Karanlık geçmişin aydınlanma zamanı

Orhan Oğuz Gürbüz
00:0011/01/2009, Pazar
G: 11/01/2009, Pazar
Yeni Şafak
Karanlık geçmişin aydınlanma zamanı
Karanlık geçmişin aydınlanma zamanı

Demokrasiyi ve özgürlüğümüzü hedef alan bir yapılanmayı gözden kaçırmak, şüpheli sanıklara 'mutlak dokunulmazlık' ve ' vatanseverlik' payeleriyle sahip çıkmak, hukukun üstünlüğünü savunmak değildir

Baykal, Ergenekon operasyonlarındaki son dalgaya göğsünü siper ediyor. 'Fahri avukatlığını' üstlendiği bir illegal yapılanmanın aslında artık 'mağduru' olduğunun farkında değil. 'Herkes üzerine düşeni yapıyor mu?' diye sorarken sanki 'bir internet bildirisi'nin müjdesini bekliyor...

Kürsüde bütün şiddetiyle 'muteber' saydığı insanları savunurken kurmayları arkada 'cumhuriyetin bekçileri' olarak resim veriyorlar. Biz bu görüntüyü bir yerden hatırlıyoruz. 'Hizaya gelin' uyarısı yapan komutanlarımız da aynı 'birlik ve kararlılık' ruhuyla omuz omuza kamuoyuna arz-ı endam etmişlerdi.

ÇARPITAN SİYASAL DİL

Demek ki Deniz Baykal' da "Ben yalnız değilim, arkamda ülkenin 'kurucu iradesi', yani 'CHP'nin kurumsal gücü var'" mesajını kamuoyuna bildiriyor. 'Alarm veriyor' ama 'kaygılı değil! 'Ayaklanın, sokağa dökülün!' demeye getiriyor. Ama bu gafından kurtulmak için de 'sizler, bizler, onlar' manevrasıyla 'Bugün Ergenekon için ne yaptın?' sorusuyla 'yeterince laik olmayan vicdanlara' sesleniyor. CHP sonunda Deniz Baykal'a bunu da yapıyor. Parti kısa bir 'açılım molasından' sonra kaldığı yerden devam ediyor.

Baykal, kendisini yutacak bir dalgayı önünde, 'dimdik ama küskün', 'kararlı ama kaygılı', ' cesur ama yorgun', 'coşkulu ama yapay' bir tavrın ve söylemin cazibesine kapılarak durdurmaya çalışıyor. Terk edilmenin ve aldatılmanın telaşıyla kahramanca feryat etmekten başka çare kalmamış görünüyor.

'Siyasal dil' diyor George Orwell, "yalanları doğru, cinayetleri saygın göstermek ve içi tamamen boş sözlere doluymuş görüntüsü vermek amacıyla tasarlanmıştır- belli farklılıklarla muhafazakarlardan anarşistlere tüm siyasal taraflar için doğrudur bu." Ergenekon davasına başından beri muhalefet edenlerin ve hafife almamıza yönelik gayret sarf edenlerin ilginç ve cüretkar bir üslupları var. Nihayetinde ne kadar oy alırsa alsın 'meşru' kabul etmedikleri bir 'iktidarın', yani AK Parti hükümetinin yıkılmasına dair her türlü girişimin (illegal olanları da dahil) tolerans ve empatiyle karşılanması gerektiğine iman etmiş durumdalar. Önemli olan bu hükümetin, dolayısıyla kendini 'milli irade' sanan 'güruhun' alaşağı edilmesidir. Hedef doğru, yöntemler her durumda mubahtır.

Ergenekon medyası olarak anılmaktan artık rahatsızlık duymayan kuruluşlar ve kalemler, 'üç beş bombayla darbe mi yapılır?' alaycılığı ile meselenin ciddiyet ve kararlılıkla değerlendirilmesinin önünü kesmek istemekteler.

