|
Terörü üreten zemin...
ABD'de gerçekleştirilen terör eyleminin iki özelliği üzerinde önemle durulmalı:

1. Sivil hedef ayrımı yapılmaması

2. Eylemcinin kendi canından vazgeçmesi.

İkinci özellik, eylemcinin kendini adama bilincinin, birinci özellik ise, böyle bir insanın eylem sınırlarının ifadesi niteliğinde. Demek ki ortada, kendi canından vazgeçmiş ve insanî ölçüleri gözardı etmiş bir eylemci var. Böyle bir eylemci için, eylemi sınırlayan hiçbir ölçünün bulunmadığı açık. Onu ne hedefte çocukların bulunması caydırabilir, ne kadınların, ne hastanenin, ne huzur evinin, ne sivil yerleşim merkezinin... O "bir saik"le karar verdi mi, artık onun sınırı yoktur.

Bir insan böyle bir noktaya, soyut anlamda "cinayeti kutsayarak" gelebilir. Böyle patolojik tipler vardır ve onun felsefesi yapılmıştır.

Bir de böyle bir noktaya bir "gerekçe" ile gelenler vardır. Dostoyevsky, Suç ve Ceza'da Raskolnikov'u "tefeci kadın"ı öldürmeye "gerekçe üreterek" sevkeder. Raskolnikov'a göre tefeci kadının yaşama gerekçesi yoktur. Dostoyevsky roman boyunca Raskolnikov'un cinayeti meşrulaştırma gerekçesini tartışır.

Yukarda ana psikolojik hatlarını belirlediğimiz eylemcinin, bu teknolojik vasatta korkunç bir imha gücü, bir "yokedici" haline gelebileceği açık. Onunla mücadele de neredeyse imkânsız. Bir devlet, bir ordu değil bu, bir birey. Ölümü göze almış, neredeyse cinayetten başka çıkış yolu olmadığı kanaatine ulaşmış ve her şeyi meşru gören bir birey. Durduğu yerde kötülük üreten bir insanı ne önleyebilir? Kolayca elde edilebilecek bir kutu gaz, bir metro istasyonuna ölüm taşıyabiliyorsa, bir tüp dolusu mikrop bir ülkeyi salgın hastalıkla kırabilecekse, bir virüs, bilgisayar sistemlerini çökertebilecekse, Amerika'daki terör olayı, "meydan okuma", "Dünya devini göz göre göre tokatlama" boyutundan soyutlanırsa, biraz israf gibi bile görülebilir.

Acaba Amerika'daki eylem kimin eseri? "Cinayeti kutsayan" bir patolojik tipin mi, yoksa "cinayetine gerekçe üretmiş" bir kişinin, grubun mu? Bunu bilmek önemli. En azından mücadelenin yönünü belirlemek bakımından önemli. Çünkü cinayeti kutsayan patolojik tipi durdurmak neredeyse imkânsız, ama "gerekçeli" bir eylemin "gerekçesi" üzerinde düşünmek, mücadele için bile zaruri.

"Terörün gerekçesi" üzerinde düşünmek, savaş tamtamları arasında garip gelebilir ama, terör zeminini anlamadan da onu önlemenin veya onunla mücadelenin mümkün olmadığı gayet açıktır.

Yukarda eşkâli çizilen eylemci tipinin iki saikle hareket ettiği söylenebilir: Birisi "düşmana karşı müthiş kin", ikincisi ise "zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmamak"tır. Birincisi savaşta ölçüsüzlüğü, ikincisi kendi canından kolayca vazgeçişi getiriyor.

Gerekçe üzerinde düşünmek demek, eylemcinin neden böylesine bir kinle dolduğu ve neden zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi bulunmadığına karar verecek noktaya geldiği üzerinde düşünmek demektir.

