|

Solda De Gaulle arayışı

Erdal İnönü ile Deniz Baykal'ın görüşmesi üzerine solda birlik tartışması yeniden başladı. Siz solda birliğin hala bir umut olabileceği görüşünde misiniz?

Yeni Şafak ve
00:00 - 18/08/2001 Cumartesi
Güncelleme: 19:38 - 13/04/2016 Çarşamba
Yeni Şafak

Hayır, o görüşü taşımıyorum. Bu benim bireysel değerlendirmem değil. Yaşadıklarımız, solda birlik görüşü ya da umudunun çok da işlevsel ve sonuç alıcı olduğunu ortaya koymamıştır. Solun birleşmesi için ben kendimi Türkiye'de en büyük özveriyi göstermiş siyasetçi olarak niteliyorum ve üzerime düşen herşeyi yaptığımı düşünüyorum. Ben, Dışişleri Bakanlığını, Başbakan Yardımcılığını, SHP Genel Başkanlığını solun birleşmesi için bıraktım. SHP ile CHP solun birleşmesinin getireceği kazanımları düşünerek birleştiler. Daha sonra yaşadığımız iki seçim solun birleşmesinin başarı için gerekli koşul olmadığını ortaya koydu.



Umut olmadığı halde sosyal demokratlar neden tekrar tekrar buna sarılıyor?


1995 ve 99 seçimlerinde çok büyük başarısızlık yaşandı. Birleşme sonrasında 1995 seçimlerinde CHP'nin oyu yüzde 20 civarında bekleniyordu. Bu seçimlerde binde 0,4 ile baraj geçilebildi. 99 seçimlerinde de barajın gerisine düşüldü. Sorun birleşme ya da ayrışma değil. Ben SHP Genel Başkanı olduğumda da bunu söyledim. Ben yeni bir siyaset teknolojisine gereksinim olduğu kanısındaydım. Bence solu başarıya götürecek yol, yeni bir yapının, yeni bir siyaset teknolojisinin ortaya konmasıdır.



Yeni bir siyasi parti yapılanması mı?


Evet, yeni bir siyasi parti yapılanması. Bugünkü siyaset teknolojisi terk edilmelidir. Partide seçim komitesinin izin verdiği kişiler genel başkan ve milletvekilli, belediye başkan adayı olabilmelidir. Bir gün önce partiye üye olup, ertesi gün 20 delegeyi ikna eden herkes genel başkan adayı olamamalıdır.



Siyasilere güvensizlik var


Demokrasinin aksayan tarafını siyasi partiler olarak mı görüyorsunuz?


Siyaset ve siyasetçiye bir güvensizlik var. Toplum siyasetçinin sorunları çözemediğine inanıyor. İnsanlarımızın aklındaki milletvekili kavramı ve milletvekillerinden beklentisi ile milletvekillerinin fiili durumu arasında büyük bir uçurum olduğunu görüyorum. Yurttaşımızın aklında, "milletvekili kürsüye çıkar, iyi konuşur, kürsüye birkaç tane de yumruk atarsa sorunları çözer" düşüncesi var. Milletvekillerinin durumunu düşünmüyor ki, genel başkanın izni olmadan, kürsüye çıkamaz, komisyonlara giremez.



Ama milletvekilleri de böyle bir sorunu gündeme getirmiyor. Kamuoyuyla paylaşmıyor...


Siyasetçinin ülkeyi değiştirecek kurumsal donatısı yok. Yani sistemin içinde, değiştirmek istediğiniz halde hiç birşey yapamadan üzülerek izliyorsunuz.



Siz de böyle izlediniz mi?


Ben belediye başkanlığından milletvekilliğine geçtim. Orda bunu daha açık bir şekilde gördüm. Ben belediye başkanı iken farklı bir tasarımla, milletvekili iken farklı tasarımla çalıştım. Belediye başkanının olanakları ile milletvekilinin hatta bir bakanlığın olanakları arasında belediye başkanı lehine müthiş farklılıklar var.



Farklı bir yere mi çıkmak gerekiyor?


Evet. Yeni bir inşaaya gerek var. Teşkilat-ı Esasiye'nin yeniden ele alınması gerekir. Ben Türkiye'yi 1958'in Fransasına benzetiyorum. 1800'lü yılların başında Bonapart bizim de 1839 Tanzimatla birlikte aldığımız bir devlet yapısını ortaya koymuş. Biz o yapıyı çeşitli unsurlar ekleyerek sürdürmeye çalışıyoruz. Fransa bu yapıyı 1958 yılında Charles de Gaulle ile değiştirdi. Şimdi Fransa Avrupa'nın ikinci büyük gücü, dünyanın üçüncü, dördüncü büyük gücü. Bize de böyle bir anlayış gerekli.



Ulusal güvenlik tartışılmalı


Son günlerin tartışması "ulusal güvenlik" kavramı. Siz dışişleri bakanı, başbakan yardımcısı olarak MGK'da bulunmuş bir kişi olarak bu tartışmayı nasıl görüyorsunuz?


