|

Alevilik din mi, mezhep mi yoksa siyasi bir görüş mü?

Aleviler yaşadıkları baskılar nedeniyle kimliklerini gizlediler, içlerine kapandılar. Bununla beraber devlet politikaları ve toplumsal manipülasyonlar nedeniyle son süreçte otantik Alevilik, ideolojik bir Aleviliğe dönüşmüş durumda

Hüseyin Caner
00:00 - 12/11/2008 Çarşamba
Güncelleme: 22:24 - 11/11/2008 Salı
Yeni Şafak
Alevilik din mi, mezhep mi yoksa siyasi bir görüş
Alevilik din mi, mezhep mi yoksa siyasi bir görüş

Türkiye'de Alevilik yazılı formel metinlerin dışında, geleneksel sözlü öğretiyle kendini ifade ede geldiği için kendi dinsel ve folklorik sınırlarını belirlemede net çizgiler oluşturamamıştır. Hal böyle olunca bazı ideolojik anlayışlar, Alevilerin bu açıklarından faydalanarak, zaten Osmanlı'dan günümüze devletle küs olmalarını, devletin de bu konudaki handikaplarını da kendileri açısından değer oluşturup, Alevilerin ideolojik kamplaşmalarla kendi yanlarında saf tutmalarını sağlamışlardır.

Özellikle 60'lı yıllardan sonra sosyo-ekonomik koşulların da etkisiyle kırsal alanlardan şehirlere yoğun bir Alevi göçü başlamıştır. Başlangıçta şehirlerin kenar mahallelerinde, gecekondularda akrabalık ve mezhebi sahiplenilmişlik duygusuyla birada yaşayan, kendi gettolarını oluşturan Aleviler, topluma kendilerini ifade etmede zorluklar yaşadılar; hatta 'mahalle baskısı' kaygısıyla kimliklerini gizleme gereği duydular. Kolonileşme de diyebileceğimiz şekil ve tarzda iç bükey, kapalı toplumlar haline gelmeye başladılar.

ALEVİLERİN SOL İLE İLİŞKİSİ

Gerek kendilerini ifade edebilme zorluğu, gerekse Sünnilerin kendilerini dışlamaları sebebiyle böyle bir yapıya bürünen Aleviler, yanlış devlet politikaları ve toplumsal manipülasyonlar nedeniyle kendilerini Marksist-Leninist düşünce ve ideolojilerin içinde buldular. Hatta öyle bir anlayış hakim olmaya başladı ki, Alevisiz sol, solsuz Alevi abesle iştigal bir hal olarak algılanır oldu. Adeta Hz. Ali'nin öğretileri Marksizm öğretisinin içinde gösterilmeye çalışılarak, Marksist-Leninist bir Hz. Ali(!) oluşturmak için Alevi toplumu geleneğinden koparılarak büyük bir dezenformasyan içine sokuldu. Reha Çamuroğlu'nun tabiriyle "Alevilerden çok Aleviciler" ön plana çıkmaya başladı. Bu kırılma noktasından, sosyolojik dönüşüm veya dönüştürme evresinden sonra "Alisiz Alevilik" ve "İslamsız Alevilik" söylemleri yüksek sesle ifade edilmeye başlandı. Aleviler günümüze kadar kendilerine yakın hissettikleri ya da kendilerini anladıklarına inandıkları "sol" partilere oy vermeye devam ettiler. Yapılan bölge istatistiklerinde 2007 seçimlerinde de Alevilerin büyük çoğunluğunun CHP'ye oy verdikleri anlaşılmaktadır.

Yaşanan bu süreçte otantik ve tarihsel Alevilik, ideolojik ve siyasal Aleviliğe dönüşmüştür. Alevi kuruluşları arsında da bu durum farklı algılamalarla bir paradoksa neden olmuştur. Bir kısmı devletin kendilerine bütçe ayırmasını, Diyanet Teşkilatı'nda Alevi dedelerinin istihdam edilmesini veya dedelere maaş bağlanmasını savunurken, diğer bir kısmı ise bunun bir asimile politikası olduğunu savunmaktadır. Diğer yandan cem evlerinin Alevilerin resmen ibadethanesi olarak tanınması istenirken, farklı Alevi cemaatleri de cemin ayinsel nitelik taşıdığı ve namaz gibi bir ibadetle karşılaştırmanın yanlış olacağını savunmaktadırlar.

