|

Hem kültürünü hem dünyayı yakalayan bir dergiydi

Tevfik Fikret, Halit Ziya, Mehmet Rauf, Cenap Şahabettin, Hüseyin Cahit gibi kalemleri edebiyat sahnesinde buluşturan Servet-i Fünun dergisinin veri tabanı Boğaziçi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Zeynep Uysal’ın yürütücülüğünde tamamlanan projeyle dijital ortama aktarıldı. Uysal, “Servet-i Fünûn üzerine çalışırken karşılaştığımız en dikkat çekici nokta Osmanlı gündelik hayatının, kültür hayatının dünyayla yakaladığı eş zamanlılık oldu” diyor.

Seray Şahinler Demir
04:00 - 15/08/2019 Perşembe
Güncelleme: 11:04 - 14/08/2019 Çarşamba
Yeni Şafak
Boğaziçi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Zeynep Uysal
Boğaziçi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Zeynep Uysal

Türk edebiyatının dönüm noktalarında öncü rol oynayan yayınlar, mecmualar, dergiler son yıllarda dijital ortama aktarılarak erişime açılıyor. Bu projeler öğrenciler, akademisyenler, araştırmacılar ve nihayetinde edebiyat meraklıları için güzel bir fırsat. Bu süreçte günümüze ulaşan roman, hikaye, deneme ve şiirlerin yanı sıra pek bilinmeyen hatta ilk kez keşfedilen metinler de karşımıza çıkıyor.

Son olarak Tevfik Fikret, Halit Ziya, Mehmet Rauf, Cenap Şahabettin, Hüseyin Cahit gibi isimlerin buluşma noktası, kültür tarihimizin kilometre taşlarından Servet-i Fünûn dergisinin veri tabanı Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Zeynep Uysal’ın yürütücülüğünde tamamlanan projeyle dijital ortama aktarıldı. “Osmanlı Kültür Tarihinde Servet-i Fünûn Dergisi” başlıklı proje, Servet-i Fünûn dergisinin Tevfik Fikret’in edebiyat kısmının başına geçtiği 256. sayısı (1896) ile derginin bir süreliğine kapanmasına neden olan Hüseyin Cahit’in Fransızcadan tercüme ettiği “Edebiyat ve Hukuk” makalesinin içinde yer aldığı 553. sayısı (1901) arasındaki neşriyatına odaklanarak, dergiye dair bütünlüklü bir analiz önermeyi ve dergiyi Osmanlı kültür tarihi içinde konumlandırmayı amaçlıyor. Projeyi Zeynep Uysal’dan dinledik…


Servet-i Fünun Dergisini dijitale aktarma projesinin çıkış noktası neydi?

2015 yılında bir TÜBİTAK 1001 projesi olarak başladığımız “Osmanlı Kültür Tarihinde Servet-i Fünûn Dergisi” adlı çalışmada yola çıkış noktamız modern Türk edebiyatı tarihinin dönüm noktalarından biri olan Servet-i Fünûn dönemi ve edebiyatı hakkında edebiyat tarihlerinde yer alan yaygın ve yerleşik kanıları sorgulamaktı. Köksüzlük, yüzeysellik, toplumdan kopukluk, bireycilik ve aşırı batıcılık gibi çok genel yargılara indirgenmiş değerlendirmelerin dönemin edebî eserlerindeki karşılığını sorunsallaştırırken bir yandan da edebiyatta yenilik taraftarlarının çatısı altında toplandığı sıklıkla vurgulanan Servet-i Fünûn dergisini incelemek bu sorgulamanın kaçınılmaz bir gereğiydi. Romanlar, 19. yüzyıl sonunda Osmanlı’da modernlik deneyiminin tezahürü olan bir modern bireylik halini ortaya koyarken dönemin edebî ürünleriyle iç içe geçen, modernlik deneyiminin açık seçik tezahür ettiği diğer mecra ise Mirsad, Malumat, Maarif, Tarik, Servet-i Fünûn gibi aynı sırada çıkan süreli yayınlardı. Bu yayınlar arasında Servet-i Fünûn edebiyatı ile ilişkisi ısrarla vurgulanan, Servet-i Fünûn dönemi yazar ve şairlerinin parçası olduğu Servet-i Fünûn dergisini işte bu çerçevede incelemeye başladık.

