|

Eskiye rağbet olsa

Türk edebiyatının önemli isimlerinin kendi dönemlerinde gazete ve dergilerde yazdığı yazılan son yıllarda farklı yayınevleri tarafından kitaplaştırılıyor.Bu eserlerin bir kısmı oldukça başarılı bir çalışmayla okurla buluşturulurken bazı eserlere aynı titizlik gösterilmiyor.

04:00 - 15/01/2020 Çarşamba
Güncelleme: 22:42 - 14/01/2020 Salı
Yeni Şafak
Türk yayıncıları son yıllarda, yeni eserlerin yanında, hayatımızdan çekilip gitmiş eski eserlere de rağbet gösteriyorlar.
Türk yayıncıları son yıllarda, yeni eserlerin yanında, hayatımızdan çekilip gitmiş eski eserlere de rağbet gösteriyorlar.
NECMETTİN TURİNAY

“Eskiye rağbet olsa, bit pazarına nur yağardı” gibi bir söz! Hepiniz hatırlarsınız, yeri geldikçe de kullanırsınız. Böyle bir cümleyi ilk kim kurdu, ne zamandan beri tedavülde dolaşıyor bilinmiyor. Eskiye, modası geçmiş olana bir telmih, yeni olana karşı bir takdir duygusu yatıyor o sözün altında. Fakat öyle tahmin edilir ki ilgili atasözü, yenilik tarihimizde daha bir kullanıma mazhar olmalı. Yeni hayat tarzları ve modalar karşısında, eskinin değer yitirmesi gibi bir mana ile.

Hal böyle olmakla beraber, o söz her zaman için geçerli değil. Nitekim bugün Türk kitap yayıncılığı üç ayrı koldan ilerliyor. Yerli ve yabancı roman, hikâye türü eserler bunda başı çekiyor. Her yıl neredeyse iki yüzün üzerinde hikâye kitabı yayınlanıyor. Roman derseniz sayısını dahi tahmin edemiyoruz. Bunların yanı sıra yerli ve yabancı eserler, araştırmalar, konusu tarih olan kitaplar da önemli bir yer tutuyor.

YAZARLARIN VARİSLERİ ÖNEMLİ

İşte yayın piyasasında, bunların dışında bazı eserler daha bulunuyor ki onlara dikkati çekmek istiyorum. Bildiğiniz gibi bir yazar veya şair vefat ettiği zaman, onun geride kalan eserlerinin telif hakkı varislerine geçiyor. Onlar da kültüre ve sanata âşina olsalar bari! Nice sanatçılar var ki eserleri bir daha basılamaz oluyor, zaman içinde de unutulup gidiyorlar. Burada unutulmadan kastım, kuşkusuz külli bir unutma değil. O şaire veya yazara değer veren, kelepir kitapçılardan bir daha baskı yüzü görmemiş eserlerini arayıp bulanlar kuşkusuz eksik olmuyor. Bunlar da bir konuya veya türe özel ilgi gösterenler. Dolayısıyla kitap piyasasını yakından takip edenler müstesna; vefatının ardından çoğu yazarı veya düşünürü, ya da şairi kamuoyunun unutması olağan bir durum kabul edilmelidir.

Burada kastettiğim unutmayı kolaylaştıran iki husus özellikle dikkati çekiyor. Bunlardan birincisi her on beş, yirmi yılda yeni bir neslin ortaya çıkması. O arada, bir önceki neslin hafızası uçup gider. Bizde adettir, her nesil kendi tecrübesini kendisi kurar. Bir kuşağın bilgi ve hafıza birikimini, kendinden sonra gelen kuşağa nasıl aktaracağına dair elimizin altında bir manivela bulunmamaktadır. O manivela sizin, bizim elimizde olmadığı gibi, devlet ve hükümet yetkilileri de zaten bundan mahrumdur. Dolayısıyla bu gibi durumlarda, sonu gelmez sızlanmalardan fayda ummamak iktiza eder. Haliyle her yeni neslin ne yapabilecekse onu yapması, en iyisini ve en azamisini yapması en sağlam yol olmalıdır.

ESKİ ESERLERE İLGİ VAR AMA

Diğer bir husus da, dijital çağa girdiğimizden beri günü birliğe daha bir ziyadesiyle hapsolduğumuz gerçeği. Hiperaktif zihin yapılarının alabildiğine yaygınlaşması.

