Her çiçek her toprakta açmaz yahut kitapların kaderi

04:0015/04/2025, Salı
G: 15/04/2025, Salı
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv

Kulaktan kulağa yayılan kitapların ne günümüzün seyyar reklam panosu olan instagramda verilecek sponsorlu “story”lere, ne de “influencer” denilen yeni nesil pazarlamacıların çekeceği youtube videolarına ihtiyacı vardır.

İRFAN SAİM

Sevgili karilerim

Mecburi sütun komşum R*stem’e hiçbir şey demiyorum. Yok gülüşüyorlar deyu çocukları paylamışmış, yok telefonunun sesini kısmamış olan ademlere fırçayı basmışmış bilmemne. Kendisinden ufak bir istirhamım olacak; adresini versin kendisine Mahmut Bıyıklı dostumuzun Teravihte Gülen Çocuklar kitabını hediye göndereyim, sabah akşam okusun da zihni biraz oksijene kavuşup berraklaşın.

Efendim, biz gelelim kendi konumuza. Her insanın bir kaderi olduğu gibi her kitabın da bir kaderi vardır dostlarım. Kitapların kaderi yazılmaya başlandıkları anda başlar. Kimisi uzun zaman bir yayıncı arar bulamaz, kimisi şıp diye bulur yayıncısını. Yayıncıyı bulmakla bitmez bu yolculuk tabi. Bundan sonrasını, dağıtılan kitaplar ve dağıtılamayan kitaplar gibi iki kısma ayırabileceğimiz gibi okuruna ulaşan ve ulaşamayan kitaplar olarak da ayırabiliriz.

Kitap ehli bilir ki dağıtılmakla okura ulaşmak farklı şeylerdir. Okura ulaşmanın en büyük mihenk taşı ise zannımca kulaktan kulağa fısıldanma payesine erişmektir. Nedir bu kulaktan kulağa fısıldanmak payesi? Bu da paye midir? Kim, nereden uyduruyor böyle şeyleri gibi sorular aklınıza üşüşmeden açıklayayım; okumayı seven birinin, okumayı seven bir başkasına filanca kitabı okudum, çok beğendim, sana da tavsiye ederim demesi yahut kitabiyat bilgisine güvendiğin birinin, elindeki kitaptan gözünü ayırmadığına şahit olup ne okuyorsun sorusunu sorduğunda aldığın cevaptır. Böyle kulaktan kulağa yayılan kitapların, ne günümüzün seyyar reklam panosu olan instagramda verilecek sponsorlu “story”lere, ne de “influencer” denilen yeni nesil pazarlamacıların çekeceği youtube videolarına ihtiyacı vardır. Bu tür kitapların yolculuğunu kimse sekteye uğratamaz, belini hiçbir müdahale bükemez ve zaten bu mertebeye de öyle her kitap ulaşamaz sevgili karilerim.

Kitapların, her okurun kendi yolculuğu içerisinde de ayrıca bir kaderi vardır. Misal bir kitabı zamansız okuduğunuz için içine girememiş, onun dünyasına vakıf olamamış olabilirsiniz. Bazı kitapların yaşı vardır, o yaşın olgunluğuna ermeden okumaya kalktığınızda, sonra bir daha geri dönmeniz gerekir. Eee, ne demişler dostlarım, her çiçek her toprakta açmaz, yahut ait hissettiğin yerde çiçeklenirsin.

Bazı kitaplara ulaşma hikayeleri de kitapların kaderine dahildir kıymetli karilerim. Yıllar evvel Cenap Şehabettin’in artık baskısı kalmamış Evrak-ı Eyyam’ını arıyordum misal. Olsa olsa demiştim Kitabevi’nde vardır bu kitap. Bir cumartesi yolumu Cağaloğlu’na düşürmüş Varış’ın dükkanına uğramıştım. Mehmet Bey her zamanki latifeciliğiyle, Evrak-ı Eyyam var ama nerede, arka tarafta bir yerlerde olması lazım, demişti. Gidip sen bulursan beş lira, bulmak için beni getirtirsen on lira. Sizce bunu duyunca ne yapmışımdır sevgili dostlarım. Dediği yerdeki rafları didik didik edip o kitabı buldum tabii.

Pesto Soslu Tavuklu Makarna Kitap Kulübümüz hepinizin malumu. (bknz. Kitap Eki Eylül sayısı) Geçenlerde, cami çıkışı çay ocağında koyu bir muhabbeti demledikten sonra kitap kulübümüzün yetişkin üyeleri için hangi kitabı seçsek de okuyup tahlil etsek diye düşünmüş ve dağılmadan Mustafa Hoca’nın Dokuz Yüz Katlı İnsan’ında karar kılmıştık. Dönüş yolunda tam köşeyi dönerken bir sokak kitapçısıyla karşılaşmayalım mı! Üç-beş kitabı duvara dizmiş, müşterilerini bekliyor. Kitaplardan biri ne olsun? Tabii ki Dokuz Yüz Katlı İnsan. Alıverdim hemen. Kaçırır mıyım, hem de yarı fiyatına. Peki bu yaşadığım kimin kerametiydi sizce sevgili karilerim? Benim mi, Mustafa Hoca’nın mı? Yoksa sadece kitapların kaderi mi?


#Sermuharrir
#kitap
#sosyal medya