Söz gelimi, Filistin'de, Çeçenistan'da, Doğu Türkistan'da, Keşmir'de, Karabağ'da insanlar, kendilerinden kat kat üstün güçlere karşı varlık mücadelesi veriyorlar. Evleri yıkılıyor, namusları kirletiliyor, çocukları öldürülüyor. Neredeyse kaybedecek şeyleri kalmamış. Yaşadıkları bir tıkanma. Bir yerde ahlâki ölçülere sığmayan bir savaşın kurbanı olarak bileniyorlar. "Kin bunun ürünü. Kural tanımama bunun ürünü ve sınırsız feda oluş bunun ürünü..." olamaz mı?

Buradan bir karşı savaş boyutu ürerse, bunun çaresi, bu toprakları yerle bir etmek midir? Ya da yerle bir edince sulh ve selamete mi ulaşılacaktır?

Söz gelimi, Güney Afrika'da ırkçılığa ve sömürgeciliğe karşı neredeyse küresel bir öfke sergilendi. Meksika dağlarından Seattle'a, Cenova'ya kadar anti-globalist eylemler yapılıyor. Geçmiş yüzyılın en büyük sömürge hareketine maruz kalmış Güney'in ölümden başka kapılarını çalanları kalmayan, tükenmiş, tıkanmış insanları, yani zincirlere bile bağlanmaksızın köleleşmiş olanlar, ayağa kalkmaya güçleri yettiğinde hangi ahlâkî ölçüye itina edebilirler?

Şunu demek istiyorum özetle: İnsanları böyle bir tıkanma noktasına itecek şartların izalesi gerekli, bir. İki, insanları karşı kinlerle donatacak adaletsiz ve ahlaksız güç kullanımlarından vaz geçmek gerekli. Üç, sömürge çağlarının bedelini sömürenlerin sömürülenlere ödemesi gerekli. "Biz güçlüyüz, ahlâka, manevi değerlere ihtiyacımız yok, her şey hakkımızdır" demeye kalkan bir güce, bu teknoloji çağında başka güçlerle ve aynı ahlâktan tecrid edilmiş ölçülerle cevap verenler her zaman bulunacaktır.

Terörü hiçbir biçimde doğrulamayan bir Müslüman olarak şunu söyleyebilirim: Bizler, kaç zamandır bütün dünyada bir ezikliği paylaşıyoruz. Bir tıkanmayı. Çeçenistan'da yaşananlar yüreklerimizde kor. Filistin kanayan yara. Karabağ utanç. Ve ötekiler.... İkiz Kule'nin vurulması terör, tamam, ya Grozni'nin yerle bir edilmesi Rusya'nın güç kullanma hakkı mı? Karabağlı gelinlerin ırzına geçilmesi ne? Bosna'da insanlık teğet geçti, ki ne acılardan sonra... Filistin'deki acılar İsrail'in üstün ırk hakkı mı?

İslâm terörü reddeder. Ama gel gör ki, tıkanmış insan, inanç ölçülerini bile dinlemez hale gelebiliyor. İnsanlara terör gerekçesi vermemek de bir görev sayılmalı.


ÇOCUKLARI REHİN ALMAK

DGM Albayraklar'la ilgili soruşturma yapıyor, İstanbul Emniyeti, Albayraklar'a ulaşmak için eş ve çocukları rehin alıyor. Ya da Organize Suçlar Şube Müdürü Adil Serdar Saçan'ın ifadesiyle (acaba itirafıyla mı demeliydim?) kaçırıyor. Çocuklarınıza telefon labirentlerinde dolaşarak ulaşıyorsunuz? Hangi ülkede yaşıyoruz? Bu, terörden başka bir şey mi? Hukuk devleti böyle mi işliyor? AB standardı bu mu? Bir İçişleri Bakanı, üstelik dün İnsan Haklarından sorumlu bir bakan böyle zamanlarda istifa etmezse ne zaman eder? Böyle hukuk çiğnenerek başlayan bir soruşturmanın akıbetinin hukuka ulaşmasını diliyoruz.
#ABD
#Terör saldırısı
23 yıl önce
Terörü üreten zemin...
Momentum…
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir