Bütün bunlara rağmen “DHKP-C Alevi örgütüdür” yargısı tersten mezhepçi fanatizme katkı sağlar. Çünkü bu yargı, Aleviliği bir bütün olarak terörle ve isyanla özdeşleştirir. “Büyük toplum” gözünde Alevilerin teröristlerle işbirliği yaptığı, katliamları yapan terör örgütünü onlar ortaya çıkardığı ve yine isyancı olduğu yargısına davet eder. Tüm Alevi yurttaşlarımızın Sünnilerin gözünde öteki olmasına hizmet eder. Sünnilerin kendilerini daha fazla Sünni, Alevilerin de kendilerini daha fazla Alevi hissetmelerini sağlar. Artık her şeyi Sünnilik ve Alevilik dualitesi içinde açıklamaya başlarız. Ona göre gardımızı alırız. Mezhepçilik yeniden hortlar.
Bu algı üretimi, mezhebi rekabetin potansiyel fay hatlarını kışkırtır. Onları harekete geçirir. Mezhepçilik bütün arkaik ilkelliğiyle bir kabile asabiyeti( İbni Haldun sosyolojisiyle okursak) tarzıyla yeniden patlamaya başlar. İstenen de budur. Ortadoğu’da bunun olmadığı tek toprak, tek coğrafya Anadolu. Bu coğrafyanın da böyle olmasını istiyorlar. Kimler istiyor? Bunu teşvik eden herkes: Tüm akıllar, tüm güçler ve tüm insanlar. Komplo teorisyenliğine gerek yok, özel bilinmez güçler aramaya da. Her şey ortadadır. DHKP-C tam da bunun öncülüğü için harekete geçiyor. Berkin Elvan etrafında dolaşıyor. İmam Hatip Lisesi mezunu ve dindar bir savcıyı bundan dolayı hedef seçiyor. Okmeydanı’nı bu nedenle isyan hareketi istasyonu yapmak istiyor. Sünnileri, Aleviliğe karşıt düşünmeye çağırıyor. Sünniler daha Sünni, Aleviler daha Alevi hissetsin diye.