|

Bir şehir tasarlamak bir şiir yazmak

Şair Cahit Koytak’ın yeni eseri Şehrin Kitabı okurla buluştu. Bir bütünün şiirini yazan Koytak bu defa okuruna şehrin birbirinden farklı hallerinden, insanlarından, olaylarından bahsediyor. Kitabın her sayfası zihnimizde yeni bir şehri, yani Koytak’ın şehrini inşa ediyor.

Merve Akbaş
04:00 - 15/05/2021 Cumartesi
Güncelleme: 07:06 - 15/05/2021 Cumartesi
Yeni Şafak
Cahit Koytak
Cahit Koytak

Şehir bizim için neresidir? Kalabalıktan, trafikten, yoğunluktan, kirlilikten şikâyet ettiğimiz yer mi? Yoksa ailemizin, işimizin, sevinç ve üzüntülerimizin olduğu hayatın merkezi mi? Cahit Koytak’ın yeni eseri Şehrin Kitabı bizlere bu soruları sordurabilir. Okuruna adeta bir hikâyenin içinden seslenen Koytak, yeni kitabında şehri, şehrin bizden aldıklarını, verdiklerini şiirlerine yansıtıyor. Zeytinburnu Belediyesi Kültür Yayınları’ndan basılan eser 400 sayfadan ve yedi bölümden oluşuyor. Yaklaşık 200 şiiri ihtiva ediyor. Şehir ve insan ilişkisine dair eşsiz dizeler sunan kitaba yakından bakmadan önce Koytak’ın hayatındaki bazı noktalara, diğer kitaplarına ve şiire yönelişine dair söylediklerine odaklanalım.

Koytak’ın yazı hayatı uzun yıllar önce Diriliş dergisinde yayınlanan şiirleriyle başladı. Çok sayıda dergide yer aldı. İlk Atlas, Gazze Risalesi, Yoksulların ve Şairlerin Kitabı (üçleme), Cazın Irmakları, Yeni Başlayanlar İçin Metafizik, Dudakta Bekletilen Şarkılar Koytak’ın okurla buluşturduğu eserlerden bazıları. Bunların yanında İngilizce ve Fransızcadan önemli çevirileri bulunuyor. Daha önce Koytak’ın çevirisiyle Frantz Fanon’un Siyah Deri Beyaz Maskesi’ni, Muhammed Esed’in Mekke’ye Giden Yol’unu, Halil Cibran’ın Kırık Kanatları gibi kitapları okuduk. Bu eserlerin hepsi şairin çevirilerinin ne kadar incelikli olduğunu da gösterir nitelikteydi. Peki Koytak’ın hayatına şiir nasıl dahil oldu? Bir kültür programında Cevat Akkanat’ın sorusu üzerine şiire ilgi duymaya başlamasının temellerini çocukluğundaki üç hususa dayandırıyordu: “Ben yedi kardeşlik kalabalık bir ailenin altıncı çocuğuyum. Babam kunduracıydı ve bir halk bilgesiydi. Gerçekten bir halk bilgisiydi. Benim sayılarını bilemeyeceğim, ama mutlaka sayılabilir miktarda halk hikâyesi bilirdi. Köroğlu, Kerem ile Aslı, Ercişli Emrah, Sümmani, bunları deyişleriyle anlatırdı. İyi bir anlatıcıydı. Halk zevkiyle, halk kıvamıyla, halkın anlatım kıvamıyla çok güzel anlatan, böyle ağız açık dinlettiren, özellikle çocukları ve gençleri etkileyen birisiydi. Ümmiydi kendisi. Bir, bu olabilir. İki, benden büyük ağabeylerim, ablalarım arasında şair olmasa da kitaba yakın olanlar vardı, evimizde kitaplar vardı, bir kitap rafı vardı beni büyüleyen mesela. Üç, biz şehirde yaşıyorduk, fakat yazları bir köy hayatımız vardı, annem bir köy kadınıydı, bir köylü güzeliydi, yüz yaşın üstünde vefat etti, Allah rahmet etsin hepimizin geçmişlerine, onun köyü vardı. Erzurum’a yakın bir yer. Biz her yaz bir iki ayımızı çocuklar, orada geçirirdik, köy atmosferi şehirden gidenler için büyüleyici bir şeydir. Köylüler için değil, köy çocukları için değil. Onlar için belki şehirler öyledir. Ama şehirliler için köy gerçekten büyüleyici bir ortamdır.”