Ben tartışılması gerekli görülen her türlü tartışmanın yapılmasında yarar görüyorum. Türkiye'de hiç kimse çıkıp, "şu konuları tartışabilirsizin, şu konuları tartışamazsınız" diyemez. Ancak bu tartışmayı Mesut Bey iyi tasarlamadı. Şimdi Mesut Bey diyor ki: "Milli güvenlik kavramı geçtiğimiz 10 yılda Türkiye'nin ilerlemesinin önünü tıkadı; eğer bu değiştirilmezse gelecekte de Türkiye'nin önünü tıkayacaktır." Bu çok büyük bir iddia. Ben Mesut Beyden geçmiş 10 yılı hangi yönleriyle ve hangi olaylarla böyle değerlendirdiğini kamuoyuna açıklayan bir konumda görmek isterdim.



Sizin döneminiz de bunun içinde...


Benim dönemim de, kendi dönemi de bunun içinde. Bizim dönemimizden çok kendi dönemi var bu 10 yılda. 3 defa başbakanlık yaptı ve halen de başbakan yardımcısı olarak hükümette. Bir de, nasıl bir milli güvenlik kavramı olması gerektiğini ortaya koymasını beklerdim. Bir argümanı ortaya koyuyor ama o argümanın unsurları yok.



Bu argümanlar ortaya konulup tartışılmalı mı?


Gerekli görülüyorsa böyle bir tartışmaya girilmeli, ben tartışılmasını gerekli görüyorum. Mesut Bey aslında milli güvenlik kavramının tartışılması gereklidir görüşünden çıktı ama sonunda bu işi TCK'nın 312. ve TMK'nın 8. Maddesine ve Anayasa maddelerinin değiştirilmesine indirgedi. 1994'de TMK'nın 8. Maddesinin değiştirilmesi için çok ciddi bir taslak hazırladık. Ortağımızın fire vereceğini düşünerek, o dönemin mahalefet liderleri Sayın Erbakan ve Sayın Yılmaz ile görüştüm. Sayın Yılmaz bunu, "güvenlik güçlerini olumsuz etkileyeceğini" gerekçe göstererek reddetti.



"Türkiye'nin bir milli güvenlik devleti haline geldiği" eleştirisi var...


Bu iddiaları çok doğru bulmuyorum. Görevi güvenlik üretmek olan ya da güvenlikle ilgili önlemler almak olan kişiler için, "Niye bu kadar güvenliği önemsiyorsun" demenin de bir anlamı olmadığını düşünüyorum. Sonuçta karar vermesi gereken de siyasetçidir.



Siyaset bu kararı verebiliyor mu?


Sayın Yılmaz'ın açıklamasından bir sıkıntı olduğunu görüyorum. Ben TMK'nın 8. Maddesinin değiştirilmesini gündeme getirdiğimde MGK'da "yahu bu nereden çıktı" denilmiş değil, ya da o dönemin genelkurmay başkanı "bunu yapmayın" tenkidinde bulunmuş değil. Eğer sayın Yılmaz, teklifimi kabul etmiş olsaydı TMK'nın 8. Maddesi değişmişti.



Siyaset yeniden yapılanmalı


Genel Başkanı Deniz Baykal ile solda yeni parti kurma çalışmalarını yürüten Erdal İnönü arasındaki görüşme, "solda birlik" tartışmalarını yeniden alevlendirdi. "Solda Birlik", SHP ile CHP'nin, CHP ismi altında birleşmesiyle gerçekleştirilmişti. Dönemin SHP Genel Başkanı olan bugün ise İnönü ile birlikte solda yeni partinin kuruluş çalışmalarını yürüten Murat Karayalçın'la yeniden gündeme gelen solda birlik konusunu konuştuk. Karayalçın'a göre "Solda birlik umut değil", "Yeni bir siyaset tarzına" ihtiyaç var. Karayalçın'la "Ulusal Güvenlik" kavramı üzerindeki tartışmaları da konuştuk.



Yapılanmanın üç ana unsuru


Gerçekten Türkiye'ye yeni öneriler getirebilecek, yeni projeler getirebilecek bir çalışma olabilecek mi?


Olmalı. Eğer öyle olursa başarı elde edilir. Yeni partiyi yeni yapacak unsurlar nedir diye sorarsanız, üç unsurun önem taşıdığı kanısındayım: Birincisi kadroları yeni olmasıdır. Yeni isimlerle bu parti kurulmalıdır. Hatta ben, bir özveri daha göstererek kurucular arasında yer almayabilirim. İkincisi, örgüt yapısı yeni olmalı. Genel başkan sultası olmamalı. Parti organlarıyla müzakere etmeden, "hükümete giriyorum", "girmiyorum", "erken seçim istiyorum" diyememeli. Bir oligarşik yapılanma da olmamalı. Parti Meclisi üyelikleri, Ankara'da oturan ve Ankara'da oturanların da yüzde 100'ünün Çankaya'da yaşadığı 200 kişi arasında sürekli değişmemelidir. Delegelik kurumu kaldırılmalıdır. Genel başkanı kurultay delegeleri seçmemelidir. Genel başkan tek temsilci olarak parti üyeleri tarafından seçilmelidir.


#De Gaulle
#Erdal İnönü
#Deniz Baykal
#SHP
#CHP
23 yıl önce