|
Kimmiş lejyoner?

Kendiciğinden farklı düşünen herkese ‘Deli’ diyen bir kişinin, bir süre sonra üstüne yapışır o kelime.

Her rastladığına ‘Üstadım’ diye hitap eden kişiyi görenler, onun söyleyeceği sözü, o daha ağzını açmadan tahmin ederler ve kimi zaman ondan önce davranırlar.

O yokken bile öyle andıkları görülür.

Müdavimi oldukları mekânın garsonuna “Üstadım geldi mi?” diye sorduklarında, garson da bilir kimin kast edildiğini, ocakçı da.

Bir süre sonra onun ismi, kendiliğinden ‘Üstadım’ olmuştur.

*

Başka birine yakışmayacak türden isim ortaya atanlara da seçtikleri o isim geri döner, kendine yapışır.

Türk askerine ‘Lejyoner’ diyenler bu konuyu bir düşünsün.

Sağlıklı bir yere varamazlarsa, bir daha düşünsün.

Kimmiş lejyoner? Mehmetçik mi?

İftiranın daniskası.

*

Muhtemelen bundan sonra Engin arkadaşı görenlerin aklına ‘Lejyoner’ kelimesinin gelmesi kaçınılmazdır.

Bumerang, tabiatına uygun hareket edecektir.

Hiddetle ve şiddetle sakat fikirlerini savunan müfterilerin, o sırada saçtıkları tükürükler geri dönmüyor ne yazık ki.

MUSTAFA KEMAL TRABLUS’TA
PİKNİK Mİ YAPIYORDU?

Libya tezkeresine karşı çıkmaktan kaynaklanıyor bu öfke dolu haykırışlar.

Ne işimiz varmış Libya’da?

Ondan önce Suriye’de ne işimiz var demişlerdi.

Yapılacak her büyük projeye karşı çıktıkları gibi, siyasî ve askerî hamlelere de itiraz ediyorlar.

Bunları dinlersek, askerimiz hiçbir yere gitmemeli. Hiçbir harekâta girişmemeli.

Mümkünse hep yurt içinde kalmalı ve sık sık darbe yapmalı.

*

Ellerinde “Yurtta sulh, cihanda sulh” gibi bir anahtar var ki her kapıya uyduklarını sanıyorlar.

Bilmiyorlar mı ki o sözün sahibi olan Mustafa Kemal, bir zamanlar Trablusgarp’ta savaşmaktaydı.

Oraya piknik yapmak için gitmemişti.

Elbette biliyorlar. Fakat o çizgiden çıkılalı bir ömür oldu.

*

Yurtta ve cihanda barış için, gerektiğinde savaşmayı göze almazsan; “sulhu salah istiyorsan cenge hazır olmazsan” eğer, senin o diline pelesenk ettiğin sözü hiç umursamayanlar, zerre tereddüt etmeden gelirler, sırtına binerler, kamçılayıp yürütürler.

Bir zamanlar Trablus’un Trabzon’dan farkı yoktu.

O topraklar bizimdi. (Birden aklıma büyük yazar rahmetli Cengiz Dağcı geldi.)

*

Şimdi o topraklar bizim değilse de sahibi olanlarla bir anlaşma yaptık.

Akdeniz’in doğu kısmında petrol ve gaz aramak için işbirliği yaptığımız Libya’nın güvenliği, aynı zamanda ortak projenin ve bizim güvenliğimiz demektir.

Bunun neresinin anlaşılmadığını merak edenler, anlaşılmama sorununda kavrama probleminden ziyade, yaklaşım ve niyet yönü üzerinde durmalı.

Petrol ve gaz aramayalım. (Bu görüştekilerin herhalde arabaları suyla çalışıyor, evleri tezekle ısınıyor.)

Bırakalım Mısır, İsrail ile Rumlar ve Yunanlar istedikleri gibi at koştursunlar.

Bizim olan yerlere de sahip çıkmayalım.

Bu mudur istenen?

Evet, budur ve daha da fazlası.

*

Güneyde de, doğuda da, güneydoğuda da fazla ileri gitmeyelim.

“Aman bir tatsızlık çıkmasın” yaklaşımıyla kimseye bulaşmayalım.

İsteyen terör devleti kursun, isteyen bize ait olan yerlere sahip çıksın.

Zira biz hem yurtta hem cihanda barış istemekteyiz. Mümkünse silahları da gömelim. Savunma sanayiinde geldiğimiz bugünkü yer çok tehlikeli. Bir sürü silahı kendimiz üretmeye başladık. Ne lüzumu vardı, değil mi?

Tamam, biz barış istiyoruz da maalesef ötekilerin bundan haberi yok ve hiç ara vermeksizin savaş istiyorlar. İstemekle kalmayıp çatır çatır da savaşıyorlar. İranlı komutanı ben mi öldürdüm?

#Mustafa Kemal Atatürk
#Libya
#Akdeniz
#Mehmetçik
4 yıl önce
Kimmiş lejyoner?
Bayram: İlk ödül
İkiyüzlü dünyanın 200 günü
Garson nereye baksın?
İnsafsız takas!
Erdoğan’ı/AK Parti’yi Kürtsüz bırakma operasyonu…