|
Araplar Ve Kürtler-3

Siirt, Mardin, Midyat,Nusaybin Batman-Sason, Kozluk, Hasankeyf Bitlis-Mutki, Muş-Hasköy ve Urfa civârında ise Araplar ve Kürtler önemli oranda iç içe yaşamışlardır. Urfa''nın Harran-Akçakale bölgesi Arapları hariç Arap nüfusun çok büyük bir bölümü Arapçanın yanısıra Kürtçeyi de rahatlıkla konuşabilmektedir. Hatta Siirt, Mutki, Muş-Hasköy, Hasankeyf, Kozluk ve Sason Arapları arasında Kürtçeyi, Kürtlerden çok daha iyi konuşan bir hayli kimse bulunmaktadır. Kozluk, Sason ve Bitlis''in Mutki ilçesi (Huyut mıntıkası) ile Muş-Hasköy''deki Bidrî ve Şigo Arapları da böyledir. Her iki dili çok iyi konuşabilmekte ve günlük hayatta kullanmaktadırlar. Hatta, şehir ve kasabalardakiler başta olmak üzere Kürtlerin unutmuş olduğu birçok arkaik Kürtçe deyim ve kelimeleri halen kullanmaktadırlar. Ayrıca çocukluğumuzda en iyi Kürtçe masal ve hikâyeleri Kürtlerden değil, Siirtli Arap kadınlarından dinlerdik.

Bundan maâda, Arapların çoğunlukta olduğu şehirlerde de Kürt nüfusla meskun büyük mahalleler oluşmuştu. Şam''daki Salihiyye ve Ruknuddîn mahalleleri, Halep''teki Selahaddin mahallesi bunun başlıca örnekleridir.Her iki şehirdeki Kürt mahalleleri de Eyyubi Kürtlerinin bu bölgelerdeki hakimiyeti devrinde oluşmuş ve bugün de hayatiyetini sürdüren mahallelerdir.

