|
"Münir misin be mübârek" dedirten mükemmel gazel icrâsı ve "amane"

Gazel, kelime anlamı olarak "Sevgiliyle âşıkâne sohbet etmek", "kadınlar hakkında söylenen âşıkâne ve güzel söz" demektir . Arap edebiyatında da yeri vardır ve kasidenin "tegazzül" adı verilen bir bölümü iken, zaman içerisinde daha farklı ve ayrı bir form olarak varolmuştur, 13. yüzyıl, bu formun bağımsız bir nazım şekli olarak İran edebiyatı üzerinden Türk edebiyatına girdiği yüzyıl olarak kabul edilmektedir. Bu formun, Yunus Emre, Hoca Dehhânî, Kadı Burhaneddin, Ahmedî, Nesimî, Ahmed Paşa, Şeyhî, Necatî, Fuzûlî, Bâkî, Şeyhülislâm Yahya, Nâbî, Nedim ve Şeyh Gâlib gibi Osmanlı edebiyatının önemli şâirleri tarafından kullanıldığını söyleyebiliriz. Gazel, lirik bir nazım biçimidir ve divan şiirinin duygu ve hakiki şiir yönünü en iyi aksettiren formdur. Beş ilâ onbeş beyitten oluşan gazelin daha fazla beyitten oluşanlarına müzeyyel yahut mutavvel gazel denir. Gazelin ilk beytine matla", son beytine ise makta" adı verilir. Aşkla ilgilidir ve aşkın sebeb olduğu acı, mutluluk, sevinç, hasret gibi duyguların dile getirildiği gazel türüne "âşıkane"; içki, hayata önem vermeyip ondan zevk alarak yaşamayı anlatan türüne "rindâne" adı verilir. Fuzûlî"nin gazelleri, "âşikâne" gazellere, Bâkî"nin gazelleri de "rindâne" gazellere güzel bir örnektir. Kadını, içkiyi, ten zevkini konu alan gazeller "şûhâne" gazellerdir ve şûhâne deyince akla Nedim"in gazelleri gelir. Bilgi ve hikmetin ifâde bulduğu gazeller "Hâkimâne" gazellerdir ve bu türün en önemli şâiri, Nâbî"dir.

Gazel, mûsikîmizde gazel şeklindeki şiirlerin doğaçlama olarak bestelenip icrâ edildiği önemli bir formdur ve bir anlamda "sesle taksim" demektir. Gazel şiiri yazanlara "gazelserâ", gazel okuyan icracılara da "gazelhan" adı verilir. Burada ilginç bir ayrıntıyı hatırlatmak gerekmektedir, gazelhanların neredeyse hepsi hafızlık geleneğinden gelmişlerdir. Meselâ Hâfız Burhan, Hâfız Sâmi, Hâfız Osman, Hâfız Sâdeddin Kaynak, hafızlık geleneğinden gelen önemli gazelhanlardır. Cumhuriyet döneminde hafızlık geleneğinin dışından gelen isim de Münir Nureddin Selçuk"tur. Tabî burada Münir Nureddin"i ayrıca yazmak ve konuşmak gerekebilir. Hatta Münir Nureddin ile ilgili anlatılan çok hoş bir olay da vardır ki şöyle vukû" bulmuştur: Bir yaz gecesi Münir Nureddin ve arkadaşları bir dost meclisinde geç vakitlere kadar eğlenir ve mûsikî icrâ eder. Gecenin çok geç bir vaktinde dost meclisinden arabalarıyla ayrılırlar fakat mûsikîye de doyamamışlardır. Boğaz"da Kalender ile Yeniköy arasında bir yere minderleri serip, mehtaplı gecede şarkı söylemeye başlarlar. O sırada yanlarında bulunan hanımlar Münir Bey"den bir gazel okumasını ricâ ederler, Münir Bey de onları kırmaz ve o güzel geceyi süsleyen güzel bir gazel okur. Gazel bitince o sırada denizde avlanmakta olan birkaç balıkçı, besbelli gazeli dikkatlice dinlemişler ki "Yaşa be, yaşa ! Münir misin be mübarek !" diye seslenirler. Münir Bey"in yanındaki arkadaşları da balıkçılara neşeli bir şekilde "Ta kendisi" diye cevap verince balıkçılar da, "Madem Münir"dir, o zaman söyle Karanfili de okusun." Ne yazık ki Münir Nureddin Selçuk ile adeta yeniden canlanan gazel, onun vefâtından sonra neredeyse duraklar.

Gazeller, İstanbul"dan Balkanlara doğru uzanmış, Yunanistan"da "Amane" adı verilen ve aslında Türkçe "aman aman" seslenişinin müzikle ifâde bulmuş bir versiyonudur. Türkçe "Aman aman" seslenişi, yeni şarkı dizelerinin doğaçlaması için zaman kazanabilmek maksadıyla kullanılmaktaydı ve "amane" adı da buradan gelmektedir. Amaneler, ondokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru özellikle Atina, Pire, Larissa, Hermopolis ve Selânik"te açılan müzikli kahvelerde icrâ edilmiştir. Amanelerin, rembetikonun pratiğini oluşturduğu söylenir ve belli kurallara bağlı kalınmaksızın halkın günlük konuşma diliyle yazılmış ve icrâ edilmişlerdir. "Amane" icrâsı deyince Andonis Dalgas, Yorgos Papasidheris, Rita Abacı, Roza Eskenazi gibi isimler akla gelir. Costas Rukas, bu formda çok sayıda eser kazandırmış önemli bir müziyen olarak hatırlanmaktadır. İlginçtir, amaneler de bindokuzyüzellili yıllardan itibaren daha az icrâ edilmeye başlanır. Amanelerin sözleri aşk, sevda, ölüm, ayrılık gibi temaları ihtivâ etmektedir ve bu sözler, genellikle bestecisi tarafından yazılmıştır. Fakat gazeller, Osmanlı divan edebiyatında gazel formuyla yazılmış şiirlere yapılmış bestelerdir. Amane gazel"e göre bu bakımdan biraz daha halk diliyle yazılmış ve söylenmiştir. Fakat Gazel, gerçekten yüksek bir medeniyet diliyle yazılmış şiirler ve bu şiirlere yapılmış gerçekten çok büyük bir icracılık kabiliyetine ihtiyaç duyulan bir formdur. Mehmed Akif"e ait "Eşin var âşiyânın var" (Rast), Şeyh Galib"e ait "Efendimsin" (Hüzzam), Kanunî Sultan Süleyman"a ait "Halk içinde mûteber" (Segâh), Fuzulî"ye ait "Ey gönül yâri iste" (Sabâ), Niyazi-i Mısrî"ye ait "Ey bülbül-i şeydâ" (Uşşak), Sultan III. Selim"e ait "Rûz ü şeb" (Hicaz), Nâbî"ye ait "Ol lezzeti vehhâle" (Hicaz), Hoca Dehhanî"ye ait "Sabreyle gönül" (Sabâ) ve Bâkî"ye ait "Zahmı sînemden" (Uşşak) gazellere bakıldığında gerçekten çok büyük şâirler tarafından yazılmış olduklarını görürüz. Fem-i Muhsin yani ihsân edici ağız, usta ağız tarafından icrâ ediliyor olması da Gazel formunu daha da önemli hâle getirmektedir.

Gazel, İstanbul"dan başlayarak balkan müzik kültürünü de etkilemiş bir formdur ve bu da İstanbul müzik kültürünün gücünü ve zarafetini ortaya koymaktadır.

12 yıl önce
"Münir misin be mübârek" dedirten mükemmel gazel icrâsı ve "amane"
‘Mutlaka döneceğiz’ ya da Nekbe’dir yaramızın adı
O güne geri dönmek
‘İletişim aklı’
Bir sen bir ben bir de aile
Deprem gerçeği, ekonomi güvenliği ve TOBB Genel Kurulu’ndan yansıyanlar