Kutsal inek: İngilizce

00:0029/03/1999, Pazartesi
G: 9/09/2019, Pazartesi
Hayati Develi

Ülkemiz aydınlarının bir kısmı için İngilizce neredeyse Hindular''ın kutsal ineği mesabesinde dokunulmaz, ellenmez, değiştirilmez bir dil haline geldi. Birçok aydınımız İngilizce''den dilimize giren kelimeleri karşılayacak kelimelerimizin olmadığından yakınıyor, dilimizi fakir buluyor. Aslında kişiliği ezilmiş, öz güvenini kaybetmiş aydın için hemen her yabancı dilin bir kutsallığı var. Ne var ki, bizim için önemli olan şimdi İngilizce. İngilizce''den dilimize birçok kelime giriyor ve neredeyse

Ülkemiz aydınlarının bir kısmı için İngilizce neredeyse Hindular''ın kutsal ineği mesabesinde dokunulmaz, ellenmez, değiştirilmez bir dil haline geldi. Birçok aydınımız İngilizce''den dilimize giren kelimeleri karşılayacak kelimelerimizin olmadığından yakınıyor, dilimizi fakir buluyor. Aslında kişiliği ezilmiş, öz güvenini kaybetmiş aydın için hemen her yabancı dilin bir kutsallığı var. Ne var ki, bizim için önemli olan şimdi İngilizce. İngilizce''den dilimize birçok kelime giriyor ve neredeyse her bir kelimeyi "tercüme edilemez" ilân edeceğiz.

Halbuki bizde olmayan, kavram ve nesne üretimi. İngilizce''de olan şey ise bu. Öyle olunca asıl mesele, dilin zenginliği veya fakirliği değil, entellektüel kapasitenin, bilimsel düşüncenin zenginliği ve fakirliği oluyor. Siz yeni kavramlar ve düşünceler ürettikçe onlara isimler koyuyorsunuz. Bunu da dilinizin size tanıdığı imkânlar dairesinde yapıyorsunuz umumiyetle. Üretmiyorsanız tüketici oluyorsunuz.

Aslında kültür dillerinin en doğal kelime yapma yolu, yeni kelime yapmamaktır: Diller çoğu zaman yeni edindikleri kavram ve nesneleri eski kelimelerle ifade etmeye, göstermeye çalışırlar. Ayak, baş, göz vs. gibi yüzlerce kelimenin çoğu birbiriyle alâkasız onlarca manası vardır. Bu, halkın doğal kelime yapma yoludur. Kelimelere yüklenen anlamların kimisi zamanla eskir, unutulur; onların yerine başkaları doğar . Bazen de yeni kavram ve nesneler için eski kelimelere küçük ilâveler yapma yolunu seçer dil.

İngiliz dilinde de elbette bu böyle oluyor. Yeni kavram ve nesneler, öncelikle, eskiden beri var olan kelimelerle ifade edilmeye çalışılıyor; olmazsa başka yollar deneniyor. Bu kelimeler en son anlamıyla bizim dilimize geldiğinde "yepyeni", değiştirilemez, kutsal bir kelime gibi yaklaşıyoruz ona. Ve zannediyoruz ki, o kelime bizim dilimizde yok. Halbuki kelimenin bir önceki anlamına baksak kelimenin bizim dilimizde yaşadığını göreceğiz. İngiliz''in kendi dilinde yaptığı "yeni anlam ekleme" işini biz de kendi kelimemiz üzerinde yapacağız, basit bir ameliye ile kelime Türkçeleşmiş olacak.

Bilgisayarla ilgili kelimelerden örnek vereyim:

Her ne kadar genel bir kabule mazhar olduysa da kimi aydınlar niye Türkçeleştirdik computer kelimesini diye serzenişte bulunuyorlar zaman zaman; efendim, bu harika makinanın işi bilgi saymak mı diye! Haklılar tabii. Åletin bilgi saydığı filan yok, resim yapıyor utanmadan, oyun oynuyor, yarışlarda bize madik atıyor, yazı makinası olarak kullanıyoruz. Yani sayı sayma dışında neredeyse her işi yaptırıyoruz. İyi de computer kelimesinin ilk anlamını niye saklıyorlar bizden. Computer de en basit anlamıyla "hesap makinası" demek değil mi? (Latince com "birlikte" + putare "saymak, hesaplamak"den geliyor). Bu muhteşem âleti basit bir hesap makinası derekesine indirmek mümkün oluyor da bilgi sayan makine niçin olmasın?

