|

Sözleri dinginlik kokan ağabey Rasim Özdenören

Tane tane konuşuyordu. İlgili her şeyi abecesinden bilmeye ve anlatmaya çalışır da bir hali vardı. Kısa cümlelerle, net ve anlaşılır. Daha ilk başta kendi muradını ortaya koyan bir üslup ve tavır. Ve dahası konuşması ve üslubu sakinlik ve dinginlik kokuyordu. Yormuyordu kişiyi. Bu da sanırım zihninin berraklığını gösteriyordu.

00:00 - 29/07/2022 Cuma
Güncelleme: 01:38 - 29/07/2022 Cuma
Yeni Şafak
Rasim Özdenören
Rasim Özdenören
Mehmet Selim Atlıhan - Y
azar
“Yumurtayı Hangi Ucundan Kırmalı” okuduğum ilk kitabıydı sanırım. Daha sonra Kafa
Karıştıran Kelimeler, Edebiyat ve Hayat, Köpekçe Düşünceler, Siyasal İstiareler, Müslümanca Düşünmek Üzerine Denemeler, İlk Öyküler, Gül Yetiştiren Adam
ve öylece devam edip gitti…

Evinde, ilk kez Cihan (Aktaş) abla ile kendisini ziyaret etmiştim. Kolej’de. Cihan ablanın Ankara’da bir programı vardı ve program sonrasında “Haydi Rasim ağabeyi ziyarete gidelim” demişti. Emek’ten Kolej’e geçerken Beşevler’deki bir pastaneden bir paket hazırlamış ve öylece evine doğru devam etmiştik. O ana kadar kendisinden istifade ettiğim hiçbir yazarı evinde ziyaret etmiş değildim. Onun için kafamda bir sürü şey dönüyordu. Acaba kitaplardaki o güzel kişiyi gerçek hayatta ve evinde de öyle güzel görebilecek miyim, diye. Çünkü çok hayal kırıklıklarım oldu bu konuda. Kitaplarda, yazılarda o kadar güzel olan insanların sokakta, evde, caddede hiç de öyle olmadıklarını gördüm. Bu da bir süre sonra beni, kitaplarından istifade ettiğim kişilerle karşılaşmamaya, sokakta, caddede onlardan kaçmaya itti. Çünkü o hayal kırıklıklarını yaşayıp fikren beslenmiş olduğum çalışmalarına ihanet etmek istemiyordum. Bundan dolayı da biraz tedirgindim, acaba aynı şeyi yaşar mıyım, diye. Ama aynı zamanda da heyecanlıydım. Bir ustayı evinde ziyaret etmiş olma bahtiyarlığı vardı serde.

BERRAK BİR ZİHİN

Evine vardığımızda akşam saat 8 buçuk 9 civarıydı. Cihan abla kendisini haberdar ettiğinden bizi bekliyormuş. Selam verip içeriye girdik. Bizi kapıda o karşıladı. Karşımda ilk gördüğüm, bir yazar, bir edebiyatçı değil; izzet ikram sahibi bir ev sahibiydi. Gayet içten ve mütebessim davetkar bir ev sahibi havasıyla bizi içeriye buyur etti. İçerideki odayı bize işaret etti ve biz orta büyüklükteki salona geçtik. İçeriye girdiğimizde başkaları da vardı. Kendisi tarafından bize gösterilen boş yerlere oturduk ve muhabbet başladı. Daha doğrusu muhabbet önce kendi içimde kendimle başladı. Oturup biraz nefeslendikten sonra Cihan abla bizi tanıştırdı. Ben zaten kendisini biliyordum, ama Cihan abla hüsni niyet gösterip biraz bendenizden de bahsetti. Duydukları karşısında mutlu ve mütebessim olmuştu. Sonra biraz benim yazmam konusuna eğildik ve kendisine gidip gelmemi, yazılarımı kendisine göndermemi söyledi.

Tane tane konuşuyordu. İlgili her şeyi abecesinden bilmeye ve anlatmaya çalışır da bir hali vardı. Kısa cümlelerle, net ve anlaşılır. Daha ilk başta kendi muradını ortaya koyan bir üslup ve tavır. Ve dahası konuşması ve üslubu sakinlik ve dinginlik kokuyordu. Yormuyordu kişiyi. Bu da sanırım zihninin berraklığını gösteriyordu. Yolu ve mücadelesi belli olan, tavrı oturmuş olan… Hayata, edebiyata ve bendenizin yol almak istediği edebi yol konusunda da yine bu şekilde devam etmişti. Edebiyatın ne olduğunu, edebiyatın, öykünün, denemenin hangi irfanilikten süzülüp gelmekte olduğunu o anki hal diliyle de hemen sezmiş ve bu beni daha da heyecanlandırmıştı. Onun bu tavrı, daha sonra edebiyata daha da sağlam bir şekilde bağlanmam gerektiğini tekrar tekrar bana vaaz etmişti. Edebiyat genç işiydi ve edebiyatla uğraşanlar her daim genç kalırlardı. Çünkü gençlik ve yaşlılık bedenden önce ve çok daha önemlisi ruhla, düşünceyle ilgili bir şeydi. Hayatın o kadar dar ve çetin dehlizlerinden gelindiği halde, o ruh tazeliğinden ve edebiyat aşkından bir şey kaybetmemiş olması ve bilmem hangi yazara ait hangi bilgiyi o tatlı heyecanla anlatması onun edebiyata ve yazıya duyduğu derin ve heyecanlı saygıyı gösteriyordu. Tercümeler, metaforlar, kurgu-gerçeklik üzerine... Hepsi tane tane, berrak bir şekilde ve kendisindeki tavrın bana çağrıştırdığı daha birçok güzellik ve bereketlilik hali...

GÜZEL YAŞADI, GÜZEL İZLER BIRAKTI

Yıllarca çalışmalarından istifade etmiş olduğum bir yazar, bir usta, bir kelime işçisi, bir düşünce deryası vardı karşımda. Kendi evinde, kendisine misafir olmuş olma bahtiyarlığına ermiş olarak… Nasıl ki kitapları ve yazarlığı bende derin bir saygı ve bağlılık uyandırdıysa ev sahipliği de en az o kadar hürmet uyandırdı. Hani vardır ya, bazı insanları sadece uzaktan severiz. Çünkü tanıdıkça onlardan uzaklaşırız. Ama bazılarını da tanıdıkça daha çok saygı duyar, daha çok severiz. İşte zannediyorum ki kendisini tanıma bahtiyarlığına ermiş olan diğer herkes gibi bendeniz de, o deryanın zerreciğinden nasiplenmiş biri olarak, onu tanıdıkça kendisine daha çok saygı duydum, fikirlerine daha çok önem verdim.

Güzel düşündü, güzel yaşadı ve güzel izler bıraktı.

Hani diyordu ya:

Gününü değerlendirmeye bakacaksın. Günün nasıl değerlenir, bak anlatayım: Şimdi ömrünü bitmiş say. Ömrün bitmiş de sen yalvarmış yakarmışsın, sana gözyaşların için cabadan bir gün daha vermişler. İşte şu anda sana verilmiş olan o bir tek son günün içinde bulunuyorsun. İşte o son gün ne yapacaksan her gün onu yapacaksın.

Ve ekliyordu:

Söz çok, uzatmaya gerek yok. Dönüş yakındır. O’na döndürüleceğimiz gün yakındır. Pişmanlığın fayda vermeyeceği dem gelmeden hemen tövbeye sarılın.

Dileriz tövbemiz kabul olur inşallah Rasim Ağabey.

Hicretin kutlu, mekânın cennet, makamın âli olsun inşallah...

#Rasim Özdenören
#edebiyat
#Cihan Aktax
#Emek
#Beşevler
2 yıl önce