|

Dikenli teller ardında bir Filistin köyü

Tarihi romanın Arap edebiyatındaki en önemli temsilcilerinden Radvâ Âşûr’un eserlerinden Tantûralı Kadın, Ketebe Yayınları tarafından Türkçeye kazandırıldı. Hayatı boyunca Filistin direnişinin destekçisi olan Mısırlı Radvâ, Filistinlilerin “zorunlu sürgün” hikâyesini bir kadının gözünden anlatıyor. Kitaptaki müzikleri de dinleyebilirsiniz.

04:00 - 2/11/2019 Cumartesi
Güncelleme: 10:33 - 1/11/2019 Cuma
Yeni Şafak
Radvâ Âşûr
Radvâ Âşûr
KÜBRA KURUALİ YAŞAR

Olayların içinden çıkıp nefes almaya çalışırken, “Şimdi uzaktan seyrediyorum” diyor Tantûralı Rukayye sık sık. Bu molalar boğazımdaki düğümleri çözmek için bir yudum su adeta. Ve o uzaktan seyrederken, ben bir adım daha yaklaşıyorum Filistin’e. Tel Aviv havaalanında pasaport kontrolünde, dikenli teller-duvarlar-kontrol noktalarıyla dolu yollardan geçerken otobüste, Kudüslü annelerle kucaklaşırken Aksa’da, “üst düzey güvenlik önlemleri alınmış” Halilürrahman Camii’nde, Yafa’da, Eriha’da, Eski Kudüs ve Zeytin Dağı’nda da yaklaşmıştım. Tantûralı Kadın beni dört yıl önce “bir turiste izin verildiği kadar görebildiğim” -ülkelerinin büyük bir bölümünü Filistinliler bir turist kadar bile göremiyor- Filistin topraklarına götürmekle kalmadı. Onlarla aynı sofraya oturtup yemeklerini yedirdi, düğünlerine katılıp adetlerini gösterdi, bazı sayfalara yerleştirilen karekodlarla türkülerini dinletti. Ve şunu öğretti: önce kendi toprağın sonra komşu ülkeler ve daha sonra çok uzaklarda mülteciliğin ne olduğunu, her şeye rağmen umutla beklenebileceğini ve bu bekleyişin kuşaklar boyunca “hayatla birlikte” nasıl olacağını… Romanda “hayatla birlikte bekleme” vurgusu öne çıkıyor. Çünkü yazarımız Radvâ Âşûr da bekleyenlerden... Eşi Filistinli Şair Mürîd Bergûsî’yi, ülkeye girişi yasaklı olduğu yıllar boyunca bekledi. Eşi Mısır’dan uzaklaştırıldığında oğulları Temim beş aylıktı. Mısırlı edip, yazar Abdülvehhap Azzâm’ın torunu olan Radvâ Âşûr, XX. yüzyıl modern Arap edebiyatında öne çıkan kadın yazarlardan... Filistin halkının meşru direnişine sahip çıkan Âşûr, Kahire Üniversitesi’nde tanışıp evlendiği Bergûsî’nin de etkisiyle Filistin meselesiyle ilgili de yazdı.

SESLERLE KUCAKLAŞMAK

Tantûralı Kadın 1948 yılı Nekbe öncesinden başlayarak, Filistin’de yaşananları bir kadının gözünden 2000’lere kadar edebi dille anlatan bir tarihi roman. Tantûra katliamı, Sabra ve Şatilla katliamı, Sayda’daki okulun sığınağı, Câd Apartmanı ve diğerleri… Okurken yaşanmamış olmasını istediğimiz birçok olay, kamplarda ve kamp dışında yaşayan mültecilerin tanıklıklarından yola çıkarak derlenmiş. Tabii ki tarihi şahsiyetler ve önderler dışındaki karakterler hayal ürünü. Romanda bu hayali kahramanlar üzerinden Âşûr’un eşi Bergûsî’nin hayatından izlerle de karşılaşırız.