Yine bilgisayarla uğraşanların pek zevkle kullandıkları scanner, scan etmek kelimelerine ne demeli? Scan etmek, İngilizce''de "inceden inceye tetkik etmek; bir bölgeyi hızlıca gözden geçirmek..." gibi anlamlara geliyor. Bizde bu anlamda taramak fiili kullanılır. Elektronik bir uygulama olarak "bir ışık kaynağını bir cismin üzerinden çeşitli sonuçlar elde etmek için geçirmek" de scan etmek kelimesinin "en yeni" anlamlarından. Bizim bilgisayar kullanıcılarımız resimleri scan etmek yerine taramak deseler (ki diyenler de var) dilleri mi kurur, yoksa kutsal ineğe elleme günahını mı işlemiş oluruz. Unutmayalım ki, scan kelimesinin Latince aslı olan scandere fiili "tırmanmak" anlamındadır.

Download kelimesini de bilgisayar kullananlar gittikçe artan bir sıklıkla kullanmaya başladılar. Kelime, bir ağ sistemine bağlı bilgisayarlar arasında dosya ve daha çok da program alışverişini ifade etmek üzere kullanılıyor. Kavram yeni olduğuna göre, bu kelime de yenidir, diye düşünebiliriz; oysa işin gerçeği, kelime aslında eskiden beri yaşamakta İngilizce''de. Asıl anlamı "bir yükü boşaltmak". Bu anlamda Türkçe''de meselâ indirmek fiili de kullanıldığına göre, download kelimesini indirmek fiiliyle karşılasak ve bu Türkçe fiilinin anlamları arasına bu anlamı da katsak bildirişim sistemimizin (yani dilimizin) yükünü hafifletmiş, hızını artırmış olmaz mıyız?

Son birkaç yıldır bilgisayarcıların müptelâsı oldukları kelimelerden biri de chat. Bir de chatroom var tabii. Bizim Yeni Şafak''ın Web sayfasında da bir chatroom var! Ben de vaktiyle merak ederdim bu chat''ın ne olduğunu. Onu apayrı bir sistem ve o sistemin büyülü kelimesi zannederdim. Sonra baktım bir İngilizce sözlüğe; chat "senli benli sohbet" demekmiş. Bizim "muhabbet" dediğimiz türden bir sohbet yani. Şimdi bu chat ve chatroom kelimelerini dilimize sokmak zorunda mıyız? İşte adam bir kavram üretmiş ve onu yüzyıllardır kullanıdığı bir kelimeyle isimlendirmiş. Yeni bir kelime uydurmamış. İngilizler bundan beş yüz yıl önce de chat yapıyorlardı, bin yıl önce de room''ları vardı. Tıpkı bizim de olduğu gibi. Öyleyse bu kelimeleri niçin basitçe "sohbet odası / muhabbet odası" diye dilimize çevirmiyoruz da aynen, yeni kelimelermiş gibi almaya çalışıyoruz.

Üçüncü göz

Sevgili dostum Mustafa Balcı (Kırıkkale) elmek göndermiş, şöyle diyor:

"TGRT''nin sabah kadınlar kuşağında programın sunucusu ve bir kadın şarkıcı sohbet ediyorlar. Şarkıcı hanım bir ara "Titrerim mücrim gibi baktıkça istikbalime" şarkısını söylüyor. Şarkı bittikten sonra sunucu hanım bir hata işleyip "mücrim" kelimesinin ne anlama geldiğini soruyor, şarkıcı hanım tam olarak bilemediğini söylüyor. İkisi büyük bir tartışmadan sonra ''mücrim''in "yaprak" anlamında olması gerektiğine kanaat getiriyor ve programa devam ediyorlar."

Ne dersiniz, mücrim olan yaprak mı, dallar mı, gövde mi?