|

60 kuşağı Bab-ı Ali'de

Fikri ve edebiyat kavgalarının çokça yaşandığı Marmara Kıraathanesi’nin müdavimlerinden aynı zamanda en yakın dostu Mehmet Niyazi Özdemir’in Deliler ve Dahiler Kitabı’nın kahramanlarından olan Reşat Şen 1950’lerin başından bugüne Babıali’nin mekanlarını anlatıyor. Bu mekanlarının birer okul ve dostluk kurulan adresler olduğunu söyleyen Şen, fikir kavgalarında dostlukların yeşerdiğini dile getiriyor.

Ayşe Olgun
04:00 - 29/12/2019 Pazar
Güncelleme: 22:32 - 28/12/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
 Reşat Şen
Reşat Şen

Babıali’nin hareketli olduğu 1960’lı yıllarda özellikle sağcı kesimin bir araya geldiği mekanların başında Marmara Kıraathanesi geliyordu. Yazar Mehmet Niyazi Özdemir’in Deliler ve Dahiler kitabı Marmara Kıraathanesi’nin müdavimlerini anlatır. Bu romanın kahramanlarından birisi de aynı zamanda Özdemir’in en yakın dostu Reşat Şen. Şen ile Divanyolu’ndaki Türk Ocağı’nın çay bahçesinde bir araya geldik ve 60 kuşağı milliyetçi muhafazakar genç kuşağın Babıali’deki adreslerini konuştuk.Dostlukların temellerinin bu mekanlarda atıldığını söyleyen Şen’le geçmiş günlere uzandık, buyrun.

Beyazıt Meydanı’ndaki Emin Efendi Lokantası’na henüz ortaokul öğrencisiyken yaz tatilinde çalışmak için giriyorsunuz. O yıllardan başlayalım mı?

Bizim zamanımızda yaz tatili olunca çocuklar bir iş yerine girer orada hem çıraklık eder hem de haçlığını çıkarırdı. Ben de o zamanlar yeni açılmış olan İmam Hatip Lisesi’nin orta kısmına başlamıştım. 1950’li yılların başı. Yaz tatili olunca da iş bakıyorum diğer arkadaşlar gibi. Emin Efendi Lokantası o yılların hala meşhur lokantalarındandı. 60 lira aylık öğlen ise bedava yemek var diye orada işe başladım. Sahibi intihar etmişti görmedim. Karısı, kızı ve oğlu işletiyordu ben girdiğimde lokantayı. Kızının adı Güler oğlunun da Münip diye hatırlıyorum.

Yan tarafında da meşhur Küllük var değil mi?

Küllük’te Nimet adında ünlü bir garson vardı 35-40 yaşlarında falan. Herkes onu tanırdı, müşterileriyle güzel bir ilişkisi vardı. Ramazan aylarında Küllük’te nargile içen tiryakileri iftara yakın laf atıp kızdırırlardı. O kavgaları izlemeye gelirlerdi.

Gelen gidenler arasında aklınızda kalan simalar var mı?

Yaşım küçük olduğu için ünlü simaları pek hatırlamıyorum. Yahya Kemal’in kardeşi Reşat Beyatlı vardı onu hatırlıyorum mesela. Çünkü gelen giden onu sıkıştırır “Abin niye Atatürk için şiir yazmadı?” falan derlerdi. O da hiç cevap vermezdi. Bizlerin yanında da “Abim şiir yazarken bana mı soruyordu, ne bileyim?” diye kızardı. Bir de Abdülkadir Karahan hocayı hatırlıyorum. Akademisyen arkadaşlarıyla birlikte gelirdi lokantaya. O yıllarda döner her yerde olmazdı orada olurdu. Kurufasulyesi, pilavı da vardı ama döneri ve ızgarası çok meşhurdu. Tabi biz personel yemeği yerdik paramız döner falan yemeye yetmezdi. Döner pilavımı ilk kez bedava yine o yıllarda Konyalı Lezzet Lokantası’nda yemişimdir.

Konyalı da o yıllarca çok meşhurdu değil mi?