Bergûsî, Filistin’in Râmallah şehri yakınlarındaki Deyr Gassanah’da 1944 yılında -Nekbe’den dört yıl önce- doğar. 1967 yılındaki İsrail-Filistin savaşında, Kâhire Üniversitesi’nde öğrencidir. İsrail; o tarihlerde eğitim, tedavi veya herhangi bir sebeple Filistin dışında olanları artık Filistinli kabul etmez. İlerleyen yıllarda şair, Mısır-Lübnan-Ürdün gibi birçok ülkeden de çıkarılacaktır. Mürîd el-Bergusî sürgün günlerini şöyle anlatır: “Gün uluslararası telefon günleridir. Amman’daki annemi ve Kâhire’deki karım Radvâ, oğlum Temim’i ararım.Biz Filistinliler telefon bağımlıları olduk. Uzaktan iletilen seslerle yaşıyoruz.” Rukayye de roman boyunca çeşitli ülkelere dağılmış çocuklarıyla sık sık telefonlaşacak, onlarla sesleri aracılığıyla kucaklaşacak.

Eşi Bergûsî’nin arkadaşlarını ve Kahire’de içinde bulunduğu edebi çevreyi düşündüğümüzde Âşûr’u edebiyatın, siyasetin ve Filistin meselesinin hep içinde görürüz.

YAZMAK ÖLDÜRMEZ ACITIR

Rukayye oğlu Hasan’ın isteği üzerine hayatını yazmaya başlar. Yazarken bazen o kadar üzülür ki “yazmak beni öldürecek” der. Hasan annesini her seferinde ikna etmeyi başarır: “Anılar öldüremez. Dayanamayacağın kadar acıtır. Ona direnebilirsek bizi içine çeken boğucu bir dehlizden, üzerinde yüzdüğümüz bir denize dönüştürür.” Âşûr, bu bölümde yarattığı karakterlerle bize kendi yazma amacı üzerine de ipuçları vermekte... Bir söyleşisinde şöyle der: “Yazıyorum ve alan benim oluyor, artık tarih tarafından hareket ettirilen bir obje değilim, aksine ben tarihte hareket eden bir özneyim.” Rukayye de yazarak tarihte hareket eder. Bir köyünün deniz kenarındadır, bir şehit olan babası ve abilerinin yanında…

Yazar, döneme ait tarihi kişiliklerden bahsetse de onları kaybı ve acıyı yaşayan sıradan insanları kurguda merkeze alır. Filistinliler mülteci olarak sığındıkları, okudukları ve çalıştıkları ülkeler birbirinden farklı olduğunda bunun sıkıntısını sürekli yaşamaya devam eder. Yazar bu durumu, aile Lübnan’da bir araya gelemediği için biri Amman diğeri Yunanistan’da yapılan iki düğün üzerinden anlatır. Nerede olduklarının önemi yoktur, düğünlerini Filistin adetleriyle gerçekleştirmeye devam ederler:

Söyleyin annesine sevinsin ferahlasın,

Yastıklara misk serpsin kınaları yaksın,

Gün bizim düğün dernek kurulsun,

Biz kıydık nişanı düşmanımız çatlasın. (Bu türküyü yandaki QR kodla dinleyebilirsiniz.)

Son yüzyılda özellikle Ortadoğu’da olan savaşları, göçleri, halkın sosyal ve kültürel yapısının değişimini çeşitli yönleriyle Modern Arap edebiyatından okuyabiliyoruz. Hayali kahramanlarla yaşanmış olayları anlatan yazarlar meselelere “yakından bakmamızı” kolaylaştırıyor. Bazen tanışmayı bazen ise tanıdığımızı düşündüğümüz şeyleri daha iyi anlamayı sağlıyor.

Âşûr’u en son, oğlu Şair Temim Bergûsî ile birlikte Tahrir meydanının sembol isimlerinden biri olarak gördük. Geç teşhis edilen kanser hastalığı nedeniyle 2014 yılında vefat etti. Hayatta olsaydı şüphesiz Ortadoğu coğrafyasında meydana gelen pek çok şeyi eserleriyle bize anlatmaya devam ederdi. Türkçede yayımlanan ilk kitabı Tantûralı Kadın ümid ederiz ki son olmaz. Çünkü onun anlattıklarına yaklaştığımızda kendimizle tanışmış uzak sandığımız ama yakınımız olan bu coğrafyayı daha iyi anlamış olacağız.



#Tantûralı Kadın / Radvâ Âşûr / Nefise Zehra
4 yıl önce