|
Rüya gibi bir kamptı!

MTO Aksaray akademik yaz kamplarımız, rüya gibiydi. Kimse bitmesin istedi. Hem entelektüel ve akademik derinlik hem de yeşertilen kardeşlik ruhu bakımından tarihe kayıt düşülen bir çalışma oldu.

Aksaray’daki Eğitim Felsefesi ve Psikoloji Araştırmaları kamplarımıza ilişkin değerlendirme yazısını İzmir MTO yönetim ekibimizden Mehmet Adıgüzel Kertmen Hocamızın ruh dolu, naif, lezîz kaleminden aktarmaya devam ediyorum. Bu arada dünkü yazıda sehven atladığım GSB Aksaray temsilcisi Aslan Yıldız Bey’e katkısı için yürekten teşekkürler.

ZAMANIN VE MEKÂNIN RUHUNA NÜFÛZ EDEBİLMEK…

Kampın üçüncü günü Ihlara Vadisi’ne gittik. Mekânın ruhuna nüfuz edebilmek için zaman zaman kısa molalar verdik. Camileri, kiliseleri, tarihî mekanları ziyaret ettik.

Daha sonra ferah bir alanda mola verdik. Liseli Şehrinur kardeşimizin fon müziğiyle Taha Özdemir kardeşimiz o güzel sesiyle enfes bir şiir okudu. Sonra yine küçük Alperen sahneye çıktı. Bu çocuğun iddialı olmadığı bir alan söyleyin bana! Maşallah, Allah nazarlardan saklasın. Yusuf Hoca video kaydı yapan Beyzanur Özkan’a çekim yaparken nelere dikkat etmesi gerektiği konusunda ufak bir film dili dersi verdi. Hocamız video çekerken bile hıza karşı! İzleyenlerin videoya nüfuz edebilmesi için kamera hareketlerinin yavaş olması gerektiğini bazen de durarak, böylelikle izleyiciyi metnin içine girdirerek derinleşmeye imkan verilmesi gerektiğini söyledi.  

Kayaların üzerindeki mağaralara çıkan arkadaşlarımız orada ezan okudular. Bütün Ihlara ezan sesi ile inledi! Bu esnada turistleri gözlemlemeye çalıştım. Birçoğu ilgiyle, merakla dinledi.

Pek çok yerde mola vererek yürüyüşümüzü sürdürdük. Dağ yürüyüşleri yaptığımı bilen birkaç kişi “Ne o Mehmet Hocam, yoruldun mu? Senin yorulmaman lazım, alışkınsın,” diyerek bana takıldılar. Ben de “Ne yapalım kardeşim, İzmir’de sahiller işgal altında biz de zirvelerde nefes alıyoruz.” diyerek cevap verdim.

Ihlara’dan sonra güzel bir mevkide yemeğimizi yedik ve öğle namazlarımızı eda ettik. Abdest ve namaz kılma sırasında her zamanki gibi hanımlara öncelik verdik. Türkiye’deki feministlerin kadın hakları konusundaki savunuları hep hikâye! Onların derdi başka! Kadının özgürlüğünü değil kadına ulaşmanın özgürlüğünü istiyorlar! Bunu söylerken bile haya ediyorum. Lakin onlar utanmıyorlar!

Somuncu Baba Türbesi ziyareti bizlere asırlar öncesinden güzel ahlâkî dersler verdi. Halkın içinde ifşa olunca hürmet gösterilerinden sıkılıp Bursa’dan Aksaray’a giden bu veli, iyiliğin, iyi desinler diye değil Allah rızası için yapılacağını bizlere gösterdi.

O günün akşamında konferans salonunda yeniden bir araya geldik. MTO Tiyatro Ekibinin muazzam gösterisini izledik zevkle. Daha sonra da şiirler okundu. Liseli Rümeysa Tekin kardeşimizin okuduğu ‘‘Otuz Kuş’’ şiiri ruhumuza işledi. Tıp öğrencisi olan ve MTO’ya yeni katılan Zehra Yılmaz kardeşimiz kendi yazdığı şiiri okudu. Muazzamdı!

Tertemiz yüzlü bu güzel insanlar ancak ruhlarındaki saflıkla bu kadar güzel metinler yazabilirler. Yusuf Kaplan Hoca’mızın liselilere ve üniversiteli genç kardeşlerimize neden bu kadar çok eğildiğini şimdi daha iyi anlıyorum. Söz özden gelmeyince etkisi olmuyor. Bu öz yani fıtrat ne kadar temizse oradan çıkıp gelenler de o kadar sahici oluyor. Ve gelecek yılın kamp konusunu da o an zihnimde netleştirip üzerine düşünmeye başladım. Duyduğum heyecanı anlatamam! 365’ten geriye doğru saymaya başlayabilirim artık!

BİTMESİ İSTENMEYEN RÜYA GİBİ BİR KAMP!