Hala Sirkeci’de aynı yerindedir. Konya Lezzet Lokantası’nın tam karşısında Nur Han vardı. 1954-55 yıllarından bahsediyorum. Hanın giriş katında tek odalı bir yer vardı burası İlim Yayma Cemiyeti’nin aynı zamanda ilk kurulduğu yerdi ve Konyalı’nındı. Burada çalışmaya başladım sonra.

İLİM YAYMA TEK ODADAYDI

  • İlim Yayma Cemiyeti’ne kimler gelip gidiyordu?
  • İlim Yayma Cemiyeti’nin kurucularından da olan avukat Yusuf Türel vardı. Bir ara onun yanında da çalıştım. Hamit Çağıl vardı. İlim Yayma Cemiyeti 1951 yılında kuruluyor ben 1955’ten sonra orada çalışmaya başladım. Tek odadan bir kaç yıl sonra lokantanın yanındaki Beşinci Vakıf Han’ın üst katına beş ve altı numaralı odalara taşındık. Küçük odadan iki odalı yere geçince gelen gideni de ağırlayacağımız yerimiz oldu diye seviniyoruz. Okuldan çıkıp koşarak Vefa’dan Sirkeci’ye hana geliyorum saat 4’te orada olup bir iki saat işleri yapıyorum. Tatillerde sabah dokuz akşam altı çalışıyorum. 1955 yılında kurucu heyetten hatırladıklarım şunlar: Vehbi Bilemer, Rahmi Köseoğlu, ecsacı Hüsnü Bayer, Lozan Anlaşması’nda da bulunan Sinüyeddun Başak, hukukçu Vehbi Çıkrıkçıoğlu, Ağır ceza reisi olan Neşet Özeren, Mustafa Şişmanoğlu, Nazif Çelebi. Her hafta lokantanın üst katında İlim Yayma Cemiyeti heyeti toplanır istişarede bulunurlardı. O zaman Türkiye’nin en zengin en dindar adamları bu heyetteydi. İlk icraatları İmam Hatip Lisesi’ni açmak olmuştu.Bina yaptırıp Vefa’daki okulumuzu Fatih Çarşamba’ya taşıdılar.

İMAM HATİBİMİZİN AÇILIŞINA MENDERES GELDİ

Okulun açılış törenini hatırlıyor musunuz kimler vardı?

Tabi, oradaydım. 1959 ya da 1960 diye aklımda kalmış. Açılışa dönemin Başbakanı Adnan Menderes de katıldı ama bir konuşma yapmadı. Dönemin Milli Eğitim Bakanı Celal Yardımcı “Başbakandan aldığım emirle bu okulu açıyorum” demişti. İlginçtir ki aynı bakan Konya’da bir enstitünün açılışında da “İmam hatiplere karşı panzehir olarak açıyorum” demiştir.

Babıali’nin meşhur simalarından İbnülemin M. Kemal İnal’ın evini İlim Yayma Cemiyeti’ne bağışlamış değil mi?

İbnülemin’in dev kütüphanesi üniversiteye teberrü etti evi ise dindar gençlere yurt yapılmıştı. İbnülemin’in Vakfı’nın yönetim kurulunda Yapı Kredi Bankası’nın kurucularından Kazım Taşkent, dönemin İstanbul Müftüsü, İlim Yayma Cemiyeti’nde de olan Nazif Çelebi gibi isimler ve hatırlamadığım bir kaç kişi daha yer alıyordu.

Nurettin Topçu İmam Hatip’te gönüllü hocalık yapmış sizin de derslerinize girdi mi?

Felsefe hocamdı. Okul dışında da evine giderdik. Bu ziyaretler okul bittikten sonra da devam etti. Tabi genciz her saatte kapısını çalıyoruz. Nurettin bey ise asla kapıdan çevirmezdi. Gece geç vakit gittiysek üst kata çıkar takım elbiselerini giyer öyle aşağı iner ev kıyafetiyle öğrencilerinin karşısına çıkmazdı. Biz de onun karşısında çok saygılı otururduk.

Başka kimleri ziyaret ederdiniz o yıllar?

En kalabalık Necip Fazıl’ın evinde buluşurduk. Topçu’nun evinde sigara falan içilmezdi ama Necip Fazıl’ın evinde öyle kurallar olmazdı. Necip Fazıl rahat adamdı. Erönköy’deki evinde farklı yerlerden gelmiş gençlerle birlikte 30-40 kişi olurduk ve gece yarılarına kadar sohbet edilirdi. Tabi o yıllarda geri dönüş zor, Üsküdar’a kadar gelir kayıkla Beşiktaş’a geçer oradan evlerimize yürürdük.

Vakıf, dernek olarak Babıali’de hangi adreslar vardı?

Milliyetçiler Derneği vardı. Muallimler Birliği ile aynı yerdeydi. Buralarda konferanslara giderdik. Milliyetçiler Derneği’nin en sadık isimleri arasında Sıtkı Evren, Ahmet Nuri Yüksel, Ferruh Bozbeyi, Ercüment Konukman gibi isimleri sayabilirim. Ziyaeddin Fındıkoğlu, Nuri Karacahöyük, Zeki Velidi Togan gibi isimler konferans vermeye gelirdi. Bir de Karaağaç İşhanı’nın en üst katında faaliyetlerini sürdüren Aydınlar Kulübü vardı. Ben bu kulübün 25. üyesiydim. Kurucusu Süleyman Yalçın’dı. Her gün konferans olurdu. Burada Mümtaz Turhan, Necip Fazıl,Osman Yüksel Serdengeçti, İbrahim Kafesoğlu, Muharrem Ergin konferans verirdi. Necip Fazıl’ın günlerce devam eden seri konferanslarını yine burada dinlemiştim.

SERDEN GEÇTİ KAŞINMA

Neler anlatıyordu?

Necip Fazıl “Halimiz, çaremiz, Yolumuz” başlıklı dizi konferanslarını verirken cezaevinden yeni çıkmıştı. Altmış ihtilali sonrası. Ankara’dan da Osman Yüksel Serdengeçti gelmiş en önde oturuyordu. Necip Fazıl konuştukça Serdengeçti de ona zarf atardı. Tabi o dönemde yanlış bir şey söylesen doğru hapse. Necip Fazıl ,Serdengeçti’nin attığı suç teşkil edecek konuşmalar doğuracak zarflara karşılık dedi ki: Hapisten yeni çıktık Serdengeçti kaşınma. Tabi biz gençler çok mutluyuz bütün baskılara rağmen böyle bir ortamımız olduğu, konferanslara gelip gittiğimiz için.

MTTB var bir de değil mi?

1965 yılında sağ camianın eline geçti. Ondan önce solcuların elinde biliyorsunuz. Bizim o dönemde adımız medyada gerici. Bizim milliyetçi kimliğimizin bir önemi yok. Gericiler şuraya geldi, gericiler şöyle yaptı, böyle yaptı diye haberlerimiz çıkardı. Gazeteler o dönem solun edebiyatını yapardı, özgürlük sadece sol içindi bize değil.Bu baskılara rağmen fikir kavgaları 60 kuşağı gençliğini besledi. Dostluklarımız da bu fikir meclislerinde kuruldu. Hala o günkü dostluklarımız devam eder.

Marmara toplanma yerimizdi

  • Marmara Kıraathanesi sizin dönemin buluşma adresi oluyor değil mi? İlk ne zaman gitmeye başladınız Marmara’ya?
  • Marmara Kıraathanesi’ne 1959 yılından bu yana gitmeye başladık. İlk nasıl gittim hatırlamıyorum ama arkadaşlarımızla orada buluşurduk. O bina bir sıra arkadaydı yol çalışması yapılınca ön sıra yola dahil oldu ve Marmara birinci oldu. ilk nasıl gittik bilmiyorum ama 59dan beri biliyorum ama orada kendimizi bulduk nasıl başladık bilmiyorum.
  • Marmara tam olarak neredeydi? Sahibi kimdi?
  • Üniversitenin karşısında en büyük kahveydi aslında ara sokaktaydı en başta. Sonra Beyazıt Meydanı çalışması sırasında önündeki bir sıra dükkan yıkıldı ve caddeye çıktı. Gelenlerin yüzde 99’u aynı fikirdeydi ama farklı fikirler de vardı. Sağcılar ağırlıklıydı tabi. Solcular azdı. Hulusi baba vardı dükkanda gelen gidenle ilgilenirdi. Üstelik sadece gelen gidenle iyi ahbaplık kurmaz aynı zamanda mesela parası olmaya para verir, derdimizle de ilgilenirdi.

