|
Tek taraflı şiddet analizleri…
Siyasi ortam nasıl evrilirse evrilsin, şiddet ve savaşın sorumlusu kim olursa olsun “demokratik siyaset” asla gözden kaybetmemek gereken ana pusuladır. Türkiye bugüne kadar çözebildiği tüm kritik sorunları siyaset ve demokrasi üzerinden çözmüştür. Kürt sorunu da eninde sonunda bunlardan birisi olacaktır.

Siyaset ve demokrasi, adalet ve hakkaniyet herkes için pusula olmalıdır.

Ancak bu açıdan ilk sırada, gücün temsilcisi, siyasi kararların sorumlusu ve yetkilisi olan siyasi iktidar bulunur. Toplumun bir bütün olarak, belli bir uzlaşma çerçevesinde, barış ve refah içinde yaşamasından sorumlu olan herkesten önce odur. Ülkeyi gerecek, çatışma akslarını aktive edecek, fay hatlarını derinleştirecek adımlardan kaçınmak önce onun işidir. Bu görev zaman zaman güvenlik tedbirleri almayı da, yasal fiziki şiddeti uygulamayı da gerektirir. Burada önemli olan yerindelik, ölçü ve yukarıda altını çizdiğimiz pusuladır.

Bugün siyasi iktidarın savunma tepkisi ve güvenlik tedbirleri bir yere kadar anlaşılır olmakla birlikte bu konuda, ciddi kimi sorunlar da içeriyor.

Nitekim, HDP'nin kapatılması, HDP'li yöneticilerin dokunulmazlıklarının kaldırılması bırakın telaffuz edilmeyi, akla bile getirilmesi demokrasi, siyaset ve çözüm fikriyle ters düşer, ülkeyi geldiği demokratikleşme noktasından geriye savurur. HDP'nin alanını daraltmak ona yönelik tüm çoğu haklı eleştirilere rağmen siyasetin alanını daraltmak, demektir. Cumhurbaşkanı'nın bu konudaki sözleri bu açıdan sorunludur.

Nitekim çözüm sürecinin kopmasına giden aşamada diğer nedenler kadar, AK Parti'nin bu konuda isteksizliğinin, seçim kampanyasındaki hükümet dilinin, Tayyip Erdoğan'ın “Kürt sorunu yoktur, taraf yoktur, masa yoktur” sözlerinin, siyaset ve terör arasındaki farkları ortadan kaldıran yaklaşımın ve seçim sonuçlarının hafife alınmayacak payı vardır.

Nitekim, hükümetin çözüm sürecini yavaştan aldığı, yeni bir yerel yönetimler yapılanmasıyla bölgedeki devletimsi örgüt yayılmasını demokratik ve yasal olarak kuşatmayı bilemediği, izlediği Rojava politikalarının yerinde olmadığı ve bunların çözüm sürecine verdiği zarar tespitleri önemlidir ve tartışmaya çıktır.

Nitekim tüm zorlamalara rağmen hükümetin siyasetten şiddet evresine keskin geçiş ve savaş kararının demokrasi açısından doğru sonuçlar vereceği son derece şüphelidir. Bu karar örgütü hizaya getirme, ayaklarını yerine oturtma ve sonra tekrar temas politikası olarak da nitelendiriliyor. Ne var ki böyle bir hamlenin sanıldığının aksine, geldiğimiz aşamada kalıcı yaralar bırakması ihtimali de yüksektir.

Söyledik, siyaset ve demokrasi, adalet ve hakkaniyet sadece hükümet değil herkes

için, Kürt hareketi, kanaat önderleri için de pusula olmalıdır. Ne var ki böyle olmuyor.

Çözüm sürecinin tahrip olması ve kopuşunda hükümetin hataları yanında, Kürt tarafının da ciddi hata ve sorumluluğu bulunuyor. Ve bu durum, muhalefet tarafından örtülmeye, Kürtler tarafından doğrulanarak geçiştirilmeye çalışılıyor.

Kobani olaylarındaki sorumluluk, Rojava'yı dayatma yöntemindeki sorumluluk, barış görüşülürken devletleşme çabalarını göstermesi, alan kontrolüne girişilmesi, bunları kah eylem kah tehdit şeklinde sıkça bıçağın ucunun gösterilerek yapması en az AK Parti'nin tutumu kadar tartışmaya, eleştireye açık durumlar değil midir?

Veya hükümete dair eksiklikler, sorumluluklar ya da hatalar, Kürt hareketinin şiddet kullanması, infazlar yapmasını doğrular mı ya da bunların üzerini örter mi örneğin?

Çözüm sürecinde şu ya da bu yanlışların, Erdoğan'ın kimi açıklamalarının karşılığı öldürmek ve bu cinayetleri doğal bir sonuç olarak ilan etmek kabul edilebilir mi?

Bakın şu takvime:

11 Temmuz'da KCK ateşkesi bitirdiğini açıklayan bir bildiri yayınlıyor. 15 Temmuz'da KCK yöneticisi Bese Hozat'ın Özgür Gündem'de, “yeni süreç devrimci halk savaşı sürecidir” diyen bir yazısı çıkıyor. 19 Temmuz'da, KCK Eş Başkanı Cemil Bayık halka silahlanma çağrısı yapıyor. 20 Temmuz'da Suruç saldırısı yaşanıyor. 21 Temmuz'da Bese Hozat saldırının sorumlusunun AKP olduğunu ilan ediyor ve HDP'lilerden benzer açıklamalar geliyor. 22 Temmuz'da Ceylanpınar'da iki polisin uyurken vurulup öldürülmesini PKK 'Suruç'a misilleme' diye üstleniyor. 23 Temmuz'da Diyarbakır'da bir başka misillemede başka bir polis öldürülüyor. 24 Temmuz'da asker IŞİD mevzilerini vuruyor. HDP bunu Türkiye'nin Suruç saldırsını örtbas etmek ve göz boyamak yapıldığını söylüyor.

Ve ardından Türkiye'nin operasyon kararı geliyor.

Peki Demirtaş'tan, HDP'den, tek taraflı şiddet analizcilerininden bir izahat beklemek gerekmez mi?

Ya vicdan ve hakkaniyet?
#Çözüm süreci
#hdp
#Rojava
9 yıl önce
Tek taraflı şiddet analizleri…
Tevradî bir mitin Kur’anî bir kıssa ile tashihi
i-Nesli anlaşılmadan siyaset de olmaz, eğitim de…
İç talebe ilişkin öncü göstergeler ilave parasal sıkılaştırmaya işaret ediyor!
Enerjide bağımsız olmak
Târihin doğru yerinde durmak