Model alabildiği erkeklerin roman kahramanı olduğunu belirten ve “Kadınlarla daha rahat iletişim kurdum. Daha gelişmiş, kelimelere daha hakimler” diyen Teoman:
Sadece kendime dair birşey yapmak istemiyordum. Şarkılarım daha paylaşılası olsun istedim.
İnsanlık halinde hoşuma giden birşey var. Biliyoruz ki kusurlu bir varlığız ve bir sürü hatalarımız var. İnsanların tamamen kötü olduğunu reddettiğim gibi, tamamen iyi olduğunu da reddetmeye meyilliyim. İyi olmaya çalışırız, sevilmeye, sevmeye çalışırız. Bu bizim insanlık hallerimiz. Ama tamamen kötü biri değilim, olumsuzluklarını halletmeye çalışan biriyim.
Vermiyorum ama deniyorum.
(Gülüyor) Hergün yeniden deniyorum ve daha iyi biri olmaya çalışıyorum.
Doğru olanı yapmaya çalışıyorum. Doğru nedir? Aslında bu konuda kafam karışık. Olduğum yer için 'tam burası değil' diyorum. Alışık olduğum şeylerden sıkıldım.
İlk çıktığımda liseli ve üniversite ağırlıklı bir dinleyicim vardır diye düşünüyordum. Konserlere baktığımda ise bir anneanne ile torununu da görebiliyorum. Bu hoşuma gidiyor. İstiyorum ki o yelpaze geniş olsun. Çünkü ben her tür kamplaşmadan nefret ediyorum. Yaptığım şarkıların kendi alanımın dışına taşmasından memnunum.
Rockta benim hoşuma gitmeyen o kadar çok şey var ki. Aşırı seksist yaklaşımlar var. Pervasız, yüzeysel, kendimi onların yanında görmek istemiyorum. Zaten bir katogorinin içerisinde de olmak istemiyorum.
Evet. Şarkı yazarı olmak istiyorum. Sahnede onları dillendiriyorum ama aslında o şarkıları oluşturduğum ilk haliyle tanınmak istiyorum. Paramparça'yı yazıp onu rock saundlu yaptım ama arabesk-fantazi şeklinde yorumlandığında başka oluyor. Sezen Aksu söylediğinde ise İspanyol bir parça oluyor. Bir kumaş üretiyorum sonra insanların onunla ne yaptığıyla ilgilenmiyorum.
Sadece o yelpazeyi açmalarıyla ilgileniyorum. Rock müziğin diğer müziklerden üstün olduğunu düşenen biri değilim. Rock, poptan iyidir ya da pop, fantaziden iyidir gibi bir görüş yok kafamda. Bunu ayıp bile buluyorum.
Aslında bu konuda çelişkiliyim. Tabi ki insanlarla birşeyler paylaşmak istiyorum. Uzun yıllar yalnız yaşadım ve müzik bana güzel bir kapı açtı. Bu beni zaten memnun ediyor. Ama şöhrette şöyle bir durum var; hiç konserime gelmemiş ya da dinlememiş, resimlerimi gören biriyle şöhret aşamasında ilişki kuruyorsun. Burada sahte bir balon oluşuyor. İsmim olması gerekenden daha büyük. Bunun daha iyi bir dozu olmalı. Çok tanınmak da iyi değil.
Beni tanımasalarda rahat rahat etrafa bakabilsem. Her taraftan bana doğru bakış görüyorum. Halbuki ben insanlara bakmak istiyorum. Bir şarkı yazarı olarak insanlara dair birşeyler yazmak isterken onların bakışlarından kaçıyorum.
Gündüz hiç bir şey yazamam. Kitap okumayı da sevmem. Gece karşımdaki ışıklar sönünce hoşuma gidiyor. Dünya bana kalmış gibi hissediyorum.
Bilmiyorum başka insanları da anlatmaya çalışıyorum ama kendimi katıyorum ben. Mesela 17 şarkısında bir başka üçüncü tekilden bahsetmiştim. 'Yalnız Kalpler'de öyle birşey var. Kendime dair hiçbirşey yok oradaki kişi de ben değilim.
