|
Siyasi tuzak ve Erdoğan
İş çığırından çıktı. Birkaç gün dinlenmek için Bodrum'a gelmiştik. Ama, Başsavcı Kanadoğlu, buna da fırsat vermedi. Demokrasinin çivisi sökülürken, herhalde, tatil gerekçesiyle yazı yazmadan duramazdım.

Kaset

Önce, Tuncay Özkan'ın Kanal D'de yayınladığı kasetten söz etmek istiyorum. Özkan, ertesi gün bu kaseti nasıl ele geçirdiğini uzun uzun anlattı. "Derin devlet servis yapmamış, bir araştırmacı gazeteci kendisine ulaştırmış vs..."

Oysa, dün de yazdık: Bu kasetin muhtevası aynen, 7 Temmuz 1998'de Hürriyet'te yayınlandı. Sonra Ankara DGM Savcısı Nuh Mete Yüksel, o yayına dayanarak 312'nci maddeyi ihlalden soruşturma başlattı. Kaseti bilirkişiye gönderdi. Neticede, zaman aşımı dolayısıyla takipsizlik kararı verildi.

Bu yüzden o konuşma, 1994 tarihini taşımıyor. Tahminimce 1992 veyahut 1993'teki bir toplantı söz konusu.

7 Temmuz 1998 Hürriyet

Bunlar eski yemeği pişirip yeniden servise sokuyor.

7 Temmuz 1998'de, Hürriyet, "Soruşturma açılacak sözler" başlığı ile aynen Tuncay Özkan'ın "Şok eden cümleler" diye yayınladığı cümleleri veriyordu:

"...Bir gece bir yaşlı amca, elektrik direğine RP bayrağını bağlıyor, 'Ne yapıyorsun, elektrik çarpacak' dedim. Aşağı inince, 'Sen bana şahadeti çok mu görüyorsun?' dedi. 'Amca Refah'ın bayrağı ile şahadetin ne ilgisi var?' dedim. 'Ne diyorsun? Her Refah bayrağı, Muavenet muhribinden Saratoga'ya atılan bir mermidir, kurşundur' dedi."

"...Ben Müslümanım diyenin, aynı zamanda laikim demesi mümkün değil. Niye? Çünkü Müslümanlığın yaratıcı Allah, kesin hakimiyet sahibidir. Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir, demek koca bir yalan."

"...Tutturmuşlar, laiklik elden gidiyor. Bu millet istedikten sonra tabii gidecek. Ya Müslüman olacaksın, ya laik. İkisi bir arada olunca ters mıknatıslanma meydana gelir."

"...Maddede ve manâda egemenlik Allah'ındır. 1.5 milyarlık İslâm âlemi, Müslüman Türk milletinin ayağa kalkmasını bekliyor. Kalkacağız. Bu kıyam başlayacak." (7 Temmuz 1998 Hürriyet)

Yazarlar

Aynı tarihte kartelin köşe yazarları da bu konuyu işliyordu.

Emin Çölaşan: (7 Temmuz 1998 Hürriyet) "Tayyip, 'kıyam başlayacak' cümlesiyle neyi amaçlıyor? Kıyam başlayacak yani ayaklanma başlayacak. Belediyelerin bir bölümü şeriatın kalesi ilân edilmiş..."

Oktay Ekşi: (8 Temmuz 1998 Hürriyet) "Tayyip Erdoğan söze halâ, 'Elhamdülillâh şeriatçıyım' diyerek başlarsa -bu sözü ne kadar tevil ederse etsin- kimseyi inandıramaz. 'Bizim getirmek istediğimiz sistem, Allah'ın hükümlerine ters olamaz' diyen Erdoğan şimdi savunduğu anlamda demokrat olabilir mi?"

Hasan Cemal: (8 Temmuz 1998 Sabah) "Antilaik, kökdendinci olan kafa Tayyip Erdoğan kafası. Bu kafa, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunu kocaman bir yalan sayıyor. 'İslâm'a aykırı kanun yapılmaz' diyor! 'Din ile devlet ayrılmaz' diyor. Bu kafada laiklik yok. O yüzden demokrasi de yok. Demokrasi bu kafada küfür sayılıyor..."

Erdoğan'ın cevabı

Yazarlarla da desteklenen, Tayyip Erdoğan'ın aleyhindeki bu kampanya, 7 Temmuz 1998'de Hürriyet'in haberiyle başlamıştı.

9 Temmuz 1998'de, Tayyip Erdoğan'ın iddialar karşısındaki görüşlerini sütunumda yayınladım:

"...Erdoğan'ın sadece bir cümlesini yadırgadım ve kendisine sordum: 'Bu millet istedikten sonra laiklik elden gidebilir' derken neyi kastettiniz? 'Çoğunluğu ele geçirince, laik cumhuriyeti değiştirebiliriz' anlamında mı konuştunuz?

Erdoğan, milli irade kavramını vurgulamak amacıyla bu sözleri sarfettiğini, laik cumhuriyete karşı bir tavrının bulunmadığını belirtti.

