|

Monterroso’dan ironiyle örülü hikâyeler

Guatemalalı yazar Augusto Monterroso’nun “Toplu Eserler ve Diğer Hikâyeler” isimli kitabını VakıfBank Kültür Yayınları Türkçe’de ilk kez okura sundu. İroni ve mizahla örülü birbirinden bağımsız öykülerin yer aldığı kitapta “Dinozor” adında dünyanın en kısa hikâyesi de bulunuyor.

04:00 - 15/06/2020 Pazartesi
Güncelleme: 01:20 - 15/06/2020 Pazartesi
Yeni Şafak
Augusto Monterroso
Augusto Monterroso
ÖMER ÇEŞİT

Marcel Proust gibi uzun yazabilmenin, devrik cümleler kurmaktan korkmadan, dille oynayarak şiirsel bir anlatımla ilerleyebilmenin yazarlar arasında geçerliliği olduğu şüphesiz. Bir de John Steinbeck gibi tarihe damgasını vurmuş, kısa ve öz anlatımda oldukça etkili yazarlar var. Guatemalalı yazar Augusto Monterroso ise ironik ve komplike bir üsluba sahip ama aynı zamanda kendisini mümkün olduğu kadar kısa hikâyelerle anlatmayı başarabilen bir kalem. Nitekim VakıfBank Kültür Yayınları’nın dilimize ilk defa kazandırdığı “Toplu Eserler ve Diğer Hikâyeler”de dünyanın en kısa hikâyelerinden birini okuma şansına eriştik. Öykünün adı: Dinozor ve yalnızca çok kısa bir cümleden oluşuyor.

GÜLERKEN HÜZÜNLENMEZ


Latin Amerika edebiyatında “Boom” kuşağının Carlos Fuentes, Julio Cortázar, Juan Rulfo, Gabriel García Márquez gibi önemli kalemleriyle birlikte anılan isimlerinden Augusto Monterroso, kitabında, diğer Güney Amerikalı yazarlar gibi büyülü bir havada geçen hikâyeleri okura sunmuş. Dilin metaforlardan ayrı bir şekilde düşünülemeyeceğini fark eden Monterroso, Türkçe çevirisi Çiğdem Öztürk’e ait “Toplu Eserler ve Diğer Hikâyeler”de sömürgeciliği, batı merkezciliği, sınıfsal farklılıkların yarattığı sorunları, burjuva ahlakını, insanoğlunun benciliğini ve başkalarının takdirini kazanmak adına riyakârca davranan insanları ince ve mizah dolu bir üslupla anlatıyor. Kitaptaki öyküleri okurken kendinizi bir yandan gülerken bir yandan da hüzünlenmekten alıkoyamıyorsunuz. Monterroso, mizah ile örülü kısa hikâyelerini akıcı bir dille edebiyatseverlere sunuyor. “Toplu Eserler ve Diğer Hikâyeler”de kendinden kaçtığını unutmuş insanı kendisiyle yüzleştirmeyi amaçlayan öyküler var.

ACI OLAYLAR BİLE DERİN MİZAHIN İÇİNDE

Mario Vargas Llosa, Gabriel García Márquez gibi Güney Amerikalı yazarların acıları anlatış şeklindeki tutkuyu ve hazzı nasıl hissedebiliyorsak, Monterroso’nun da Güney Amerikalılara has bir kişisel tutku duygusunu okuyucuya geçirdiğini söylemek pekâlâ mümkün. Acılı bir coğrafyada yetişen Güney Amerika yazarlarının en kötü olayları bile bizlere derin bir mizah kullanarak anlatabilmeleri ilginçtir. Latin Amerika edebiyatında karamsarlık, yalın ama gerçekçi anlatım öğeleri hep bir arada yer alır. Bunun en büyük nedeni ise Latin coğrafyasında yaşanan sivil ve askeri darbelerdir. Yazarlar böyle bir süreçte dilin tüm imkânlarını zorlamış ve ironiyle dolu bir anlatım yöntemi geliştirilmiş. “Toplu Eserler ve Diğer Hikâyeler”, Italo Calvino’nun deyişiyle, tek bir satıra tek bir cümleyle bir hikâye sığdırma becerisini gösterebiliyor. Calvino’nun “Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu” adlı eserini okuyanlar anımsayacaklardır, Calvino o eserinde 10 yarım kalan öykünün hikâyelerini anlatır bizlere. Aynı anda hem bütünlüklü hem de yarım kalan hikâyelerle karşı karşıyayızdır. İşte Calvino’nun bu metodu oluştururken yararlandığı eserlerden biri de muhtemelen Monterroso’nun “Toplu Eserler ve Diğer Hikâyeler”idir. Bizlere bunu düşündüren neden ise “Toplu Eserler ve Diğer Hikâyeler”in tıpkı “Bir Kış Gecesi Eğer Bir Yolcu”da olduğu gibi birbiriyle alakasız gözüken fakat kendi içlerinde birbirilerine duygular ve kelimeler aracılığıyla bağlanan öykülerden oluşması! Monterroso, Güneş Tutulması öyküsünde Guatemala’da kaybolan ve yerliler tarafından esir alınan Arrazola’nın hayatından kısa bir kesit sunuyor ve bu acı olayı aktarırken inceden gülümsetiyor. Kitapta, Her Üç Kişiden Biri öyküsü mektup şeklinde anlatılıyor, enteresan konu radyo yayınına kadar uzanan ilginç olaylar silsilesini içeriyor.

OKUYUCUYLA KONUŞAN YAZAR

Monterroso kitabında yaratıcılığını kullanarak hiç olmayan ve denenmemiş bir metin kurgusu ortaya koyuyor. Okuyucuyla konuşmaktan çekinmeyerek kendi yaratıcılığını serbest bırakan bir teknik inşa ediyor. Monterroso, yaratıcı olamamaktan endişelenmesine rağmen, bu endişeyi metinlerine dahil ederek yaratıcı olmayı başarabilen önemli yazarlardandır. Tıpkı Federico Fellini’nin Sekiz Buçuk filminde yaptığı gibi o da eserini oluştururken bir taraftan da bu eserin nasıl yazılması gerektiğini ve kendince daha iyi olabileceğini sorguluyor. Bütün bu saydığım unsurlar da Monterroso’yu edebiyat tarihinin önemli yazarlarından biri haline getirmeye yetiyor.

#Augusto Monterroso
#Federico Fellini
#John Steinbeck
4 yıl önce