Çok da bilinçli yaptığım birşey değil. Tam albüm kartoneti safhasına geliniyor. 'N'apsak?' diye düşünüyoruz ve aslında her zaman yaptığımız şey; Bir fotoğrafçıyla anlaşılır. Giderim ve hiç öyle hissetmediğim halde anlamlı anlamlı bakmaya çalışırım. Sonra fotoğraf çektirmeyip eski fotoğrafları taratıp bu albümün ruhuna uygun fotoğrafları seçmenin daha iyi olacağını düşündüm.
Bir günde çıkaracağınız fotoğraflar belki kalite anlamında tutarlı oluyor. Ama anlatım olarak anlamsız olabiliyor. Gidiyorum bir duvara dayanıyorum. Fotoğraflar çekiliyor onlar içinde yakışıklı çıktıklarım seçiliyor.
Çok… Hem zorundasınız, hem de sevmiyorum.
Sanırım. Çünkü bunu bana söyleyenler var ve benim çok hoşuma gidiyor.
'Yalnız Kalpler Sütununda' şarkısını aranjöre verdiğimde şunu dedim; 'İnsanlar bu şarkıyı bağıra bağıra söylemeyecek. Benim sevdiğim bir şarkı'
Bir daha albüm yapmamak gibi bir kararım var. Şarkı olarak son noktadayım. Bir yolculuk varsa ben sonuna geldim. Yeni bir yer aklıma gelmiyor. Bir şarkı yazarı olarak anlatmak istediğimi anlattım.
Yazıyorum. Başka işlerle ilgilenmek istiyorum. Hem kendi kişisel hayatımı değiştireceğim hem de bundan sonraki hayat planımı.
Daha huzurlu, daha az yıpratıcı, sevdiklerimle birlikte olmak gibi. Bu artistik hedefleri kendi önüme zorunluluk gibi koymadan yapacağım. Birşeyler yazmadan da duramıyorum. En azından ihtirasıma gem vurmak istiyorum. Hırslı olmamalıyım gibi geliyor. İşimi iyi yaparım herşekilde.
Zor.
Sadece öyle değil dertleri de var.
O da var. Annemle yalnız yaşadığımız dönemlerde, evin erkeği bendim ve dört yaşındaydım. (Gülüşmeler) İlgi size dönük oluyor. Sakin birisiydim ama her hareketime de karışırlardı. Çünkü çok abuk şeyler de yapardım çocukken. Kardeşim varmış ölmüş. Keşke yaşasaydı dedim. Annem bana çok düşkündür. Yirmi yıl annemle yaşadım. Yalnız kalmasın diye.
Hem yaramazım hemde vicdanlı. Öylesi çok zor oluyor. Hem üzüyorum ona üzülüyorum ama yapacak birşey yok özgür olmak istiyorum.
Pek emin değilim. Ama tersini de savunamam. Ben de kendimi öyle hissederim ve bunun vicdan azabını da duyarım.
Doğru. Kendimi tanımaya çalışıyorum.
İnsanlara karşı ilgim ve şefkatim var ama uzaktan. Çok yakınlaşamıyorum. Karakterim beni zorluyor. Yeni insanlarla yüzeysel ilişkiler kuruyorum. Seviyorum onları.
Etrafımdaki tüm insanların benden şikayeti hayırsız olmamdır. Ama çok da severim onları. Hayırsızlık arayıp sormamak, çok sık gitmemekse, 'ama ben öyle hissetmiyorum, kendimi yakın hissediyorum. Allah'tan nasıl şımarıklık yapıcağımı biliyorum. Önce bozulurlar ama hemen yılışırım, sarılırım günüllerini alırım.
İnsan olmak benim için kolay. Adam olmak derken birden bire büyümeniz ve şimdiye dek öğrendiğiniz şeylerden uzaklaşmanız gerekiyor. Özellikle büyüme meselesini benim gibi ertelerseniz… O yeni role alışmak zor. Tam anlamıyla bir adam ne yapar bilmiyorum. Çevremde erkek figür olmadığı için roman kahramanlarını beğendim. 'Demekki erkeklik böyle birşey' dedim. Elvis Presley benim çocuk erkek modelimdi. İnce Mehmet'i okuyordum onu ideal bir figürmüş gibi algılıyordum.