Proje kapsamında nasıl bir çalışma yaptınız?

19.yy sonunun Osmanlı entelektüelleri tarafından çıkarılan bir dergi neleri konu ediniyor, dünyaya nasıl bakıyor, İmparatorluğu ve içinde yaşadıkları dönemi nasıl görüyordu? Bu ve benzeri birçok soruyla yola çıktık. Servet-i Fünûn dergisinin Edebiyat-ı Cedidecilere eşlik eden altı yıllık yayınını merkeze alan bu proje kapsamında derginin daha önce de üzerinde çalışılmış olan edebî üretiminden ziyade, fenden toplumsal meselelere, yayımlanan tüm yazılara, yayın politikasına bakarak imparatorluğun modernlik deneyiminin tezahürlerini geniş kapsamlı biçimde ele almaya çalıştık. 1891’den 1944’e kadar çıkmış bu çok uzun soluklu derginin sadece 1896-1901 yılları arasını ele aldık. Bu sınırlamada hem söz ettiğim edebî dönemle paralelliği yakalamak ve yüzyıl sonunun modernlik deneyimini çözümlemek niyetimiz, hem de bir sınırlamaya gitme zorunluluğu belirleyici oldu. Böylece 1896-1901 yılları arasındaki 297 sayıyı tek tek inceledik, her yazıyı, her görseli başlıkları ile kaydettik; bu malzemeyi edebiyat, fen, içtimaiye, güncel haber, görsellik olmak üzere beş ana kategori ve çok sayıda alt kategoriye yerleştirdik.

TEVFİK FİKRET’TEN SONRA EDEBİYAT AĞIRLIK KAZANDI

Derginin dönemine göre tutumuna baktığımızda nasıl bir tablo çıkıyor karşımıza?

Dergi II. Abdülhamit döneminde çıkıyor. Derginin sahibi ve baş yazarı Ahmet İhsan saraydan maddi destek alıyor. Buna karşılık iktidarla çatışmayan, özellikle iç siyasete pek fazla değinmeyen ve yeri geldikçe iktidarın icraatlarını öven bir görüntü ortaya koyuyorlar. Öte yandan özellikle incelediğimiz yıllarda derginin yayın politikasını açıklayan ve bizzat Ahmet İhsan tarafından yazılan “ifade-i mahsusa” bölümlerinden biri 256. sayıda “Teşekkür ve İfade” adıyla yer alır. Bu sayının özelliği Tevfik Fikret’in derginin edebî kısmının başına gelişinin bildirilmesidir. Fikret’in aynı zamanda yazı işlerini de yürüteceği bundan sonraki beş yıla yakın zamanda edebiyat dergide ağırlık kazanır. Bu sayıda Ahmet İhsan yerli romanların yanı sıra dergide yer alacak resimlerin de mahiyetini açıklar. Şark vakaları ve manzaraları, vilayattaki yerel kıyafetlerin ve yapılan inşaatların fotoğrafları seçilecek ve yayınlanacaktır. Hatta okurlardan da bu türden fotoğraflar göndermeleri talep edilir.

Dergi yazarları arasında Tevfik Fikret, Halit Ziya, Cenab Şahabettin, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit, Ahmet Şuayp, Hüseyin Suat, Hüseyin Siret, Safvet Nezihi gibi edebiyatçıların yanı sıra başta Ahmet İhsan olmak üzere gazeteci kimliğiyle dergide pek çok yazıyı yazan Mahmut Sadık yer alır. Bütün bu isimlerin ortak özelliği kendi içlerine kapalı olmayan dünyaya açık, büyük bir merak duygusuyla yazan kişiler olmalarıdır. Nitekim edebî ürünlere de baktığımızda modern bireylik halinin bir tezahürü olarak bireysel duygulanımı esas alan, bireyden doğru dünyaya bakan bir şiir ve romanı oluşturduklarını ama bu eserlerin iddia edilegeldiğinin aksine kapalı ve küçük bir dünyayı değil tam da bu yeni modernlik halini ifade ettiğini görürüz. Şiirde kullanılan yeni imgeler, yeni anlatma biçimleri, romanın karakterin bakışını merkeze alan gerçekçi dünyası hep dergiye yansıyan dünya tasavvurunun, modernlik halinin tezahürüdür.

Projenin ismi “Osmanlı kültür tarihinde Servet-i Fünun Dergisi.” Bu kapsamda derginin Osmanlı kültür ve sanat alanındaki yeri ve önemi neydi?

Yapmaya çalıştığımız doğrudan dergiye bakarak derginin kültür tarihine nasıl yerleştirilebileceğini göstermekti. Bu anlamda derginin geniş bir coğrafyayı ve batıdan uzak doğuya kadar çok geniş bir kültürel iklimi kuşatan bakışı kendi kültür ve sanat alanını da bu etkileşim içinde kurmakta olduğunu gösterdi. Yani bilindiğinin aksine sadece Batı kültürüne değil Asya’ya, Amerika’ya, Afrika’ya, Yeni Zelanda’ya yönelen bir bakışla kültürle ilişkilendiklerini gördük. Öte yandan demin bahsettiğim gibi örneğin sanayi-i nefise levhaları, daha ziyade romantik dönemin tablolarını dergi sayfalarına taşıyordu. Çoğunlukla kadınların hatta bazen nü tabloların dergilerde göz ardı edilemeyecek bir yer kapladığını gördük. Edebiyata benzer biçimde resim ve heykele yaklaşımlarında da modern ve seküler bir bakışın hakim olduğu anlaşılıyor. Güzel sanatların yanı sıra müzecilikle ilgili ayrıntılı yazılar, dünya fuarlarında karşılaştıkları farklı kültürlere ait eserlerin tanıtımı, fotoğrafları Osmanlı entelijensiyasının yüzyıl sonunda kültür ve sanatla kurduğu ilişkiyi ortaya koyuyor. Ama daha önemlisi derginin satış rakamlarına bakıldığında sadece başkentte değil vilayatta eriştiği kitlenin de hatırı sayılır olması bu ilişki biçiminin o kadar da dar bir çevreyle sınırlanamayacağını gösteriyor.

Dergide yazılı ve görsel malzemenin altında yatan söylemsel kurulumları ve bu kurulumların arkasındaki dünya tasavvurunu ortaya çıkarma arzusuyla yola çıktığınızı vurgulayarak Servet-i Fünûn dergisinin Osmanlı’da modernliğin nasıl deneyimlendiğini gösteren önemli bir mecra olduğunu söylüyorsunuz. Biraz açabilir misiniz?

Aslında dergide yer alan yazıların ve görsel malzemenin beş ana kategori ve çok sayıda alt kategoriye yerleştirilerek gerçekleştirilen tasnifi ve bu kategoriler arasındaki yoğun kesişimsellik dergiden yansıyan dünya tasavvuru hakkında birçok ipucu veriyor. Örneğin fen yazılarına baktığımızda, ki bu yazıları ağırlıklı olarak musahabe-i fenniye dizisinde görüyoruz, bilimsel meseleleri, mikrop, röntgen gibi yeni keşifleri tartışırken bu keşiflerin toplumsal hayata, gündelik yaşama etkileriyle birlikte ele alındığı, zaman zaman sanatla birlikte düşünüldüğü görülür. Bilim ve sanat yan yana iç içe yer alır. Bu anlamda Avrupa’daki çağdaşı dergilerle çok benzer bir dergicilik söz konusudur. Edebiyat, bilim, sanat, toplum kategorileri birbiriyle son derece geçişkendir.

Bilimin ve sanatın daha popüler biçimde ele alındığı, görselliğin fotoğraflar ve illüstrasyonlarla öne çıktığı bir popüler kültür magazinidir Servet-i Fünûn. Her konudaki çok çeşitli görsellerle okur kitlesine aşina olmadığı dünyaların ve hayatların kapıları açılmakta, dünyanın her yerine, Amerika’ya, Afrika’ya, Japonya’ya, Filipinler’e, Küba’ya dek birçok bölgenin toplumsal, kültürel hayatına erişme imkanı sağlanmaktadır. Aslında daha önce derginin yayın politikasından söz ederken belirttiğim gibi, bir yandan kendi yerelliklerini ortaya koyarken diğer yandan dünyanın geri kalanında ne olup bittiğini adım adım takip eden güncel habercilik anlayışının dergiye hakim olduğunu görüyoruz.


