|
Teşbihte hata arayanlar

Metaforlar, benzetmeler veya farklı dil oyunları, espriler, dilin nispeten daha somut düzeyinin ötesine geçerek sıradan algı dünyamıza renklilikler, dinamizmler katan dil jestleridir. Bu tür jestler dilin lafzi-literal işleyişinin ifade edemediği düşünülen karmaşık durumlarda başvurulduğunda kavrayış dünyamızı rahatlatır, ferahlatır ve güzelleştirir.

Radikal dilbilimcileri aslında dilin en lafzi düzeyinin bile sonuçta dünyayı anlam düzeyine taşıyan bir metaforik düzey olduğunu da söyler. Konuyla ilgili tartışmalar uzun ama bugün konumuz bu değil.

Günlük hayatımızda başvurduğumuz metaforların gereğinden fazla ve bağlamının dışında ciddiye alınması bir noktadan sonra metafor olduğu unutulup içerdiği bütün çelişkilere dikkat çekilmeye başlanması galiba dil fukaralığıyla ilgili bir sorundur.

Oysa "teşbihte hata olmaz" demiş atalarımız. Kast edilen teşbihin benzeten ile benzetilenin birbirine uyumunun mükemmel olması gerektiği değil, aksine böyle bir uyumun zaten olamayacağı, dolayısıyla teşbih yapıldığında hemen bu teşbihin hatalarına atlamanın marifet olmadığını peşin peşin hatırlatmaktır sadece. Sonuçta adı üzerinde metaforda bir aynılıktan değil bir benzerlikten söz ediliyor olduğunu arif olanlar akıllarından çıkarmazlar. Yoksa ömür billah her yaptığınız eğretilemeyi düzeltmekle uğraşır durusunuz.

Türkiye''nin bir "mozaik toplum" olması keyfiyeti eni-sonu bir metafordur ve aradaki ilişki adı üzerinde eğreti bir ilişkidir. Sadece bir yanı gözetilerek yapılmış bir benzetmedir. Başka bazı durumlarda başka eğretilemeler daha iyi anlatabilir toplumun mahiyetini, ama bu eğretileme toplumun farklılıklarıyla bir arada sağlam ve estetik bir yapılanma oluşturduğunu anlatır. Başka bazı benzetmeler aynı toplumu (Amerikan çokkültürlülük geleneğinden mülhem olarak) salataya veya bizim kültürel geleneğimize daha da sadık kalarak aşureye benzetebilir. Her ikisinde toplumun görüntüsünden ziyade toplum içinde yaşama tecrübesinin insanda bıraktığı tada gönderme yapılır.

Mozaike karşı mermeri koyanların da kastı belli. Ama tutup da bununla mermeri mozaiğe karşı methiyeye boğmaları beyhude bir çabadır. Mermerin mozaikten daha sağlam olduğunu nereden çıkarıyorlar? Biraz inşaat işinden anlayanlar mozaiğin, aksine mermerden çok daha sağlam olduğunu bilirler. Mermer daha saf, yekpâre bir taş olmakla birlikte çok daha kırılgan bir taştır, bir darbelik işi vardır, oysa harcı iyi karılmış belli bir kalınlıktaki bir mozaik çok sağlam bir terkiptir. Mermerden Türk milleti için bir metafor üretmeye kalkanların bu işi bilmedikleri anlaşılıyor.

Hay Allah! Biz de metaforu gereğinden fazla mı ciddiye almış olduk, nedir?

Haddi zatında mozaik toplum kavramı, oryantalist literatürde bilhassa Müslüman toplumlara yakıştırılan çok da olumlu yüklemeleri olmayan bir kavramdır. Çünkü asırlarca Orta Doğu toplumlarında veya Balkanlarda hükmetmiş olan İslam''ın bu toplumların kültürlerini homojenleştirememesinden dolayı imparatorluk bakiyesinde ve ulus-devletler çağında baş edilmesi güç bir dağınıklık olarak görülmüştür.

Ancak oryantalistlerin bu tek-tipleştirici beklentilerini karşılayamadığını düşündükleri İslam toplumuna yakıştırılan mozaik nitelemesi hiç de fena bir fikir gibi gelmemiştir. Ona başka bir gözle ve başka bir misyonla da baktığınızda oradan İslam toplumunun "öteki"ni "öteki" olarak kabullenen ve bundan dolayı onu imha etmeyen, dönüştürmeyen stratejisine dair bir sürü güzelleme yapabilirsiniz.

***

Sayın Başbakanın rejimin dışladığı 14 büyük insanı andığı Kongre konuşmasının yankıları sürerken bir uyarıyı yapmayı da imham etmemek gerekiyor. Türkiye''nin birbirine uzak insanını kucaklamanın anlamlı ve "güzel" olduğu bir ortamın içinden geçiyoruz. Oysa bu insanların hepsinin birbirinden çok farklı siyasi veya varoluşsal duruşlara denk düştüğünü unutmamak gerekiyor.

Bu "kucaklayıcı" söylemin giderek herkesin herkesi kucaklamak zorunda bırakıldığı totaliter bir söyleme dönüşmemesi gerekiyor. Bu tür bütünleştirici, birleştirici söylemlerin insanların arasındaki bütün farkları tartışmaları bitirme doğrultusunda apolitik veya anti-politik bir davete dönüşmesi gerekmiyor..

Bu jesti de tadında bırakmak gerekiyor.

Herkesin her zaman bütün Türkiye adına hareket etmesi gerekmiyor. Hiç kimseden her zaman Türkiye''ye hep yukarıdan ve kucaklayıcı bir bakış açısıyla bakması beklenmemeli, çünkü bu beklenti bir süre sonra bütün sorunların ertelendiği, haksızlıkları ve sorunları dile getirmenin "oyun-bozanlık" olarak nitelendiği ayrı bir maraza dönüşme ihtimali de vardır… Bunu da akıldan çıkarmamak gerekiyor.

15 yıl önce
Teşbihte hata arayanlar
Ukrayna savaşında sona doğru mu?
Siyonizm’in yüklendiği yeni anlamlar
Avrupa değerlerinin içinden çıkan irtica
Büyüme, faiz ve ezberciler
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…