Kimi insanların başa geçme, devamlı başta durma, herkesin gözü önünde olma gibi bir hırsı vardır. Bu hırs onların gözünü bürüdü mü, hiçbir şeyi görmezler. Bazen bunun için binlerce insan ölür, ülkeler mahvolur. Aşk gibi hırsın da gözü kördür. Atın üstünde ne kadar çok dururlarsa kârdan sayarlar. Düşerler, yıkılırlar, düşüp yeniden kalkarlar. Yine de yenilgiye doymazlar. Onlar bilmezler:
Künc-i ferâğın anlamayanlar safâsını
Devlet komuşlar adını kavga-yı âlemin
Kendi köşesinin safasını ve bunun insana verdiği hazzı anlamayanlardır yeryüzündeki kavga ve cidalin kaynağı. Ona da hem-meşreb şair arkadaşı cevap verir:
Künc-i ferâğa gerçi ki himmet komaz seni
Sevdâ-yı câha düşme ki râhat komaz seni
Makam ve mevki sevdasına düşen, bunun için renkten renge girerek başka bir kişilik olarak çıkan kimselerde hiç rahat olur mu? Onlar insanlara verdiği rahatsızlığın karşılığını mutlaka göreceklerdir. Çünkü,
Halkı bî-râhat eden kimsede râhat mı kalır
Eğer kişinin gıdası kerkes gibi cîfe değilse, insanları rahatsız ettiğinin farkında olması gerekir. Farkında değilse vay o insanların haline! İt de yaza çıkar amma derisi ne çeker?!
Öyle diyor şair:
Bir devirde geldik ki azîzân unudulmuş
Zen tab''lar almış yeri merdân unudulmuş
İzzet sahiplerinin unutulduğu bir zamanda onların yerini alanlardan tabii ki erkekçe bir tavır beklenmez, ortalığı kadın tabiatlı kişiler alır. O devre şairin yaşadığı bir buçuk asır öncesinden bugün daha yakın. Dolayısıyla bu devirde "nüsha-i irfân" da unutulur, "şöhret-i şeytân" da unutulur, hatta Hakkın bize gönderdigği "fermân"da.
Bulunduğu yeri insanlara zulmetmek için bir kalkan olarak kullananlara şair şaşar:
Ne aklı var acaba ârzû-yı câh edenin
O ârzû ile evkâtını t ebâh edenin
Üzerinde oturduğu koltuğun daha uzun süreli olması için çalışıp çabalayan kimsenin aklı var mı? Hele o arzu için bütün vaktini harcayan, ömrünü bunun için tebah edenler yok mu? İşte onlarda iktidar olmak ve güç sahibi olmak adeta bir şehvete dönüşmüştür.