Türkiye'de Alevilerin büyük bir çoğunluğu kendilerinin azınlık statüsünde ve İslam'dan farklı bir inanç sistemi içerisinde değerlendirilmesini istememektedirler. Elbette kendilerinin meşru zeminlerde bir cemaat olarak tanınmasını, bugüne kadar siyasi çıkarlara alet edilmelerinin ötesinde sosyal hak ve adalet kavramları içinde meşruluk kazanma arayışı içinde oldukları bir gerçektir.

Asıl konuşulması ve netlik kazanması gereken, din anlayışı, yani İslam terminolojisi içinde nerede durdukları meselesidir: İslam'ın inançlar manzumesinde mi değerlendirmek gerekir, yoksa tamamen İslam'ın dışında otantik bir inanış biçimi midir?

ALEVİLİK NEDİR?

Alevilik asla müstakil bir din olmadığı gibi, itikadi, fıkhi ve siyasi bir mezhep de değildir. Var olduğu coğrafyada hangi İslami fıkıhın dili geçerliyse o terminolojiyle hareket ederek toplumu irşad vazifesi üstlenmiştir. Aleviliğin İslam kimliği içinde batıni ve mistik karakter arz ettiğinin bilinmesi gerekmektedir. Tıpkı Anadolu'daki diğer tasavvuf ekollerinde olduğu gibi geleneksel Alevilik veya Bektaşilikte de dedelerin, velilerin sufi zihniyet ve yaşam tarzı ön plandadır. Hz. Ali soyundan gelenler (istisnalar olmakla birlikte) ancak bu makama gelebilir. Bu silsile günümüze kadar uzanmıştır.

Geleneksel tasavvuf anlayışında ilme karşı "keşf" ve "ilham" kavramları öne çıkarılmıştır. Dolayısıyla bu yaklaşım, eğitim-öğretim yoluyla elde edilen bilgiyi önemsiz hale getirmektedir. İşte Alevilikte de aynı tarzda ilimin yerine test edilmesi mümkün olmayan, tamamen kişinin özel tecrübelerine dayanan bir bilgi kategorisi; "marifet", "himmet" icat edilmiştir.

TARİHİ BAGAJ OLDUKÇA YÜKLÜ

Anadolu Alevilik geleneğinde bu yüzden yazılı gelenek oluşmamıştır; şifahidir. İşte bu yüzden de mesela Şiilik gibi mezhebi bir kategoride ele alınıp değerlendirilmemiştir. Elbette tarihi süreçte iktidarlar tarafından konjonktürel olarak mezhebi statü kazandırmama çabaları da olmuştur, çünkü Sünni gelenek veya devlet paradigmaları, kendisi açısından siyasi mücadelede mesela Şiiliği benimsemiş, Alevi duruşunu kendine tehdit ve tehlike olarak gördüğü için bu yönde adım atmamıştır. Hatta "dört hak mezhep vardır, diğerleri sapık mezheplerdir" anlayışını yaygın hale getirerek günümüze kadar taşımışlardır. Yavuz Selim'in Şah İsmail'e karşı düzenlemiş olduğu seferin toplumsal motivasyon aşamasında saray ulemasının Yavuz'un isteği doğrultusunda Şiilere yönelik "canı, malı, ırzı helaldir" şeklinde fetva çıkarmaları bu kötü örneklerden bazılarıdır.

Bunun yanında oldukça güzel örnekler de vardır: İslam'ın içinde geleneksel bir yol ve ağırlıkta olan Anadolu'nun ve Balkanlar'ın İslamlaşmasında büyük rol oynayan Bektaşi dergâhlarını kimse görmezlikten gelemez.


*Araştırmacı-Yazar


15 yıl önce