|
Solaris: Akl-ı selim değil, ruhun tekâmülü

Pek çok fikir sahibi "akl-ı selim"den söz edip durdu… Perşembe günkü yazımızda da ifade ettiğimiz gibi, aklın değil ruhun tekâmülü noktasında olduk hep… Ruhun, insanın duygularının gelişimi noktasında bu kaotik ortamın sona erebileceğine inandık…

Andrey Tarkovski Stanislav Lem"den yola çıkarak çektiği Solaris adlı eserinde – bana sorarsanız Kurban"la birlikte ustanın dünyaya bıraktığı en muhteşem eserlerinden biridir- uzayda bir gezegen soyutlaması yapar ki, sıradan akılla kavranması mümkün değildir. Başka bir koordinatlar sisteminden bakmak gerekir…

İşte belki de Gezi"deki çekirdek kadroyu farklı bir koordinat sistemiyle okuma çabası, gelecekte nelerin değişeceğinin ipuçlarını bulabileceğimiz bir soyutlamaya bizi götürebilir. Çünkü eşi benzeri olmayan bu çekirdek, tıpkı Solaris gezegenini hatırlatırcasına, etrafı sarılmış, kendisinin bile tam olarak farkında olamadığı, diğerlerinden herhangi bir hareket gelmediği için, bunların kendisini korumakta olduğunu sandığı "çeperler" tarafından oraya buraya çekilmek istense de, hiçbir aidiyeti kabullenmeme duygusu ve her türden kullanılmayı reddedişi ile, temel ruhsal zenginliğinin tohumlarını gelecek kuşakların içine atmıştır…

Bu duygu zenginliği ve tekâmül düzeyi, mutlaka ki herkesi bir şekilde etkileyecektir… Ya (büyük bir olasılıkla çoğunluk) onu yok etmek üzere reddiyesini oluşturacak veya kendi adına entegre ederek amacına uygun olarak kullanmaya çalışacaklardır; ya da çok az sayıda da olsalar, onu anlamaya çalışıp kendi dünya görüşlerini samimiyetle revize etme fırsatını değerlendirenler çıkacaktır…

Batı dünyası Türkiye"deki Gezi gelişmelerine "Acı var mı acı?" tadında bakmayı sürdürse de (Batı medyasını döktüğü timsah göyaşlarını ve bizden gönderdikleri çılgın bilgi notlarıyla bu göz yaşlarının oluk oluk akmasını sağlayan "Ecnebi Türklerin" halini yurt dışından bir izleme fırsatı bulsanız aklınız durabilir), Türkiye"nin "ortak ruhi şekillenmesi", içinden geçilmek zorunda kalınan keskin çelişkilerin bir an önce yumuşamasını ve toplumsal barışın bir daha tehdit edilmesi imkânsız hale gelecek şekilde yeniden tesis edilmesini canı gönülden istemekte…

Eğer siyasi iletişimden bir nebze anlıyorsak, akl-ı selim bu işi referanduma bırakmaz. Çünkü referandum, yine çelişkilerin sivrilmesi demektir… Yine İstanbul"un, dolayısıyla ülkenin "karpuz efektine" kurban gitmesine, ortadan çat diye ikiye bölünmesine sebep olmak demektir. Böyle bir referandumun tek galibi olur… Bunu da akl-ı selim görür ve gereksiz yere referanduma gitmez. Yoksa bu durum Devlet Bahçeli beyin 2002"de birden ortalalğa atılıp talep ediverdiği erken seçim sonuçlarına benzer durumların ortaya çıkmasına neden olabilir…

Bundan böyle iş, ilişki ve iletişim yönetimi, belki "biçim, içerik ve fenomen" değil ancak "öz" değiştirecektir… Bütün araştırmaların yeni baştan tasarlanması gerekiyor… Çünkü "Bu kuşak apolitik, kitap da okumaz, Türkçeyi 150 kelime ile konuşuyor, tepki vermeyi bilmiyor, laylaylom, kafasını bilgisayarından cep telefonundan kaldırıp dünyaya bakmıyor, bunlardan ne köy olur ne kasaba, satın alma davranışları bozuk, tüketim araçlarından sadece elektronik olanlara meyilleri var, sadece "takılıyorlar" çünkü derinlikleri yok, arkadaşlık dostluk nedir bilmiyorlar" şeklinde okunan ve Batı"dan ithal o ülkelerin koşullarının özelliklerine göre X, Y, Z kuşağı olarak tanımlamış her yaştan gencin "tutumları" olarak belirlenmiş davranışların kesinlikle bizde birebir geçerli olmadığı; bizdeki X, Y, Z kuşağının çok farklı bir duyarlılık içinde olduğu ortaya çıkmıştır… (Buradaki kastımız, tabii ki Gezi çevresine kümelenmiş "yancılar" değil kesinlikle; Solaris"in çekirdeğindeki ruhi şekillenmeden söz ediyoruz)…

Şimdi hiçbir kalıba sığmayan, belki Anadolu kültürünün İslam dini ve irfanı ile bütünleşmiş genlerinin bütününe tekabül eden bu ruh, tüm katmanları, kendi reddiyesini de oluşturarak, etkileyecektir. O zaman iş–ilişki–iletişim yönetimi anlayışı da

kısa–orta–uzun vadede kendisini bu yeni duruma göre kalibre etmek durumundadır…

O küçücük grup, aslında binlerce yıllık kültür mirasının izlerini taşıyan naif, korumasız fakat en güçlü nükleer enerji birikiminden daha da güçlü bir etkileme basıncıyla bundan sonra yaşamın her alanını belirlemeye devam edecektir…

İnşallah içine girilmiş gibi gözüken "duyarlılık yolu" önüne döşenmek istenen mayınların hepsini aşar da bir an önce "müphemiyet"in karanlık ufukları dağılır…

11 yıl önce
Solaris: Akl-ı selim değil, ruhun tekâmülü
Başkalarına benzememelisiniz, farkınız olmazsa bitersiniz…
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?