Muzaffer Ozak’la sabaha dek sohbet

Marmara’da Muzaffer Ozak sohbetleri olurmuş?

Marmara’nın müdavimleri arasında Beyazıt Sahaflar’ın önemli ismi Şeyh Muzaffer Ozak’ı sayabiliriz. Muzaffer Hoca geç gelirdi akşam saat 9-10 gibi. Müritleriyle birlikte gelir sohbet ederdi. Öyle ki o sohbetler bazen sabah namazına kadar devam eder oradan Eyüp Camii’ye namaza gidildiğini hatırlıyorum. Herkes onu dinlerdi, ağzından bal akardı. Muzaffer hoca her konuda üstat bir adam. Aynı zamanda yanında rahatsın sigara falan içiyorsun, sohbeti çok keyifli bir adam. Bu yüzden masası çok kalabalık olurdu. Mesela kahvenin müdavimlerinden Dündar Taşer başka hocadan pek hazzetmezdi. İkisinin masaları birbirine uzaktı böyle üç dört yıl sürdü ama sonra çok yakın dost oldular.

Sert tartışmalar olurdu

  • Marmara’da başka kimler vardı?
  • Ziya Nur Aksun Marmara’nın sembolüydü diyebiliriz. Ali Saib Atademir, Nuri Karacahöyüklü, Erol Güngör, Mükrimin Halil Yinanç, hukukçu Celal Türkoğlu vardı. Yine İsmail Ünalmış, İzzettin Şadan gibi isimler oranın değişmez isimleriydi. Ayrıca Sezai Karakoç daha çok gündüzleri gelirdi. Masasında Erol Güngör, Ziya Nur Aksun, Mehmet Feyyad gibi isimleri hatırlıyorum. Mehmet Feyyad Marmara’ya gelen solculardandı daha sonra CHP’den senatör oldu. Fikri tartışmalar çok sert yaşanırdı o mekanda. Büyük kavgalar olurdu bazen.
  • Sizlerle tanışıklığı nereden?

    Mustafa Demir diye bir arkadaşımız var. 27 Mayıs döneminin akabindeki günler. Koyu Demokrat Partili diye ihbar etmişler. O dönem Mehmet Feyyat da Bakırköy Savcısı, şahitleri dinlemiş ve işin düzmece olduğunu farketmiş arkadaşımızı bu komplodan kurtarmış. Sonra da ‘bu gençler kim’ diye Marmara’ya gelip gitmeye başladı. Osman diye avukat bir abimiz vardı. Adeta akıl küpüydü acayip sıkıştırırdı Mehmet Feyyat’ı, o da kahveden sinirlenip çıkıp giderdi ama ertesi gün tekrar gelirdi tabi yanımıza.

Kahvehaneyi bize tahsis etti

  • Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) solculardan milliyetçilerin eline geçme hikayesi nasıl oldu?
  • Karaağaç İşhanı’nın üst katında Aydınlar Kulubü’nde pankatlar dövizleri hazırlardık Bir de o yıllarda buluşma mekanımız Çarşıkapı’daki Vehbi abinin kıraathanesiydi. Burayı Vehbi abi bize tashih etmişti. Her konuda Vehbi abi bize sahip çıktı, paramız olmaz para verir karnımızı orada doyururduk. 21 Mayıs darbe girişiminde Balmumcu’nda epey işkence görmüş eski kabadayılardandı.
  • Buluşma mekanları peki bugün devam ediyor mu?
  • Ben hala Ensar Vakfı’na her Cuma namazından sonra giderim eski arkadaşlarla orada buluşuruz. Çarşamba günleri de Ötüken Yayınları’nda buluşmalar yapılır. Benim Marmara için en meşhur lafım Marmara’dan nasibini almamış kişi demini almamış çaya benzerdir.
#Reşat Şen
#MTTB
#Beyazıt Meydanı
#Kahvehane
#Marmara Kıraathanesi
4 yıl önce