'Demokrasi, çoğunluğun yönetimi olduğu kadar, azınlığın da korunmasıdır' dedim. Erdoğan, 'Hiç şüpheniz olmasın; bizim ecdadımız, tek kişinin hakkını korumak amacıyla, Hindistan'a donanma göndermiştir' cevabını verdi.' (9 Temmuz 1998 Yeni Şafak)

9 Temmuz 1998 tarihli makalemde, kıyamın ne anlama kullanıldığını, laikliğin, kişinin değil, devletin sıfatı olabileceğini de uzun uzun anlatıyordum.

Mesele küllendi. Tayyip Erdoğan, üstelik o soruşturma neticesinde takipsizlik kararı aldı.

1 no'lu tehdit

Şimdi, birden bire yeni bir keşifmiş gibi, aynı kaset piyasaya sürülüyor.

Milli Güvenlik Kurulu'nda, Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun, "Tayyip'i gördünüz mü, bu tip konuşmalar halkta birikim yapar" demek suretiyle liderleri uyardığı, Anayasa değişikliğinde dikkatli davranılmasını istediği gazetelere yansıyor.

Şu işe bakın. Konuşma 1992 veya 1993'te yapılmış. 1998'de yayınlanmış, hakkında soruşturma açılmış. Takipsizlik kararı verilmiş. Bugün halâ, Tayyip Erdoğan'ın 1 no'lu tehdit olduğunu göstermek üzere gündemde.

Evet Tayyip Erdoğan 1 no'lu tehdit. Hırsızlar, soyguncular, tepeden inmeci seçkinler açısından önemli bir tehdit. Çünkü, onların menfaat düzenini kafalarına yıkacak.

AK Parti'nin ileri gelenleri, Genel Başkan'a sahip çıkmak zorunda. Abdullah Gül, Bülent Arınç, Abdüllatif Şener şunu bilmeli: Bu dalga, Tayyip Erdoğan'ın şahsına yönelik değil. Aralarından herhangi biri, iktidara gelme potansiyeli gösterdiği takdirde, eğer gidip güç odaklarına teslim olmazsa, aynı muameleye maruz kalacaktır.

Tuzak

Aslında bir tuzak kurulmuştur. Fazilet Partisi'nin önde gelen ve Erbakan'a yakın bilinen isimleri ve yenilikçilerin liderleri yasaklanmazken, benim gibi Milli Görüş'ün gelişmesinde ve geçmişinde önemsiz biri neredeyse partinin kapatılmasına sebep olan yegâne isim gibi takdim edilmiştir.

Bu suretle, partinin bölünmesi temin edilmiştir. Parti bölündükten sonra, yenilikçilerin iktidarının önünü kesmek için, Hasan Celal Güzel kararıyla, Tayyip Erdoğan'ın ön safta yer alması sağlanmış, ardından da zaten mevcut olan kaset yeniden piyasaya sürülerek, Erdoğan'ın tasfiyesine geçilmiştir. AK Parti'ye karşı önce ihtar, sonra, belki de kapatma davası açılacak, mesele, aynı Fazilet davası gibi sürüncemede bırakılarak hareketin büyümesi engellenecektir.

Mücadele

Burada çözüm teslimiyet değil mücadeledir.

Ne Fazilet davası, ne de AK Parti, Refah'ın durumuna benziyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi üç noktadan Refah'ın kapatılabileceği görüşüne iştirak etti: 1) Çok hukukluluk 2) Şeriat 3) Cihat.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, çok hukuklu bir sistemin ve devletin temel nizamının dini temellere dayandırılmasının (şeriat) laiklikle bağdaşmadığını, cihadın şiddet ihtiva edebileceğini kabul etti.

Tek başına, başörtüsünü müdafaa etmenin veyahut, mesai saatlerinin, bazı dini uygulamaları kolaylaştırmak üzere değiştirilmesini talep etmenin, laikliğe aykırı olmadığı düşüncesi de mahkeme tarafından benimsendi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, çok hukukluluk, şeriat ve cihadı savunduğu için, laik düzene karşı olduğu anlaşılan Refah Partisi'nde, bu gibi tavırların, gizlenen amaca ulaştıracak bir yol olabileceği iddiasına katıldı. Ama dikkat edelim, tek başına başörtüsü konusu laikliğe aykırılık iddiasında mahkemece geçerli bulunmuyor.

Dolayısıyla, Tayyip Erdoğan'ın ve 6 başörtülü hanımın engellenmesi, hiçbir surette Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin görüşlerine uygun değil.
#Tayyip Erdoğan
#MGK
#Siyasi tuzak
23 yıl önce
Siyasi tuzak ve Erdoğan
Kara dinlilerle milletin savaşı
Askerden talimat alan değil askere talimat veren
Evvelbahar
Siz hiç “ayben”e para gönderdiniz mi?
Irak: Kurtların sessizliği…