|
İslâmcılık: Varoluş yolculuğumuz

Müslüman toplumların bizzat İslâm''la kurdukları ilişki, İslâm üzerinden kurdukları doğrudan değil, dolaylı bir ilişki: Doğrudan olmadığı için de doğurgan olamıyor.

Müslüman toplumlar, İslâm''la ilişkilerini, başkaları üzerinden, çağdaş seküler zeitgeist (zamanın ruhu) üzerinden kuruyorlar. Bir kendi''leri, kendi zeitgeist''ları yok çünkü.

Batı-dışındaki bütün diğer dinlerin, medeniyetlerin, kültürlerin çocukları da kendileriyle ilişkilerini başkaları üzerinden kuruyorlar: İnsanlığın sorunu, tek bir zeitgeist''a mahkûm olması.

Tek bir zeitgeist''ın hâkim olduğu başka bir zaman dilimi yaşanmadı tarihte. Oysa modernlikten önce, aynı zaman dilimi içinde farklı zeitgeist''lar birbirleriyle ilişki kurarak yaşabiliyorlardı.

* * *

İnsanlığın başına gelebilecek en büyük felâket budur: Dünyada sadece Batılı zeitgeist hükümfermâ ve başka zeitgeist''ların yaşamasına izin vermiyor.

Sonuçta ortaya çağ körleşmesi olarak adlandırdığım sorun çıkıyor: İnsanlar, tek bir zeitgeist''a mahkûm olduklarını bilmiyorlar bile!

Bunu ben söylemiyorum sadece. Yarım asır önce yapısal antropolojinin kurucusu Claude Levi-Strauss da söylemiş ve tek bir kültürün diğer kültürleri yok etmesine karşı çok büyük bir kampanya başlatmış.

Tek bir zeitgeist''a mahkûm olmak demek, kendi algılama, duyma, düşünme ve varolma biçimlerimizi yitirmemiz ve pornografiye, pornografik simülasyona / ayartıya ve asimilasyona / yabancılaşmaya mahkûm olmamız demek.

* * *

Söylediğim şey şu: Müslümanların da müslümanlıkla kurdukları ilişki biçimi pornografik simülasyon ve asimilasyon üzerinden işliyor. Yani tek bir zeitgeist''ın, Batılı zeitgeist''ın dünyası içinden ve dünyaya bakış biçimleri ile baktıkları için, hiçbir şeyi göremiyorlar; yalnızca pornografik ayartma / simülasyon ve karartma / asimilasyon biçimlerine mahkûm oluyorlar: Çünkü tek bir zeitgeist''ın her yerde hâkim olması, bütün insanlığı çağ körleşmesinin eşiğine fırlattığı için, insanlar, dünyaya kendi dünyaları içinden bakabilme yetilerini yitiriyorlar: Mesafe duygusunu yitirdikleri için; yani farklı dünyaların ve bakış açılarının hâkim seküler zeitgeist tarafından yutulması ve uyutulması sözkonusu olduğu için, dünyanın farklı dinlerine, düşüncelerine mensup çocukları kendi dünyalarına bile kendi bakış açılarından bakamıyorlar.

İnsanlığın başına bundan daha büyük bir felâket gelmedi: Dünyaya bakarken de, kendi dünyama bakarken de kendime özgü, özgün bakış açılarıyla değil, hâkim, dayatılan bakış açılarıyla bakacağım: Bu, sadece bir körleşme değil, zihnî köleleşme.

* * *

İşte İslâmcılık, tek bir zeitgeist''ın (Batı-merkezciliğin) dünyaya çeki düzen vermesine karşı başlatılmış bir direniş, bir diriliş ve bir varoluş hareketidir. İslâmcılık, İslâm''la kurulan ilişkinin aslî mi, arızî mi olduğunu belirleyen bir ''üçüncü alan''dır.

Birinci alan, çağdaş seküler Batılı zeitgeist''ın alanı: Hayatımız bu alanın içinden ve bu alanın üzerinden kuruluyor ve yürüyor: Bütün insanlığın hayatı. Tek yaşayan gerçek o.

İkinci alan, Müslümanlığın henüz ne olduğunu anlayamadığımız, hâlâ muhayyel, hâlâ orada öylece duran, hâlâ onunla o olarak irtibat kuramadığımız, varoluşumuzun kaynağı ama şu ânki varoluşumuza kaynaklık edemeyen, kendisinden geldiğimiz, kendisiyle geldiğimiz ve yitirdiğimiz, bizi yeniden kendimize getirecek kaynak.

İşte üçüncü alan, yani İslâmcılığın alanı, bizim Müslümanlıkla kopan ilişkimizi dolaylı, dolambaçlı, marazî, yamandırıcı yollarla, psişe bozukluklarıyla değil, doğrudan ve doğurgan bir şekilde kurulmasını sağlayan bir biliş (ilme''l-yakîn / epistemolojik), bir oluş (ayne''l-yakîn / fenomenolojik) ve bir varoluş (hakka''l-yakîn / ontolojik) yolculuğu.

Benim İslâmcılık''tan anladığım ya da anlamak istediğim şey bu.

* * *

Bugün insanların, biri hâkim, diğeri ona mahkûm iki dünyaları var: Birincisi, hâkim seküler zeitgeist. İkincisi de, hâkim zeitgeist''e göre veya -nadiren de olsa karşı konumlanan Batı-dışı dünya: ''Göre'' de, ''karşı'' da marazî.

Yalnızca İslâmcılar, bu iki alanın dışında bir üçüncü alan''da yaşıyorlar: Hâkim zeitgeist''a göre değil; bazen hâkim zeitgeist''a karşı, bazen de hâkim zeitgeist''a rağmen. Üçüncü alan, bizi pornografik simülasyon ve asimiliasyondan ''kurtaracak'' bir varoluşsal imkân.

İslâmcılık, sadece siyasî bir söylem ve hareket olursa ve kalırsa, üçüncü alan olamaz. İslâmcılık, öncelikle bir fikir hareketi olabildiği zaman, Batı''yla da, İslâm''la da doğrudan ve önyargısız ilişkiler kurabildiği zaman, yaşanan krizin öncelikle entelektüel kriz (epistemolojik kopuş, ontolojik savruluş) olduğunu görüp, yalnızca -sosyopolitik- gövde hareketi değil, fikrî bir omurga hareketi özelliğine kavuşabildiği zaman bir şey sunabilir insanlığa.

Sözün özü: İslâm''ın insanlığa sunabileceği imkânların bitmesi de, yeniden-filizlenebilmesi de İslâmcılık üzerinden olacak. Varoluşumuzun da yokoluşumuzun da anahtarları, İslâmcılık''ta gizli. İyi de İslâmcılık nerede (gizli) acaba?

12 yıl önce
İslâmcılık: Varoluş yolculuğumuz
‘Yeni Türkiye’nin çocukları
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir