Bir cami neleri kuşatır

04:0016/12/2025, Salı
G: 16/12/2025, Salı
Ömer Lekesiz

Arapça toplama, bir araya getirme, biriktirme anlamındaki cemm kelimesinden câmi‘: toplayan, saran, kuşatan; Müslümanların, içinde ibâdet ettikleri yer olmak anlamında ise kaplamak, sarmak, kuşatmak demektir. (Bkz.: Mertol Tulum, Arapça ve Farsça’dan Osmanlı Türkçesi’ne Alıntılar Sözlüğü, Ketebe, İstanbul 2023) Peygamber Aleyhisselam’ın “Yeryüzü bana mescit ve temiz kılındı, onun için ümmetimden namaz vaktine kavuşan herkes (bulunduğu mekânda) namazını kılıversin.” mealindeki hadisince mescit, cami’

Arapça toplama, bir araya getirme, biriktirme anlamındaki cemm kelimesinden câmi‘: toplayan, saran, kuşatan; Müslümanların, içinde ibâdet ettikleri yer olmak anlamında ise kaplamak, sarmak, kuşatmak demektir. (Bkz.: Mertol Tulum, Arapça ve Farsça’dan Osmanlı Türkçesi’ne Alıntılar Sözlüğü, Ketebe, İstanbul 2023)

Peygamber Aleyhisselam’ın “Yeryüzü bana mescit ve temiz kılındı, onun için ümmetimden namaz vaktine kavuşan herkes (bulunduğu mekânda) namazını kılıversin.” mealindeki hadisince mescit, cami’ kelimesinden daha geneldir. Bu nedenle, mescit denildiğinde hem ilk oluşlarının vurgulanması hem de akla ilk gelen yerler olmaları bakımından Kabe’ye Mescid-i Haram, Medine camiine Mescid-i Nebevi, Süleyman mabedine Mescid-i Aksâ denilmiştir.

Mescit kelimesini doğrudan ihtiva eden cami kelimesi, ordunun toplanma, ikamet yeri anlamında ordugâhların kurulmasıyla ve buna göre cihada tabi bir müessese olarak Müslüman fatihlerin Mescid-i Nebevî dışına çıkıp aynı zamanda yeni şehirler kurmuş ya da mevcutlarını bir mescidi merkeze olarak yeniden yapılandırmış olmalarıyla yaygınlaşmış gibidir.

Bu bağlamda 12-97/634-715 yılları arasında inşa edilen Hama, Kûfe, Basra, Kudüs (Ömer) Fustat, Kayrevan, Kudüs (Aksa/Kıble) ve Emeviye camileri ya doğrudan ordugaha dahil ya da şehre merkez oluşlarıyla “Cuma camileri” olarak öne çıkmışlardır. Böylece ifadede Cuma namazının kılındığı yer: cami’, çevresindeki küçük camiler ise mescit şeklinde ayrılmışlardır.

Kabe örneğine göre İbrahimî ve Mescid-i Nebevi örneğine göre Muhammedî şeriatta mescitlerin/camilerin sanatlılık esasında süslenmelerinden söz edilemez. Bilakis mezkur mescitlerde “sadelik” dini bir tavır olarak uygulanmıştır.

Nitekim Kâbe “…ibadette yükümlülük rolü ifa eden, insan elinden çıkma tek nesnedir. Kelimenin tam anlamıyla bir sanat eseri olmamakla birlikte -küp şeklinde basit bir yapıdan başka bir şey değil- daha çok ‘ilk sanat’ (proto art) olarak adlandırabileceğimiz bir şeye aittir ve manevi boyutları da bakış açısına bağlı olarak, kıssa ya da vahye tekabül eder.” (Titus Burckhardt, İslam Sanatı Dil ve Anlam, trc.: Turan Koç, Klasik, İstanbul 2013)

Mescid-i Nebevi’ye gelince… Ca’fer’den nakledildiği üzere, “Resûlullah, mescidini önce ‘semit’ denilen tek sıra kerpiçten inşa etmiştir. Sonra Müslümanların sayısı artınca mescidi ‘saide’ denilen kerpiçle inşa etti. Onlar, Resûlullah’a, ‘emretsen de daha da artırsalar’ dediklerinde, Resûlullah, ‘evet’ diye buyurup artırmalarını emretti ve erkekli-dişili; yani birbirinden farklı çift sıra kerpiçle mescidi inşa ettiler. Sıcak insanları olumsuz etkileyince ‘Ya Resûlallah! Emretsen de mescit için bir gölgelik yapılsaydı.’ dediler. Resûlullah ‘evet’ diye buyurup bu konuda da emir verdi. Hurma kütüklerinden sütunlar yapıldı ve bunların üzerine hurma dalları ve yaprakları ile izhir ve semer otları örtüldü. Bu sundurma altında gölgelenmeye başladılar. Ancak yağmur yağınca damlalar, onların üzerine düşüyordu ve mescit su ile taşıyordu. Onlar ‘Ya Resûlallah, emretsen de bu çatı çamurla kaplansa’ dediler. Resûlullah ‘Hayır, bu Mûsâ’nın gölgeliği gibi bir gölgeliktir’ buyurdu. Resûlullah, vefat edinceye kadar da bu çatı, o halde idi.” (Semhûdî, Vefâü’l-Vefâ – Medine-i Münevvere Tarihi, trc.: İbrahim Barca, Siyer Akademi, İstanbul 2021)

Hal böyle olunca, sadeliğin nebevî bir tavır olarak tecessüm ettiği bu mescitlerde, Burckhardt’ın Kabe’nin manevi boyutlarının kıssa ya da vahye tekabül ettiğini ve bu durumun “Kabe’nin biçim ve ona bağlı ibadetler bakımından içkin sembolizminin İslam’ın kutlu sanatı tarafından ifadeye kavuşturulan her şeyi tohum halinde ihtiva ettiği anlamına” geldiğini söyemesinden; oryantalist Caetani’nin “…Medine Camii’nin tarihine pek samimi surette merbut bir mevzu olduğu gibi İslam Tarihinin güzelce anlaşılabilmesi için de gayet hususi bir ehemmiyeti hâizdir. Bu, tabir-i caiz ise, yalnız kilisâi bir mevzu (dini bir konu) değildir. İslamiyet’in bütün büyük hatıralarını ihata eden ve birçok vakâyı-’ı tarihiyye-i müstakbelenin izahatını nefsinde taşıyan bir mevzudur. İslamiyet ilahi ve insani şeylerin, ruhâni ile cismâninin o kadar sıkı ve tam surette birleşmesidir ki âyin meselelerinin bile bir ehemmiyet-i tarihiyyesi vardır. Bunlar İslamiyet’in tekâmülünün bir kısım lâ-yenfekkini (ayrılmaz bir kısmını) teşkil ederler ve Müslüman akvâmının ahlâki ve dini şerâitini bize bildirirler.” (İslam Tarihi, trc.: Hüseyin Cahit Yalçın, Ankara Okulu, Ankara 2020) yorumundan hareketle bir caminin, maddi malzemelerden müteşekkil bir ibadet yeri olmasının ötesinde asıl neleri kuşattığını sormamız gerekir.

#Aktüel
#Hayat
#Ömer Lekesiz