BİR BÜTÜNE DAİR


Şimdi biraz da Koytak’ın şiirlerine ve Şehrin Kitabı’na yakınlaşmaya çalışalım. Koytak’ın eserinde baştan sona devam eden bir bütünlük söz konusu. Hâkim olduğu konunun etrafında nazikçe dolaşarak okura sesleniyor ve bu konunun da tüm sınırlarına hakimiyet kuruyor. Yoksulların ve Şairlerin Kitabı için söylediği şu sözler onun bu kitabında da sürdürdüğü tarzını anlamamız için ufuk açıcı olabilir: “Bu aslında tek tek şiirler gibi gözüküyor ama bence bin yüz sayfalık tek bir kitap bu. Bir tek şiir gibi görülmesini istiyorum. Neden mi, çünkü insanlığın şiir serüvenini sanat serüvenini, Allah’ın yaratıcı vasfını insana ağma sürecini, insanla bütünleşme sürecini, yaratılışın şiir zaviyesinden hissedilmesinin, idrak edilmesinin hikâyesi gibi telakki ediyorum ben bu bin yüz sayfalık şiiri.”

Kitabın yedi bölümünden ilki “Bir Şiir ve Bir Şehir Tasarlamak” başlığını taşıyor. Burada şairin kendi tasarladığı, sıfatlarını ve sınırlarını kendi belirlediği bir şehirle de karşılaşıyoruz. Bir şehir tasarlamak ve şiir yazmak arasındaki bağı kurmak da okura verilen bir görev olarak düşünülebilir. Bu bölümdeki şu mısralar Koytak’ın şehrine dair ufak bir resim sunabilir: “Öyle bir şehir, öyle bir şehirler anası, / Şehirler atlasıydı ki o gece tasarlanan, / Yeterince uzaktan, yeterince yukardan, / Sidret-ül münteha’dan mesela, / Aklın doruklarından, gönlün ufuklarından / Ya da insan ruhunun dipsiz oyuklarından / Hele çıplak gözle bakıldığında / Gökle yerin, gül ve ışık saçarak/ Aşkla kucaklaşması/ apaçık görülebilecekti orada.”

ŞİİRİ ŞEHİRDE BULMAK MÜMKÜN MÜ?

Başka bir sayfada ise “Şehirle şiiri içiçe sokmak mı, / Şehirde şiir aramak mı, / Şiirle şehir kurmak mı / İstiyorsun, babalık, /Bu mu son deliliğin senin?” diyor. O halde bizde soralım: Şehirde şiir aramak ve kurmak mümkün mü? Bu sorunun cevabını belki de kitabın sayfalar boyu devam eden serüveninde bulabiliriz. Ancak cevabından çok sorunun kendisinin değerli olduğunu da fark etmek gerekiyor. Çünkü bu belki de zihnimizdeki şehir algısını düzeltecek, düzenleyecek ve şehri de başka açılardan yorumlamamızı sağlayacak bir ufuk açabilir.

KAHRAMANIMIZ NE KADAR DAYANACAK?

Kitap boyunca dikkat çeken bir diğer husus da şiirlere verilen tarihlerin -Koytak’ın diğer kitaplarındaki gibi- ardıllık içinde olmaması. Kendi içinde bir bütünlüğü olan eser okura adeta bir yapbozun birleştirilmiş parçaları gibi de görünebilir. Şehrin Sahipleri, Şehrin Yürek Yaraları, Sokak Şarkıları, Şehirli Ozan ve Şehir Hikâyeleri peşi sıra gelen bölüm başlıkları. Şehri tüm yönleriyle tanıdıktan sonra son bölümde yer alan şu satırlar, şehrin yorduğu benliğimize ve bedenimize dair çok şey anlatırken bize de sormamız gereken yeni sorular bırakıyor: “Metroda ya da banliyö treninde, / Bulundukları yere yapıştırılmış / Cansız resimleri andıran / Öteki yolcular gibi / Öyle sessiz, kıpırtısız/ Ve derinliksiz dikilip durmaya / Dayanamıyor kahramanımız artık”.

#Cahit Koytak
#Şehrin Kitabı
#Zeytinburnu
3 yıl önce