Fakat bu manzaraya bakarak, umumi bir yılgınlık üretmek de değil maksadım. İşte Türk yayıncıları son yıllarda, yeni eserlerin yanında, hayatımızdan çekilip gitmiş eski eserlere de rağbet gösteriyorlar. Dikkat ediyor musunuz bilmem? 1980’lerde Türk Dil Kurumu, Ahmet Mithat Efendi’nin romanlarını yeniden gündeme getirmişti. Şimdi aynı yazarın eserleri, Türk Dil Kurumu’nun yanı sıra Dergah Yayınları tarafından da basılıyor. İzmir’de Prof. Dr. Fazıl Gökçek’in riyasetinde hazırlanan bu eserler vasıtasıyla, A. Mithat Efendi’nin nasıl bir değere dönüştüğünü hepimiz biliyoruz.

İşte bu tür bir yayıncılık son zamanlarda bayağı yaygınlaştı. Mesela romancı Halit Ziya’yı da bu arada zikredebiliriz. Eskiden Halit Ziya’nın eserleri tek bir yayınevi tarafından basılırdı. Şimdi aynı yazarın eserlerine birkaç yayınevi birden ilgi gösteriyor. Bunda başı kuşkusuz Özgür Yayınevi çekiyordu. Hem de Halit Ziya’nın eserlerini o ağır, terkipli dilini muhafaza ederek. Şimdi bu kervana başta Dergâh Yayınevi olmak üzere, sol cenahtan Can Yayınları da dâhil oldu.

Sadece bu kadar mı? Hayır, buna bir de Büyüyen Ay Yayınları’nı eklemek gerekecek. Nitekim Büyüyen Ay da, Halit Ziya’nın bir başka eserini, Sanata Dair adlı dört ciltte toplanmış deneme ve eleştirilerini yayına hazırladı. İlk cildini gördüğüm bu büyük yayın hakkında bir şeyler söylemek ihtiyacını duyuyorum. O da eserin yayına hazırlanma biçimi hakkında!.. Yazıların gruplandırılması, toplu bir yorumu ve yazıldıkları dönemle ilişkilerinin büsbütün koparılmış olması. Bu yazılar nerede ve ne zaman yayınlanmış, her hangi bir fikir edinemiyoruz mesela. Bu açıdan rahmetli Nihat Sami’nin, Yahya Kemal Külliyatı’nı hazırlarken takip ettiği yol hatırlanmalı idi demekte iktifa ediyoruz.

Gene mesela Ötüken’in, Peyami Safa’nın yazılarını kitaba dönüştürmesi. O kitaplarda her yazının hangi dergi veya gazetede, hangi tarihlerde yayınlandığı açıkça belirtilir. Aynı usulün, Refik Halit Külliyatını yayına hazırlayan İnkılâp Yayınevi tarafından da takip ettiği ortadadır. Bu noktada Dergâh’ın Ahmet Haşim, Yapı Kredi’nin Abdülhak Şinasi Hisar, ya da Türk Dil Kurumu ile Dergâh’ın ayrı ayrı Ömer Seyfettin Külliyatları’na da bakılabilir. Dolayısıyla bu tür yayınlarda lazım gelen bir emeğin esirgenmemesi icap eder. Yani bu yazılar nerede, hangi dergi ve gazetelerde, ya da hangi tarihlerde yayınlanmıştır gibi. Kaldı ki bunlar bilinmeyen hususlar da değildir. Biraz emek sarf etmek, dönemin gazetelerini karıştırmak ve sağlam bir bibliyografyaya ulaşmak işten bile değildir.

GEÇMİŞTEN İLİŞİĞİ KOPARILMADAN

Nazım Hikmet, Orhan Veli, Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Tanpınar, Nahit Sırrı ve bizim Yapı Kredi için hazırladığımız Abdülhak Şinasi kitapları son derece sağlamdırlar. Ne var ki burada dikkat edilmesi gereken bir husus bulunuyor. Eğer ilgili yazarın makaleleri kendi sağlığında kitaba dönüştürülmüşse, ona mutlaka sadık kalmak icap eder. Nitekim Halit Ziya’nın Sanata Dair’inin ilk iki cildi de öyledir. Bu tür yazıların dönemle ilişkisinin koparılması, sanat ve düşünce hayatımız bakımından ciddi bir kayıp sayılır. Bir yazarın düşünce gelişimini, döneme bakan yönünü başka türlü nasıl takip edebiliriz?

Eğer bir yazarın makaleleri kendi sağlığında kitaba dönüştürülmemişse, o zaman ilgili araştırmacı veya yayına hazırlayan kişi, onları kendi birikimine göre gruplandırabilir kuşkusuz. Fakat o halde dahi, ilgili makalelerin künyelerinin sağlam verilmesi şartıyla!

#Bit pazarı
#Eski
#Nazım Hikmet
4 yıl önce