'İYİ ÇOCUKLAR AMA YARAMAZLAR'

CHP, "cumhuriyete sahip çıkanlardan hesap sorularak, cumhuriyetçi insanların üç beş mafya üyesiyle aynı sepette servis yapıldıklarını" iddia ederek kafa karıştırmaya çalışıyor. MHP lideri Bahçeli de zekice olduğunu düşündüğü bir 'geçiştirme' yöntemiyle önce sözcülerine operasyonu eleştiri konusu yaptırarak, çekirdek devletin yanında olduğu mesajını iletiyor, ardından da kendi demeçlerinde ikircikli ve muğlak bir dille dahi olsa 'yargıya güvenelim' çağrısı yapıyor. Oysa ki bu tür yapılanmaların kendi partisini bir 'figürasyon deposu' olarak kullandığını herkesten daha iyi bilmekte. Belirsiz retorik manevrası, zaman kazandırır ama mevzi kazandırmaz.

Bazı hukukçu ve yargı mensubu bürokratlar 'darbeyi düşünmekle' 'darbe yapmak' arasındaki nüanslardan görkemli muhakemeler geliştiriyor. Ergenekon muhaliflerinin 'hukukun siyasallaştığı' iddiası, kendilerinin kullandığı 'siyasal dil' ortaya çıktığında geçersizleşiyor.

Muammer Aksoy, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı vb. ülkeyi ayağa kaldıran ve siyasal gerilimiyle adeta iç savaş psikoloji kurgulayan cinayetlerin bu 'üç beş bomba'nın işi olduğunu bilmiyor muyuz? Herhalde Katyuşa roketleri kullanılmadı!

Esas stratejinin ülkede darbe için gerekli kaotik ve ideolojik zemini kurgulamak olduğunu bu Ergenekon muhalifleri de bizim kadar iyi biliyorlar.

'İyi çocuklar ama biraz yaramazlar' söylemi ile demokrasiyi ve özgürlüğümüzü hedef alan bir yapılanmayı gözden kaçırmak, mensubu olduğu iddia edilenlere 'mutlak dokunulmazlık' ve ' vatanseverlik' payeleriyle sahip çıkmak hukukun üstünlüğü müdür? Orwell'ın deyimiyle 'yalanları doğru, cinayetleri saygın gösteren' bir dilin tutsağı olanlar, bilerek ya da bilmeyerek esas 'intikam operasyonunu', imtiyazlarını yitirdikleri kaygısıyla demokrasiye karşı yapıyorlar.

SİVİLLEŞME KAÇINILMAZ

Ergenekon süreci demokratikleşmenin ilk temel ilkesi olan ve her alanı kapsayan 'sivilleşme' aşamasının artık kaçınılmaz olduğunu ortaya koyuyor. Silahlı Kuvvetlerin de değişen dünyada Türkiye'nin böyle bir 'askeri vesayet' görüntüsü ile var olamayacağını anlaması gerekiyor. Radikal militarist ve ulusalcı tepkiler bu değişim talebini durduramayacaktır.

Ergenekon'a en fazla sahip çıkan partinin lideri Baykal, 'faili-i meçhul' bir cinayetin kurbanı gazeteci Uğur Mumcu'yu anma töreninde şöyle konuşmuştu; "Koca Türkiye bu olayın arkasında neler olduğunu ortaya koyamadı!" İşte tam sırasıdır. Ergenekon dalgasının önünden çekilirseniz koca Türkiye geçmişini gerçekleriyle ve failleriyle ortaya koyacak.

Biraz düşünmeniz yeterli... En azından arka fondaki kurmaylarınıza sorsanız! 367 rakamını duyan, ikna odalarını kuran, e-muhtıralara alkış tutanlar olmuş mu? Ergenekon önce CHP'yi bitiriyor. Keşke 'canlı dekorlarınızdan' alarm veren olsaydı!

*Araştırmacı-Yazar