Araştırmalarınız sırasında sizi şaşırtan, ilk kez rastladığınız konular oldu mu?

Servet-i Fünûn üzerine çalışırken karşılaştığımız en dikkat çekici nokta Osmanlı gündelik hayatının, kültür hayatının dünyayla yakaladığı eş zamanlılık oldu. Her şeyden evvel bu dönemde sadece Batıda değil bütün dünyadaki her türden gelişme yakından takip ediliyor. Zihinsel bir küresellik algısı diyebileceğimiz bu durum bir bakıma “biz” ve “öteki” arasındaki sınırın da yumuşadığını, ortak bir ilerleme söylemi üzerinden Osmanlı orta sınıfı aydınlarının dünyaya ve yaklaşmakta olan yeni yüz yıla baktıklarını gösteriyor. Bunun yanında İstanbul, Selanik, İzmir, Şam gibi büyük kentler yanında köylerin, kasabaların, diğer şehirlerin gündeminin de Osmanlı okuruna sunulması önemli. Osmanlı haritası soyut bir imge olmaktan çıkıyor; Osmanlı coğrafyası görsel malzemeler ve eş zamanlı haberlerle tüm imparatorluk sathındaki okurun zihninde somutlaşıyor.

Bir de Ahmet İhsan, Mahmut Sadık gibi yazarların ve Diran Çırakyan gibi çizerlerin dergi için ne kadar hayati olduğunu görmek de bizi şaşırttı. Biz edebiyatçı olduğumuz için herhalde dergiyi hep tanıdığımız edebî figürlerin ağırlığıyla düşünmüşüz. Elbette Fikret, Hüseyin Cahit, Cenap ya da Halit Ziya derginin öne çıkan isimlerinden… Ancak Ahmet İhsan’ın sahib-i imtiyaz olmaktan öte ciddi bir yazı emeği olduğunu gördük çalışırken. Ya da Mahmut Sadık’ın derginin yayın politikasının gerçekleşmesindeki önemini fark ettik. Bugün Servet-i Fünûn denince hiç adı bile geçmeyen Diran Çırakyan’ın ise derginin musavver olabilmesini sağlayan baş aktör olduğunu anladık. Hem telif çizimleriyle hem de derginin birçok görsel materyalinin basıma hazır hale gelmesindeki emeğiyle bu kadar önemli bir figürün “unutuluş”u bizi çok şaşırttı.

Dergide görselliğe de yer verildiğini görüyoruz. Görsel ifadede ön planda tutulan ne olmuş?

Dergi, daha ilk sayısından itibaren “musavver” yani resimli olmayı hedefliyor. Zaten Ahmet İhsan’ın anılarına baktığımızda da esas arzusunun bir dergi çıkarmak değil teknolojik yenilikleri kullanarak basım tekniklerini geliştirmiş, iyileştirmiş bir resimli dergi çıkarmak olduğunu görüyoruz. Bu anlamda ciddi bir çalışma da yürütülüyor. Daha iyi basılmış resimlerle okura ulaşma çabası dergi tarafından da sürekli dillendiriliyor. Renkli kapak basmak mesela büyük bir haber olarak üstüne basa basa duyuruluyor. Hatta derginin daha önce bastığı resimler başka dergiler tarafından çalınıp basıldığında söz konusu intihalle birlikte asıl eleştirilen intihal edilen görsel materyalin kalitesizliği oluyor. Görsel materyalin içeriğine baktığımızdaysa yazılı materyalin çeşitliliğine paralel bir tutum görüyoruz. Güncel haberler, fenni makaleler ya da içtimai meseleler hemen hemen her zaman kendilerine eşlik eden görsel bir materyalle basılıyor. Öyle ki görsel materyale eşlikçi demek de çok doğru değil aslında. Örneğin “Resimlerimiz” diye bir köşe var. Bu köşede resmin öne çıktığını, yazılı metnin resme eşlik ettiğini görüyoruz. Resim derken de fotoğrafın dergideki ağırlığından bahsetmek gerek elbette. Derginin fotoğrafa ve fotoğrafçılığa özel bir önem verdiğini, hatta bir fotoğraf yarışması düzenlediğini anlıyoruz.

#Boğaziçi Üniversitesi’nden Doç. Dr. Zeynep Uysal
#Servet-i Fünun dergisi
5 yıl önce