
Mademki, bir Ramazan-ı Şerif’i daha beraberce tamam ettik; Allahu Teâlâ’nın kalp yangınlarını cennet sularıyla söndürdüğü bayram günlerine eriştik, şimdi bir sonraki mukaddes zamana değin ülkemizde ve dünya üzerinde ne kadar afetzede, ne kadar mazlum, ne kadar yetim ve ne kadar hüzünlü kalp varsa hepsine dokunabilmek için daha büyük bir tutkuyla rotamızı Hak yol üzere çevirmenin vaktidir.
Ramazan Bayramı, Iyd’ül Fıtr; elenmiş, arınmış, aslını keşfetmiş ruhların şetaret ve saadet vakti… Sayılı günler geldi geçti. Öyle buyurdu Rahmânü’r-Rahîm:
“Ey iman edenler! Sizden öncekilerin üzerine yazıldığı gibi sakınasınız diye sizin üzerinize de sayılı günlerde oruç yazıldı.”(Bakara-183.)
Bir mübarek ay boyunca yeme-içme ve sair güdülerden uzaklaşıp Rabbine yaklaşan insanın fıtrata vasıl olduğu, yaradılışı ve eşref-i mahlûk oluşun muştusunu yeniden hücrelerde, damarlarda, zihnin is tutmuş odalarında ve kalbin katran kaplı duvarlarında hissettiği, bütün arızî yığınlardan; bedenen, zihnen, kalben ve ruhen temizlendiği hikem mevsimi. Nice hikmetlerle sırlıdır Ramazan Bayramı… Bir Kudsi Hadiste Allah (cc), oruç ibadetinin yalnız kendisi için edâ edildiğini ve mükafatının da kendi katında bulunduğunu bildirir. Pek çok ibadette nazarlara erişen bir hareket olsa da; oruç ibadetinin ancak kişinin kendinin bilebileceği gizli bir yönü olması, bu kutlu ibadeti daha da kıymettar hâle getiriyor. Ve sonunda eriştiğimiz bu Fıtrat Bayramı da Yaradan’ın, insanı yeniden yaradılış şifrelerine eriştirdiği hikmet dolu bir zaman. Ne mutlu fıtrata erişenlere, yeniden insanlığa terfi edenlere!
RİYÂZET MÜCADELESİ ASIL ŞİMDİ BAŞLIYOR
Kimimiz Kadir Gecesi’ne erişti belki… Kim bilir? Kimimiz cehennemlik huylardan felaha erdi. Kimimiz bir ibadetin manevî hazzını ilk kez yudumladı bu kutlu çağda. Kimimiz unuttuğu Bezm-i Elest kulluğunu ruhun hafızasına nûranî bir yazıyla yeniden nakşetti. Daha nice hikmet ve müjde ile geldi hânelerimize Fıtr Bayramı. Ne çok unutmuşuz oysa insanlığın, kulluğun şerefini. Ne çok kulak arkası etmişiz Kur’anî frekansın hidayet vesilesi vaadini. Dünya telaşında, masivanın renkli ve gürültülü saatlerine ne çok feda etmişiz secdelerin, tövbelerin, hayırlı amellerin musıkîsini… Her Ramazan yeniden bulduk da kendimizi, nice bayramlara eriştik Rabbin inayetiyle. Ne var ki aslolan, iki Ramazan-ı Şerif arasındaki nefesleri de aynı arılıkta, aynı durulukta ve aynı kulluk aşkıyla anlamlandırabilmek. Yapabilene aşk ola! İman aşktır, bu aşka sadakat de fıtrata eriştikten sonra bir daha ihanet etmemek, Allahu Teala ile aramızı açacak heveslere, temayüllere bundan sonraki günlerde de tevessül etmemek olsa gerek. Ramazan’ın sahibi Allah, hiç şüphe yok ki iki Ramazan arasındaki nefeslerin, nefislerin ve onları çevreleyen bütün saatlerin de yegâne sahibi.
İnsan madem ki “nisyan ile malul” ve madem ki ünsiyet temayülü baskın; öyleyse bu riyâzet mücadelesi asıl şimdi başlıyor demektir. Eriştiğimiz bu hakikatli zamanı ciğerlerimize teneffüs ederken ünsiyetin cilvesini de; ancak kulluk şuuruyla ve insan kalabilme şiarıyla karşılamalı. Nisyana ve isyana düşmeden, bir başka fıtrat zamanına gidişte yolu da yolcuyu da pirüpak tutmaya gayret etmeli. Oruç bir zırh elbette; fakat bu zırhı da muhafaza etmek, kulluğun gayret mertebelerinden biri.
