|
Tekebbürü bırak, tefekküre bak!

Koronavirüs, dünyayı esir aldı; salgın, salgınla gelen korku, bütün dünyaya hızla yayılıyor...

Şu an, dünya, salgını kontrol altına almaya, virüsle baletmeye çalışıyor...

İnsanlığa büyük zarar verecek tek bir virüs!

Ekonomi, siyaset çökecek, hayat sanallaşacak, insanlar birbirlerinden uzaklaşacak, insansız bir dünya, makinaların, robotların hâkim olduğu ruhsuz bir dünya kurulacak.

Kapitalist Dijital Uygarlık bu. Tekno-pagan, insansız ve ruhsuz bir uygarlık. Yaklaşık çeyrek asırdır geliyordu; bendeniz de bu sütunda çeyrek asırdır bu tekno-pagan uygarlığın gelişini haber veriyordum; virüsle birlikte, geldi. Bunu yarın yazacağım.

Bugünkü yazımda, madem evlerimize kapandık, ne oldu da bütün bu felâketler geldi başımıza ve bunları nasıl aşabiliriz, diye tefekküre davet edeceğim, yaklaşık 10 yıl önce yayımlanan bir yazımdan yola çıkarak...

BÜYÜK’LENMEK Mİ, BÜYÜ’LENMEK Mİ?

İnsan azmanlaştı. Modernlikle birlikte, bilim, düşünce, siyaset ve endüstri devrimlerini yapan modern / seküler insan, araçları kutsadı, kendini tanrılaştırdı; kibrin zirvesine ulaşınca, virüs gibi felâketlerle, zirve olduğu sanılan yerin nasıl da zırva olduğu, insanın ne kadar azmanlaştığı ve ne kadar âciz olduğu anlaşıldı.

Ne az tefekkür ediyoruz ve tekebbür her bir yanımızı ne çok kuşatıyor öyle! Hayret!

Tekebbür, büyük’lenmektir. Tefekkür ise büyü’lenmek.

Zikrin ve şükrün münbit, bereketli ve zamana meydan okuyan rengârenk ve renkâhenk bahçelerinde yeşerir tefekkür.

Ve zamanla zamanın ve mekânın ayartıcı çelişkilerini aşar, Rabbimizin eserleri karşısında büyü’lenerek büyür, rüyasını içten içe içten bir teslimiyetle büyütür.

Tefekkür, teslim olmaktır: Hakk’a teslim olmak, hakikatin hakikatini teslim etmek.

Tekebbür ise teslim almaktır. Sonunda kendini hakikat ilan etmeye kalkışmak.

Büyük’lenen insan, büyü’lenemez. Büyülenme melekelerini mülk âleminin ayartıcı ve yok edici labirentlerinde yitirmiştir çünkü.

Kibrin olduğu yerde fikir barınamaz. Fikrin olduğu yerde ise, kibre yer olmaz.

BARİKATLAR VE BARİYERLER...

Fikir sâhibi, zikir sahibi olabildiği ölçüde tefekkür kapıları, idrak kapıları, “müzakere” kapıları ve nihayet vuslat kapıları açılır kişinin önün/d/e sonuna kadar…

O yüzden hakîkî fikrin, hakikat fikrinin, görünmeyen ama kişiyi sürgit görüp-gözeten, aşkınlaştırıp kemâle erdiren muhkem korunaklı alanları vardır: Zikir gibi, şükür gibi, hüzün gibi, neşve gibi…

Bu korunaklı alanlar, kişinin kendisini koruması için değil, kendisinden başka her şeyin ve herkesin korunabilmesi içindir.

Tekebbür, kişinin kendi eliyle önüne bariyerler dikmesidir. Barikatlar örmesi. Ve diklenmesi, büyüklenmesi...

Tefekkür, insanın önündeki bariyerlerin aşılması, barikatların yıkılması ve insanın önüne taptaze koridorlar açılması, herkesle ve her şeyle konuşabilmesi.

Tekebbür ise kişinin yalnızca kendinin konuşması, kendine konuşması, kendiyle konuşmasıdır: Konuşmanın bitmesi yani. Kişinin her şeyi kendinde, kendi eliyle bitirmesi. Sonuç: Gürültü, Bağırtı ve Böğürtü.

SINIR OLMAK DEĞİL, SINIR’DA DURMAK, “MABED”İ KORUMAK...

Mütekebbir, kendisini sınır olarak görür. Her şeyi kendinde bitirir ve kendinden ibaret görür. Herkese haddini bildirme kaygısı güder o yüzden.

Fikrin barınağı ve sığınağı, zikir’dir. Mütefekkir, zikir üzerinde/n yürür ve kişinin zikirle yaptığı tezekkür, fikrine her şeyi, herkesi ve bütün varoluşlar âlemini tefekkür gayretinin içine davet eder: Tefekkür’ün biliş, oluş ve varoluş alanı çok katmanlıdır: Mütefekkir, haddini / sınırları bilerek konuşur: Sınır’da durur; o yüzden umutları ve ufuklarını görür.

UMUDA VE UFKA YOLCULUK…

Tekebbür, kendine çağırır: Kendi hakikatine. Hakikatin kendisi olduğu, kendi tekelinde olduğu, kendisinden ibaret olduğu yanılsamasına.

Tefekkür ise hakikate çağırır: Hakikatin hakikatine. Mütefekkir, “müşterek kelime”nin izini sürer. Herkesin iştirak edebileceği bir zemin inşa etme kaygısı güder.

Tekebbür, ufuk fikrinden yoksundur: Ufkun düşmanıdır tekebbür: Ufkun ve umudun. Kendisinden başka ufuk da, umut da tanımaz.

Tefekkür, ufukların buluşması, umutların ufukta birbirine kavuşması, ufka ulaşanların umutlarını birbiriyle konuşması, paylaşması ve bize umut ışığı sunmasıdır.

SAHİP OLMAK DEĞİL, OLMAK, OLMA YOLCULUĞUNA ÇIKMAK...

Tefekkür, OLMA mücahedesidir. Tekebbür ise SAHİP OLMA mücadelesi.

Tefekkürün çocuğu medeniyettir. Tekebbürün çocuğu ise uygarlık.

Kişi, oldukça, olma cehdi içinde oldukça olgunlaşır. Kişi, sahip oldukça, sahip olduğu şey, kişiye sahip olur. Kişinin sahip olma güdüsü, kişiyi sürgit güdükleştirir ve güdülecek bir “şey”e dönüştürür.

Büyüklenen kişi, diğer insanlarla münasebet kuramaz; herkesi küçük görür; kendisinden başkasını görmez, görmek istemez. O yüzden “görme” melekelerini de, olma yetilerini de, olgunlaşma ve meyve verme imkânlarını da yitirmiş, “koruklaşmış,” “donmuş” ve taşlaşmıştır: İşte dünyanın cehenneme dönüşmesinin sırrı!

#Tefekkür
#Kapitalizm
#Tekebbür
#Uygarlık
4 yıl önce
Tekebbürü bırak, tefekküre bak!
Yüzbaşı Hilmi, şimdi gel de gör Halep"i
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?