|

Washington’ın “Haydut Devlet” söylemi

ABD dış politikasında bilhassa 11 Eylül saldırıları akabinde popülerleşen “Haydut Devlet” kavramının tarihi, esasen 1970’li yıllara kadar dayanmaktadır. Modern anlamda Amerikan çıkarları üzerine tesis edilen “Haydut Devlet” söylemi her ne kadar Sovyet blokunun dağılıp Soğuk Savaş’ın bitimine doğru ABD’nin yeni tehdit algılamalarına binaen yeni bir form kazansa da genel anlamıyla liberal demokratik devletler topluluğundan kaçanları damgalamak için kullanılmaktadır.

00:00 - 13/09/2022 Salı
Güncelleme: 17:26 - 12/09/2022 Pazartesi
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
Fatih Yoncalık
Araştırmacı - Ortadoğu Çalışmaları

Tarihsel süreç içerisinde Roma İmparatorluğu’nun sınırlarını mütemadiyen ihlal eden Galyalılar, Alman Vizigotları ve Vandallar; Kuzey Avrupa’ya meydan okudukları gerekçesiyle Vikingler ve 20. yüzyıla gelindiğinde Nazi Almanya’sı için de kullanılan “Haydut Devlet” tanımı, Soğuk Savaş yıllarında İran, Irak, Libya ve benzeri “diktatör” devletleri desteklediği gerekçesi ile Sovyetler Birliği için de kullanılmıştır.

ABD dış politikasında bilhassa 11 Eylül saldırıları akabinde popülerleşen “Haydut Devlet” kavramının tarihi, esasen 1970’li yıllara kadar dayanmaktadır. Modern anlamda Amerikan çıkarları üzerine tesis edilen “Haydut Devlet” söylemi her ne kadar Sovyet blokunun dağılıp Soğuk Savaş’ın bitimine doğru ABD’nin yeni tehdit algılamalarına binaen yeni bir form kazansa da genel anlamıyla liberal demokratik devletler topluluğundan kaçanları damgalamak için kullanılmaktadır. Bu kapsamda pekala subjektif bir kavram olarak değerlendirebileceğimiz “Haydut Devlet” damgası; global kapitalist sisteme entegre olmayı reddeden, Amerikan ulusal çıkarlarına aykırı hareket eden, nükleer silah elde etmeye ve geliştirmeye yönelik faaliyetler yürüten ve uluslararası terör eylemlerine destek veren devletler için kullanılmaktadır.

ŞER EKSENİ

1979 İran İslam Devrimi’nin vuku bulduğu tarihlerde gerçekleşen ve ABD ile İran arasındaki iplerin tümüyle kopmasına neden olan Rehine Krizi’nin, İran’ın ABD dış politikasında “Haydut Devlet” olarak tanımlanmasındaki rolü yadsınamaz. 4 Kasım 1979’da ABD Başkonsolosluğu’nun işgali ile başlayan ve 444 gün süren Rehine Krizi iki ülkenin diplomatik ilişkilerini sıfıra indirgemesi ile kalmamış aynı zamanda İran’a uygulanan yaptırımların ateşini de fitillemiştir. Bu çerçevede Irak ve Kuzey Kore’nin yanı sıra İran’ı da bir tehdit unsuru olarak niteleyen Beyaz Saray yönetimi, söz konusu üç devleti “Şer Ekseni/Axis of Evil” kapsamına alarak adeta tehdidi inşa etme politikası gütmüştür.

ABD dış politikasında İran’a karşı uluslararası sistemden tecrit edici bir strateji belirlenmesinde, Tahran yönetiminin nükleer çalışmalara verdiği önem görmezden gelinemez. Zira ilk kez ABD Başkanı George W. Bush tarafından 29 Ocak 2002 tarihinde kullanılan “Şer Ekseni” söylemi kapsamında üç ülkenin de ortak özellikleri arasında uluslararası terörü destekledikleri iddiaları yer almaktaydı. Bir diğer adıyla “Kanunsuz Devlet” olarak da nitelendirilen Haydut Devlet kavramının kitle imha silahları ve balistik füze teknolojileri üzerine çalışma yapan ülkeleri de kapsadığı dikkate alındığı takdirde İran’ın nükleer çalışmalarının ABD ve İsrail tarafından yakın merceğe alınması ve bu kapsamda muhtelif yaptırımlara çarptırılması, İran’ın ABD dış politikasında hala “Haydut Devlet” tanımı çerçevesinde ele alındığını göstermektedir.

Tahran yönetiminin nükleer faaliyetleri durmaksızın sürdürmesi bir yana bölgesel konularda mütemadiyen desteklediği devlet dışı aktörler üzerinden nüfuz elde etme gayreti de ABD tarafından İran’ın “Haydut Devlet” kategorisi altında ele alınmasına neden olmuştur. İran İslam Devrimi akabinde kurulan Devrim Muhafızları Ordusu ve bünyesinde bulunan Kudüs Tugayı tarafından Lübnan, Yemen, Irak, Suriye gibi muhtelif bölgelerde desteklenen Şii milis yapılanmalar, Beyaz Saray yönetimi tarafından endişe ile takip edilmektedir. Öyle ki ABD tarafından İran’ın resmi askeri yapılanması olan Devrim Muhafızları Ordusu’nun yabancı terör örgütleri listesine dahil edilmesi, ikili ilişkilerde 43 yıl sonra dahi en ufak bir olumlu seyir izlenmediğini kanıtlar niteliktedir.

İKİLİ İLİŞKİLERDE SON VİRAJ

Tüm bu tarihsel sürecin gölgesinde 2015 yılında P5+1 ülkeleri ile gerçekleştirilen KOEP müzakereleri dahilinde yeniden canlanan Washington-Tahran diyaloğu Donald Trump’ın 2018 yılında tek taraflı olarak anlaşmadan çekilmesiyle fiilen sona ermişti. Anlaşmanın “tek taraflı ve utanç verici” olduğunu beyan eden Trump söz konusu anlaşmayı “felaket “olarak değerlendirmişti. Öyle ki dönemin Dışişleri Bakanı Michael Richard Pompeo İran’ın söz konusu nükleer çalışmalarının uluslararası bir anlaşma dahilinde yumuşak güç enstrümanından istifade ederek kısıtlanmaya çalışılması girişiminin başarısızlıkla sonuçlandığını beyan etmişti.

Günümüzde ise yeniden kopan ipler Viyana müzakereleri kapsamında telafi edilmeye çalışılıyor. Washington yönetiminin “Haydut Devlet” olarak nitelediği İran ile Nisan 2021’den itibaren devam eden Viyana Müzakereleri çerçevesinde AB aracılığıyla görüşmelere dahil olması her ne kadar tarafların anlaşmaya meyilli olduğu izlenimi verse de tarafların birbirlerinden beklentileri dikkate alındığında yakın gelecekte muhtemel bir iş birliği beklentisinin zayıf görüldüğü ifade edilebilir.

#ABD
#haydut devlet
#Sovyet
#soğuk savaş
#İran
#Beyaz Saray
2 yıl önce