Babamın mezarına gitmek zor geliyor. Gittiğimde ufak bir mezarın başında ağlayan birkaç kişi gördüğümde bir haftam mahvoluyor. Cenazeye giderken de çok ağlarım. Ama bunu yenmeliyim dedim. Artık cenazelere gidiyorum.
Ölüm tanımlayamadığım birşey. Babam, anneannem, amcalarım öldüklerinde küçüktüm. O zaman o kadar üstüste geldi ki bunlar doğal gerçektir gibi algılayamadım. O konuda benim halledemediğim şeyler var.
Hayır. Başkalarının ölmesinden korkuyorum. Ama şöyle iyi ki insanların sevdikleri var. Annem, teyzem ve kuzenlerim yüzünden kendime bakmalıyım diye düşünüyorum.
Bir çok şey için zorunluyuz zaten. Kendimi iyi hissetmem için tevekküle ihtiyacım var. Abuk sabuk şeyleri aşırı önemsediğime inandığım zaman 'bir dakika sen koskoca bu dünyada hiç de önemli biri değilsin. O yüzden böyle tafra yapma ve kendini herkes gibi nasıl hissediyorsan öyle davran' diyorum.
Depresyon benim çocukluğumdan beri sürekli girip çıktğım birşey. Ama aşırı dramatize etmiyorum. Depresyona girdiğimde 'Allahım ölüyorum ne yapacağım' demem. 'Yine oldu atlatırız' derim.
Eskiden daha sık oluyordu. Genelde ben dörtbeş sene de bir major depresyona girerim. Arada minörleri olur o da zaten insani.
'Süperim çok mutluyum' dediğim zaman olmadı hayatımda. İdalim sıfır noktasıdır. Aşırı mutluluk hali de bana sahte geliyor. O mutluluğu verecek çok birşey yok, ayrıca uzun da sürmüyor. 'Mutlu son' diye birşey yok. O zaman sıfır noktasını hedefliyorum.
Evet kıskanırım. Bazı insanlar neşeliler ama bakalım onlar evde nasıllar? Onu da çok bilemiyorum. Keyifli arkadaşlarım var. Onları öncesinde kalın buluyordum. Sonra baktım ki benim yeteneksiz olduğum konularda kendi kendine yetme, mutluluk, gibi çok keyifle yaşayanlar var. Hatta onları bir süre taklit ettim. Neden bu kadar keyifliler diye.
Mesela; eşitlikçi birisiyim. Bu yönümden şarkı çıkmıyor. Çıktığında da aşırı didaktik oluyor.
Yazdığım diğer şarkılara bakıp bunlar bana neden hitap etmiyor dediğim de şunu bulmuştum; herkes karşısındaki sevgilisine suç atıyordu. 'Sen beni terk ettin!' oysa bunun alt metninde 'ben süperdim ama sen iyi değildin' yatıyor. Sonra ben kendi hayatıma baktığımda 'seni kimse terk etmedi sen herkesi terk ettin' çıktı. Kendi karanlık tarafımdan kendi suçlarımı bulayım ve bunu itiraf edeyim diyorum.
Modelim kalmadı.
Erkekleri genelde bencil buluyorum. Çocukken gerçekten ilgilenenler kadınlar oluyordu.
Olabilir ama sadece yemek vermek ve sevmekten bahsetmiyorum. Ne hissettiğimi merak edenler kadınlar oluyordu. Erkekler bana açıkçası hödük geliyor.
Ben kadınlarla ilişkimi daha rahat kurdum. Daha gelişmiş, kelimelere daha hakimler. Belki de öyle bir çevreden geldiğim için öyle hissediyorum. Benim gördüğüm erkekler hödüktü ve incelikleri yoktu.
Ben hem sorumluluktan kaçarım çünkü büyük bir yüktür, hem de herşeyden sorumlu hissederim kendimi. Sadece yakınlarımdan değil, dünyadaki herhangi birşeyden sorumlu hissedebilirim. O sorumluluğun altında ve kendi güçlüğümün altında kaçışa gidiyorum. Dünyadaki herşeyden sorumlu hissedip aktif olabiliseydim güzel olurdu. Ama ben onlardan değilim.
Kendimi değiştirmek için çok çaba sarf ediyorum. 'Ben böyleyim kardeşim' derim ama kendimde hatalar buluyorum. Kendime fırça atıyorum.
Benim için çevremdeki herkes 'aslında iyi çocuktur' der. Hataları da vardır demektir o. Kendimle dalga geçmek için 'aslında iyi biriyim' diyorum. Mertlik, dürüstlüğe dair iyi özelliklerim vardır.
Onun çok yapay bir yer olduğunun farkındayım. Ben tek boyutlu biri değilim. Öyle de yaparım ama böyle de yaparımı anlatmaya çalışıyorum. Röportajlarda söylediğim şeyler başka insanlara aynı şekilde gitsin isterim. Çünkü hepimiz çelişkiliyiz. İnsanlar şunun farkına varsın; kimse tek boyutlu değil. Hep hangisi doğru demiyor muyuz? Ben doğal bir insanlık durumunu anlatmaya çalışıyorum. Kendimi özgün bir figür olarak görmüyorum zaten.
Kabimi kırdılar o ayrı bir mesele. Ama işin özüne de zarar verdiğini düşünüyorum. Bu albümü çok seviyorum onu pamuklara sarmak isterim. Bunun için röportajlar da veririm ama uyardığım şu; aşırı magazinel olmayacak. Eskiden röportajlarımı verdikten sonra düşünmezdim. Gazete listesini isteyip artık arasından seçiyorum. Televizyon programına çıkmıyorum. Çünkü fazla ünlü olunca şöyle bir katagoride oldum; Teoman, ünlü ve müzisyen. Halbuki benim asıl istediğim ünlü olmak değil. Yıllarca şarkı yazarı olmaya çalıştım.
Yakalıyorlar beni. Evimi biliyorlar. Neler yaptıklarını tahmin bile edemezsiniz. Kandırılıyorum, varken yok oluyorlar, gecenin o vakti, zekiler.
Daha az dışarı çıkıyorum. Bir de yoğun çıktığım zamanlarda içkinin dozunu artırırdım ve ne yaptığımı bilmezdim. Orada kantarın topuzunu kaçırırdım. Artık daha çok dikkat ediyorum.
Beni öyle tanıyacaklar aman tanımasınlar demeyi gururuma yediremem açıkçası. Ama bu yakınlarımı etkiliyor. Annem çok üzülüyor. Halam arıyor; 'Yavrum ne yapıyorsun sen sakın içme o kadar'. Ben de; 'hala içmiyorum' diyorum. (gülüşmeler)
Yaşlı akrabalarım bunu kusur olarak görür. Ama ben çok alkol kullanmıyorum. Evimde hiç içmem bir tek dışarı çıkınca içerim. İçkinin tadını da sevmem. Ama hissini severim. Konuşmayı daha iyi beceririm. Çünkü normalde tutuk bir adamımdır. Gündüz insanlarla konuşmam. Evime gelen arkadaşlarım bazen çok sıkılırlar. 'Ee derler bana birşey anlat kardeşim'. 'konuşacak birşey yok' diyorum.
Ben çok utangaç birisiydim. Ama alkol kalkanlarımı indirdiği için beni sevecen yapıyor. Aslında zaten sevecen bir insanım ama bunu gösteremiyorum.
Ertesi gün tekrar kalkanlarımı kaldırdığımda 'biraz fazla açıldım' diyorum. Aynı zamanda bir rahatlık da veriyor. 'Oh be söyledim de rahatladım' gibi.
Evet. Chek-up yaptırırım, kendime çok bakarım bu doğru. Ama alkol kullanayım mı yoksa kullanmayım mı diye hiç düşünmedim. Zaten müzik yapıyordum. Herkes alkol alıyordu ben de alıyordum. Bu doğası gereği kendi kendine oluşmuş birşeydi. Ama kimi dönem hiç dikkat etmiyorum.
Otuzbeş yaşında sigaraya başladım ve hep uzak durmaya çalıştım. Zaten hepimiz sahnede içki içerdik. Bu konuşulacak birşey de değildi. Ama hep şuna dikkat ettim etrafta ufaklıklar olduğu zaman meyve suyu şişesinde içerdim. Bir de yıllarca bir çok müzisyen dinledim ve hayranı oldum ama o kişinin kötü alışkanlıklarına hayran olmadım. Yine de dikkat ediyorum. Mahkeme de düşüyor zaten çünkü orda içmek yasak değil.