Kampın son günü önceki günlerin yorgunluğu vardı üzerimizde. Lakin bitse de gitsek beklentisi yoktu hiçbirimizde. Bitmese de kalsak diyorduk. Fakat o zaman da günlerdir koşturup duran (isimlerini dün zikrettiğim) Aksaray ekibi ile İnsel Balcı, Yusuf Öztürkmen, Fatma Zehra Kurtaran, Ayşegül Yaz, Nida Aktürk, Beyzanur Özkan, Şeyma Marziye, Rümeysa Çetin, Fatma Zehra Duman, Onur Alper, Can Burak Yılmaz, İsmail Berk’ten oluşan MTO yönetim ekiplerimizi iyice usandıracaktık.

Son gün, İzmir’den Boğaziçi Üniversitesi’ne Türkiye 21.’si olarak uğurladığımız Aleyna Çınar kardeşimiz feminizm konusunu çok güzel ele aldı. Özlem Yeşilyurt Hoca’mız da benzer bir güzel makale sunmuştu. Çarpıcı cümleler kurdular. Aleyna yaptığı araştırmalar esnasında karşılaştığı akademik ahlaksızlıkları tespit ettikçe acı duyduğunu, makalesini öz kaynaklara inmeye çalışarak en az 10 kez yeni baştan yazdığını belirtti. Sahtekarların ve ahlaksızların maskesini indirdi! Bizler de onun bu muhteşem sunumunu pür dikkat dinleyerek heyecanına ortak olduk. İzmir’in gururu, “bizim” Aleyna diyerek artık İstanbul ekolünün bir parçası olsa da yetiştiği yeri unutmaması için ufak göndermelerde bulunduk.

MTO talebesi bir hekim olan Merve Seher Gül Hanımefendinin modern tıbbı tartışan, İslâmî ve disiplinlerarası çıkış yolları sunan sunumu, gururla ve hayranlıkla izlendi salonda.

MTO talebelerinin gâyesi, insanlığın temel problemlerini çözecek, çıkış yollarını gösterecek, bütün insanlığın insanca yaşayabileceği bir medeniyet atılımı gerçekleştirmek. Bu yüzden MTO cemaatler, gruplar, kurumlar üstü bir okul! Bu okulda seküler çevrelere mensup insanlar bile hiçbir çekince duymadan derslere katılıp kendilerini yetiştiriyorlar. Çünkü derdimiz hakikatin önündeki engelleri ve çer çöpü kaldırarak herkesin kendi hakikat yolculuğunu yapmasını sağlamak!

Kampta ayrılma saati yaklaşıyordu… Hocamız kalanların sunumlarını tamamlayabilmesi için yerinden hiç kalkmadı. Vakit iyice darlamıştı. Hocamızın ‘‘Yemek mi, devam mı?’’ sorusuna hep bir ağızdan verilen ‘‘Biz yemek istemiyoruz, makale dinlemek istiyoruz!’’ cevabı etkileyiciydi! Böyle bir şey ancak MTO’da olabilir! Bu ve bunun gibi Maslov’un ihtiyaçlar hiyerarşisini delik deşik eden pek çok olay bu okulun en güzel özelliği. Buradaki kardeşlik ortamının bir benzeri başka bir okulda yok. İddialı konuştuğumun farkındayım çünkü 81 il ve 60 küsur ülkeden katılım gösteren tüm MTO talebeleri de aynı şeyi söylüyorlar.

Bir sonraki kampta görüşme dilekleri ile kardeşlerimizden ayrıldık ve yeniden yollara düştük... Üzerimizde tatlı bir yorgunluk ve görevimizi yapmış olmanın huzuru vardı. Yusuf Kaplan Hoca’mızın üzerimizde o kadar çok emeği var ki bu emekleri heba edemezdik. Üzerimizdeki sorumluluğun farkındayız. Farkımızın da farkında olarak insanlık için bir şeyler yapma niyetiyle ve dünyayı değiştirme cehdini yüreğimizde taşıyarak buralara kadar geldik. Oradayken sanki dünyanın kalbi gibiydik!

Uzun lafın kısası, Aksaray kampı rüya gibi geçti! Yorgun argın eve varıp kendimi yatağa bırakınca bütün gece kamptaki harikulâde atmosferi rüyalarımda yaşamaya devam ettim. Sabah, gün bir başkaydı! Sanki her yer daha aydınlık! Rüya içinde rüya gibi lakin tüm gerçekliklerden daha gerçek! Aynı duyguları pek çok kardeşimin yaşadığından da eminim.

#MTO
#Eğitim
#Yusuf Kaplan
9 ay önce
Rüya gibi bir kamptı!
Arafat: Dönüşü olmayan yeni bir yol
G-7 zirvesi ve beklentiler
Sosyal denge tazminatı ödemesinde geçici görev ayrıntısı
Korku ile umut arasında direniş ve dirilişe öncülük etmek…
Sistem krizi ve Türkiye’nin Gazze diplomasisi