20. yüzyıldaki ulus devletler ve ulusalcı hareketler, bu birlikteliği simgeleyen medeniyet ve kültür havzasına/iklimine büyük darbe vurdu. Özellikle, Osmanlı İmparatorluğu''nun dağılması sonrasında oluşan ulus devletler ve buna tepki olarak doğan seküler-ulusalcı-etnik hareketler toplumların birbirinden uzaklaşmasının, yabancılaşma serüveninin başlangıcı oldu. Türkiye''de tek-parti dönemi resmi ideolojisi; farklı, çeşitlilik arzeden toplumsal öğelerin birbirinden bu şekilde kopmasına/yabancılaşmasına sebeb olduğu gibi, Ortadoğu''da İkinci Cihan Harbi sonrasından itibaren artan Arap milliyetçiliği hareketleri, Mısır''da Nasır''ın iktidara gelişi, Arap Aleminde gelişen Nasırcı Seküler-Arap milliyetçiliği dalgası bugün Araplarla Kürtler arasındaki sıkıntılara, sorunlara yol açan başlıca âmil oldu. Bahusus, 1960''larda bu milliyetçlik dalgası ile Suriye ve Irak''ta hakim olan Baas Partileri iktidar ve rejimleri bu bölge Kürtleri için felaket yıllarını getirmiş, Kürtlerle Araplar arasına kin ve husumet tohumları ekmiştir. Seküler-ırkçı Baas rejimlerinin Suriye ve Irak''ta Kürtlere yönelik icra ettikleri baskı ve zulümler (Suriye''de 1963''te Baas''ın iktidara gelmesiyle,Kürtlerin büyük bir bölümünün kimliklerinin ellerinden alınıp iptal edilmesi ve Irak''ta 1988''deki Halepçe katliamı gibi vak''alar) Kürtlerle Araplar arasında İslam''ın ilk devirlerinden beri gelen sıkı bağa ve içi içe geçmişliğe büyük darbe vurdu. Bu durum karşısında Kürtler arasında tepki olarak gelişen ulusalcı hareketler de seküler bir niteliğe bürünmüş olup, kopuş ve yabancılaşmayı hızlandırmaktadır. Hatta 1991''den beri var olan Irak Kürdistanı''ndaki yönetimle birlikte Kürtlerin yeni kuşakları Arapçayı öğrenememekte ve gittikçe unutmaktadır. Nasırcı-Seküler milliyetçiliğe dayalı Baas rejimlerinin yıllar süren baskı ve eziyetleri ve buna tepki olarak gelişen Kürt ulusalcı hareketlerinden dolayı Kürtlerin yeni kuşakları Kur''ân-ı Kerîm''in lisanı olan Arapça gibi çok zengin ve kutsal bir büyük medeniyet dilini öğrenmekten mahrum kalmakta, gün geçtikçe Araplarla Kürtler arasındaki kopuş ve husumete dönüşen yabancılaşma artış göstermektedir. Kürtlerin yeni kuşaklarında seküler-etnik milliyetçiliğin oluşturduğu atmosferle, İslam medeniyet değerlerine, bu anlamda asırların birikimi ile oluşmuş ortak değerlere, dahası kendi tarihi kökleri ve değerlerine hızlı bir yabancılaşma süreci yaşanmaktadır. Yeni kuşaklar bu bağlamda, İslam medeniyetinin ortak merkezleri olan Şam, Bağdat ve Halep''ten uzaklaştırılmaktadır. Türkiye ve Suriye Kürtleri arasında son dönemlerde dayatılmaya çalışılan,Kürtçe''de Latin alfabesi kullanma eğilimleri, Arap-İslam alfabesi/elifbâsı karşıtlığı daha da vahim bir çizginin oluşmasını sağlamaktadır.Hatta bir kısım dindar Kürt gruplarının, Kürt mollalarının seküler/din karşıtı etnik-milliyetçiliği tümü ile merkeze alıp, İslam''ı öteleyen bir tutumla Kürtçe''de İslâm/Kur''ân alfabesi karşıtı bir tutum içine girmeleri coğrafyamızda uzun vadede derin çatlaklar oluşturacak niteliktedir. Özellikle,bu konuda Türkiye''nin yaşadığı tek-parti dönemi resmi ideolojisi/Kemalizm tecrübesine öykünmeleri ürkütücü bir tablonunun oluşmasına yol açmaktadır.''Ne Şam''ın Şekeri, Ne Arab''ın Yüzü; Ka''be Arab''ın Olsun! Çankaya Bize Yeter!'' hezeyanlarına benzer tutum ve söylemler Kürtler arasında da yaygınlaştırılmak istenmektedir.

Yanısıra, Araplar içerisindeki bazı unsurlar da bu tehlikeli gidişi tırmandırıcı bir rol üstlenmektedir. Saddam yanlısı bir kısım Deyrezor Arapları ile Saddam''ın devrilmesinden, idamından Kürtleri sorumlu tutan bazı Filistinliler, Selahaddin''i, İbn Salâh''ı, Ebu''l-Hayr Muhammed El-Cezerî''yi, Mevlâna Hâlid''i, Yusuf İsmail En-Nebhânî''yi, Hasan El-Bennâ''yı, Şair Ahmed Şevki''yi, Hâfız Abdulbâsıt Abdussamed''i unutarak Kürtlere yönelik Arap dünyasında ezberlere dayanan dışlayıcı/ötekileştirici bir tutum sergilemektirler. Oysaki, daha önce bu sütunlarda yayınlamış olduğumuz gibi, Molla Mustafa Barzânî''nin yeğeni ve Şeyh Abdüsselâm Barzânî''nin oğlu, Şeyh İsmail Barzânî 1956''da dönemin cumhurbaşkanı Celâl Bayar ve başbakanı Adnan Menderes''e yazıp gönderdiği mektuplarda, Filistin davasında, Siyonizme karşı destek talebinde bulunmuş ve Türkiye''nin Siyonistleri Filistin''den kovması çağrısında bulunmuştu.

12 yıl önce
Araplar Ve Kürtler-3
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi