârin, ince ruhlu, incelikli hayat-dünyamız…

***

Yitirdiğimiz şey, bu "cennet fikri" işte… Bu hayat ve hakikat fikri…

Din, dil, kültür, etnisite ayırımı gözetmeden hakikatin bahşettiği engin gönülle her şeyin paylaşılabildiği… kardeşliğin, hakkaniyetin, tabiatın… sokağın, taşın, toprağın, çiçeğin, havanın, suyun, rüzgârın, yağmurun, güneşin ve ay"ın bütün nimetlerine, bütün çağrılarına, bütün renklerine, bütün seslerine açık… leziz hayat-dünyamız yitirdiğimiz…

MÜSLÜMAN ŞEHRİN "CİNNET HALLERİ"

Müslüman şehir, kalbin ritimlerini terennüm eder. Ama bugün Müslüman şehir, sizlere ömür!

Bursa"nın kalbine hançer saplanmışsa…

İstanbul"un siluetini hayalet gibi üzerine çöken gökdelenler kaplamışsa…

Anadolu"nun hayata ve insana ruh üfleyen Selçuklu eseri, hayat ve hakikat hazinesi güzide şehirlerinde TOKİ canavarı fink atmaya başlamışsa…

…Müslüman şehir, kalbin ritimlerini nasıl terennüm etsin ki?

***

Hâlbuki, "cennet fikri"ni yitiren bir hayat, kendini yitirmekten ve cinnet"e dûçâr olmaktan kurtulamaz ki!

Zira cân da, cânân da, "cennet hakikati"nin yitirilmediği bir yerde kâim ve dâim olabilir, hayat bulabilir ve hayat aşısı yapabilir ancak.

Hayat orada/n fışkırır… meyve orada/n leziz ve nefis tadlara kavuşur… insan orada/n gelen sesle ve nefesle Hakk"ın hakikatine ulaşır ve sarsılmaz, muhkem bir ruhla dolar… taşar… bütün engelleri aşar…

Neyin yitirildiğinin idrak edilememesi, aslında nasıl bir cinnet"in eşiğin/d/e sürüklenildiğinin de idrak edilememesini doğurur.

İNSAN ŞEHRİN RUHUDUR, ŞEHİRSE İNSANIN RUH AYNASI

Bizim medeniyetimizde şehir, insanın izdüşümüdür; kemâl mertebelerini tırmanma cehdi ve gayretiyle soluk alıp veren, ilim, irfan ve hikmetin izini süren hakikat insanının ruh kaynağı, mânâ haritası ve bütün hazinelerin/in menbaı kalp coğrafyası…

"Ben ilmin şehriyim" diyen Efendimiz"in (sav) Sünnet-i Seniyye"siyle hayat bulan, hayat olan ve herkese hayat sunan hakikat deryası…

Kalbini herkese açabilen, kalbiyle konuşabilen, kalbiyle düşünebilen, kalbiyle düşmekten kurtulabilen, kalbiyle düşeni tutup kaldırabilen… hâsıl-ı kelâm, kalbiyle yaşayabilen, kalbiyle bakabilen ve kalbiyle aşılmaz sanılan engelleri aşabilen engin bir dünya…

Kalp deyip geçememek gerek: Kalp, bizim derûnî hayatımızın gürül gürül akan ırmağı tasavvuf deryamızın dilinde ve hayatında, uzayın bütün derinliklerine açılan dış dünyadan kat be kat geniş ve büyük, anlatılamayacak ancak yaşanarak hissedilebilecek, "görülebilecek" ve künhüne erilebilecek engin, zengin ve derin bir dünyadır.

Bizim medeniyetimizde, insan, kâinâtın özeti, "hasbahçe"si şehrin ruhudur; şehirse insanın ruh aynası.

İnsan, bu aynaya baktığında, kendini ve hâllerini, "hasbahçe"nin ve öz-ruh"un/un izdüşümlerini görebilir ve seyre dalabilir aşkla, şevkle ve vecdle…

KALPLERİNİ YİTİRENLER, NEYİ YİTİRDİKLERİNİ BİLEMEZLER!

O yüzdendir ki, Hakk, insanın kalbine "yerleşir" sadece.

O yüzdendir ki, kalplerini yitirenler, neyi yitirdiklerini de, nasıl bir hazineyi kaybettiklerini de aslâ bilemezler ve "göremezler"…

Hem kendilerini bitirirler, hem de zamanla her şeyi…

Hem kendilerini mahvederler, hem de her şeyi…

Hem kendilerini yitirirler, hem de her şeyi…

Müslüman şehir, kalbin şehridir: Kalbin ritimleri gibi atar, Müslüman şehrin hayatı. Kalbin ritimlerine ayarlıdır Müslüman şehrin insanının dünyası.

Mekân, Allah"ın "kün!" / "ol!" emrinin tekevvün ettiği, hayat bulduğu, insana da hayat sunduğu bir imkândır çünkü.

MODERN KENT: ÇÖL VE CİNNET

Modern insan, hakikati yitirdiği için, şehri de mezarlıklara çevirdi: İnsanın kendini ve hakikati/ni gömdüğü ruhsuz, ürpertici mezarlıklara: Hayatı bitiren, hakikati öldüren, ruhun hayattan çekip gitmesine yol veren taştan, çelikten, camdan mezbeleliklere…

Modernliğin hayatı çölleştirici bu saldırısı, bütün medeniyetlerin hayat-dünyalarını ve gökkubbelerini çökertti, hayat-damarlarını ve hasbahçelerini kuruttu.

Modern hayatın çölleştirici dalgaları bizim kıyılarımıza da vurdu zamanla; bizim şehirlerimizi de târumâr ederek çoraklaştırdı, ruhsuzlaştırdı; "cennet" fikrinden uzaklaştırdı bizi… ve cinnet"in türlü hâllerine mahkûm etti hepimizi.

Modern insan, kalbini yitirdi: Her şeyi, insanın kalbini kirleten, kendini bitiren, hayatı çölleştiren paraya, kariyere, cinselliğe, bencilliğe ve güce teslim etti.

SESSİZLİK ARAYIŞI OLARAK GÜRÜLTÜ VE KALBİN ÇAĞRISI

O yüzden modern kent, kalbin ritimlerini bozdu ve insanın kalbini durdurdu…

Gürültünün ayartıcı seslerine, gürültünün ortasına, orta yerine bırakıverdi insanı da, kendini de.

Ama unutmayalım ki, gürültü bir sessizlik arayışıdır aslında… Derûnî bir ses arayışı, insanı derinden yakalayacak kalbin sesine duyulan özlemin izlerini hatırlama, yakalama çırpınması aynı zamanda…

Gürültü arttıkça, kalp, bir gün yerinden fırlayacak ve insana, "Ey insan! Kalbine dön, evine dön, kendine dön!" diye haykıracak… Ve "Rabbine dön!" diye duaya duracak…