Hani bir adım öncesinde ibadetlerde miskin, dünya zevklerine tutkun, hırsla, kazanma arzuuyla, geçici âlemin şeytan fısıltısı cümbüşüne dalıp gitmiştik de; Ramazan erişip de kalplerimizi nuruyla aydınlatıvermişti. Bu öyle bir şavktı ki; kalbin en derin hücrelerinde unutulmuş manevî güzellikleri yeniden zuhura kavuşturmuştu. Hiç bu ziyaya eriştikten sonra, kalbi bu nispette aşikâr ettikten sonra üzerini yeniden dünyanın is kokulu meşguliyetleriyle kaplamak olur mu?
RABLERİNE KULLUĞU TEVAZU İLE ARZ ETTİLER
Saadete erişen, sızlayan kalpleri görmeli de; dünyanın ipinin çürük ve faydasız olduğu idrakine varmalı. Ne acılar yaşadık şundan birkaç zaman öncesinde. Depremde yıkılan şehirler, altında kalan acılı kalpler; ardında, acısını sevgiyle ve imanla sarmaya çalışan nice insanımız... Onlar hâlâ canda yanan şemi söndürecek bir inşirah yakarışındayken; bu acılara şahit olan bizler de dünyanın bir depremlik, bir afetlik, bir ölümlük acı yüzünü unutmadan, birliğin ve birbirimize insanca muamele etmenin, kullukta sabırla ve imanî aşka sadakatle gayret etmenin kıymetini ezip geçmemeli, her nefesi bu sızıya ihtiramla alıp vermeliyiz.
Fıtrat Bayramı, bir yanıyla da tüm gam yüklü gönüllere, sızılı ciğerlere, acıyla ıssızda inleyen yüreklere suhulet ve ferahlıkla indi. Depremden etkilenen kardeşlerimiz için de ne vaatkâr bir iklimdir bu... Onlar ki; özlemlerini en derinlere kilitleyip yüzlerine nakış nakış imanlı bir tebessümü emekle işlediler. Onlar ki çadırkentlerde, konteynerlerde bir tas çorba bir garip lokma ile iftar sofralarında Rablerine kulluğu tevazu ile arz ettiler. Şimdi en büyük müjdeler hem onlara hem de dünya üzerinde ne kadar kalbi hüzünle titreyen mümin varsa hepsinin kalpgâhına erişmez mi hiç? Bunca zorluğun, kaybın ve hüznün hükûmet kurduğu yüreklere Fıtr Bayramı inşirah getirmez mi? Bizi de bu yeniden doğuşa, var oluşun hikmetlerini sezdiğimiz bu fevkalade saadetli bayrama eriştiren Rabbimize hamd ile; hem depremden etkilenen kardeşlerimizi unutmamak, onların duasında yer alabilme yarışına girmek hem de nerede gamlı bir gönül varsa Rabbine el açtığında fakir adımızı da anacağı bir irtibata geçmek zamanı!
KALP YANGINLARININ CENNET SUYUYLA YIKANDIĞI GÜNLER
Ramazan’ın sonu, orucun bitişi ve Iyd’ül Fıtr’a vuslat; Allahu Teâlâ’nın kalp yangınlarını cennet sularıyla söndürdüğü, insanı yok oluşa götürecek bozulmalardan, kayıplardan geri döndürdüğü, Hazreti İnsan olmanın liyakatına erişecek bilgeliği bahşettiği bir bir çağdır. Bu yükselme çağından sonra da aynı hazzı iman mahfazasında saklamak, bir miskal zayiat vermeden yolu hürmetle yürümek elzem. Bütün kayboluşlar, bütün düşüşler ve bütün eksilmeler, erişilen letafet zirvelerinde rehavete kapılmakla vuku bulur.
Madem ki bir Ramazan-ı Şerif’i daha beraberce tamam ettik; şimdi bir sonraki mukaddes zamana değin ülkemizde ve dünya üzerinde ne kadar afetzede, ne kadar mazlum, ne kadar yetim ve ne kadar hüzünlü kalp varsa hepsine dokunabilmek için daha büyük bir tutkuyla rotamızı Hak yol üzere çevirmenin vaktidir. Fıtrat Bayramımız mübarek, ibadetlerimiz kabul olsun. Bayrağımız, vatanımız, birliğimiz daim olsun. Hz. Muhammed Efendimiz’in (sav) himayesinde Livâü’l-Hamd’e eriştirecek bir kulluk bilgeliğinde, bir sonraki Ramazan’a uzanan yolumuz nurlu olsun.








