|
Fileye ne sığmaz?

İşten dönerken bakkala uğrayan ve ceplerinden, çantalarından filelerini çıkarıp alışverişini yapan insanlar evvel zamanın insanlarıydı. Günlük ihtiyaç listeleri Bakkal Mahmut Efendi’den görülebilecek kadardı. Ekmek, un, şeker, çay, yağ, pirinç, mercimek ve misafir gelecekse belki biraz da bisküvi... Sebze meyve için de en yakın pazara gidilir, mevsim mahsullerinden icap ettiği kadar alınır, bir iki file yükle eve dönülürdü.



Sonra cepler biraz para görmüş olacak ki arzular, istekler, ihtiraslar büyüdü, alışveriş listeleri uzadı. İnsan fizik olarak aynı insan olduğu halde, ihtiyaç diye biriktirdiği şeyler kabına sığmayıp da taşar oldu. Bakkalların sunduğu çeşitler, insanların koynunda büyüyen hevese yetişemez hale geldi. Dev marketler açıldı, envai çeşit malzeme ortalığa saçıldı. İnsan öyle bir açlıkla, öyle bir ihtirasla saldırıyordu ki rafları dolduran ürünlere, alışveriş arabaları tıka basa doluyor, kasaların önünde kuyruklar oluşuyordu.

Tabiidir ki o heyulayı oradan kaldırıp eve götürmeye ceplerdeki ya da çantalardaki bir iki filenin çapı yetmez hale geldi. İşte o zaman içine dünyayı sığdırabileceğiniz kullan-at poşetler üretilmeye başlandı. Her kasanın civarında üst üste yığılı vaziyette bekleyen poşetlerin bir sınırı, duracağı bir yer yoktu. Tıpkı insanların ihtirası gibi istediğiniz kadar çoğaltabiliyordunuz. Bir iki fileyle çıkılan marketlerden beşer onar poşetle çıkar olduk. Sonra poşet dediğimiz şey, asrın adeta bir simgesi gibi (bknz: American Beauty’nin meşhur sahnesi) her yeri sardı, şehirlerden kırlara doğru uçuştu, akarsuları ve nihayet deniz diplerini dahi işgal etti.

Bu çağdaş istila, bu kadar görülür hale gelince herkesi bir düşüncedir aldı. Bütün ülkeler tedbirler almaya başladı, biz de aldık. Marketlerin poşet salgılamasına bir nebze dur demek için poşetler fiyatlandı. Herkese filelere ve bez çantalara dönmesi çağrıları yapıldı.

Bu tedbirler elbette güzel ve fakat işin içinde bir sıkıntı var. İnsan o kadar dönüştü, o kadar fazla şeye acıkan, o kadar çok şeyi isteyen bir hale geldi ki, fileler ve bez çantalar onun ihtiyaç listesini taşımak için artık neredeyse devede kulak... Hayatın her köşesini kaplayan bu plastik işgal elbette çok ciddi bir mesele... Ama daha önemlisi, koca koca sanayilere bize poşeti arz ettiren doymak bilmez talebimiz, taleplerimiz...

Bir şeyi isterken artık neredeyse şuursuz haldeyiz. Böyle yaşamaya, böyle istemeye, böyle arzulamaya, böyle acıkmaya devam edeceksek kısa zamanda yeni icatlar çıkararak hayatın canına okumaya devam edeceğiz mutlaka. Mesele bir insana yetecek olanla iktifa edebilmemizde, başkalarının hakkına göz dikecek, hayatı, kırları, dağları, ırmakları, denizleri kurutacak kadar çok acıkmaktan vazgeçmemizde.

İnsan bünye olarak değişmedi aslında; bir bakkal dükkanına rahatlıkla sığabilecek şeylerle yaşayıp gidebilir. Ama bugün buzdolaplarımızda bir bakkal dükkanındakinden daha fazla şey bulundurmak istiyoruz biz. Aksini düşünemiyoruz. Marketler, AVM’ler kazandı, kazanıyor. Bakkal Mahmut Efendi’lerin nesli tükenirken nasıl sesimiz çıkmadıysa, her yeri saran bu poşet istilasına da öylece seyirci kaldık. Hayır seyirci kalmadık, bu istilaya yataklık ve ortaklık ettik kendi ellerimizle. Şimdi de aslında kasa önlerinde bekleyen şuursuz tüketiciler olarak hayata, hayatımıza sahip çıkıyor değiliz. Bu kara düzeni bozan, bu ihtiras değirmenine çomak sokanlara içimizden ve dışımızdan söylenip durarak poşetlere ödemek zorunda kaldığımız birkaç kuruştan yırtmaya çalışıyoruz. Her şeyi anlamından koparıp ucuz bir yaygaraya çevirmekle geçecek yine belli ki günlerimiz...Fileler, bez çantalar, fonda nostaljik bir müzik...

Hayatı tüketmenin bedava olduğunu sanıyorduk oysa biz; sarsıldı demeyelim ama azıcık sallandı durduğu yerde, bedel ödemekle hiç işi olmamış sonsuz bencilliğimiz!

#AVM
#İnsan
#Hayat
5 yıl önce
Fileye ne sığmaz?
Deprem ve hamd...
İnsaf!
Dağ yürekli adamların büyük seçimine doğru
Demografik dönüşüm
Seçim bitsin, önümüze bakalım!