|

Katastrofik göç siyaseti: Amaç sosyo-politik bir gerilim hattı ortaya çıkarmak

Son günlerde özellikle sosyal medya üzerinden mültecilerle ilgili tehlikeli bir operasyon yürütülüyor. Bazı siyasi parti temsilcilerinin de kışkırtıcı açıklamalarla destek verdiği provokasyonlarla, halk tabanında geniş bir 'kaos gündemi' oluşturulmak isteniyor. Yaşananlara ilişkin değerlendirmelerde bulunan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Ozan Can Tuncer, "Göç ve göçmenlere ilişkin her alanı felakete dönüşme potansiyeliyle ele alarak topraklaması olmayan bir sosyo-politik gerilim hattı ortaya çıkarılmak isteniyor." dedi.

18:10 - 6/05/2022 Cuma
Güncelleme: 18:36 - 6/05/2022 Cuma
Diğer
Arşiv
Arşiv

Sosyal medya başta olmak üzere yazılı ve görsel basında, mülteci karşıtlığı ve ırkçı söylemlerle harmanlanmış kaos gündemleri oluşturuluyor. Siyasetçiler için bir propaganda malzemesi haline gelen olaylar, tehlikeli bir operasyon olarak karşımıza çıkıyor.

Son dönemde yaşanan gelişmelere ve mülteci karşıtı politikalara ilişkin bir değerlendirmede bulunan Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğretim Görevlisi Dr. Ozan Can Tuncer,
"Göç ve göçmenlere ilişkin her alanı felakete dönüşme potansiyeliyle ele alarak topraklaması olmayan bir sosyo-politik gerilim hattı ortaya çıkarılmak isteniyor."
ifadelerini kullandı.

"SURİYE'DEKİ YIKICI SÜREÇLERİN EN BÜYÜK MAĞDURU TÜRKİYE"

Küresel istikrasızlığın ve bölgesel gerilimlerin Suriye'de meydana getirdiği yıkıcı süreçlerin en büyük mağdurunun Türkiye olduğunu ifade eden Tuncer,
"Vekalet savaşları yoluyla ve terör örgütlerini taşeron olarak kullanmak suretiyle Ortadoğu merkezli bir çatışmanın Asya, Afrika, Avrupa ve Kafkasya’ya değin farklı şiddet seviyelerinde kendini gösteren sosyo-politik etki ve tepkileri göz ardı etmemek ayrıca konuyu kavrayabilmek için önemli hususlardan birisidir."
dedi.

"GÖÇ MESELESİ BİLENİN BİLMEYENİN KENDİNİ BULDUĞU BİR KONU HALİNE GELDİ"

Göç meselesinin son dönemlerde hakkında savurganca yazılar yazılan, yorumlar yapılan, bilenin de bilmeyenin de kendini bulduğu bir konu olduğunun altını çizen Tuncer,
"Türkiye’nin iç göçlerinin çevreden merkeze, doğudan batıya şeklindeki yıllara sair süreçleri hem mobilizasyon hem de sosyalizasyon aşamalarıyla birlikte kitleselliğini kaybetmişken Suriye kaynaklı çatışmaların etkisiyle bugün ülkemizde 3 milyonu aşan bir Suriyeli nüfus bulunmaktadır."
diye konuştu.

Tuncer, "Katastrofik Göç Siyaseti" başlıklı yazısının devamında şu ifadeleri kullandı:

"Bu nüfusun varlığı, kültürel kodlarımızla uyuşmayan tarafları, alışkanlıkları, yanlarında getirmek durumunda kaldıkları örfi ve kültürel bağlılıkları ve bizi bilmiyor olmaları yer yer içimizdeki yabancıya veya ötekiye dair ortaya çıkan nefret dalgalarını engellemenin önüne geçirilmek isteniyor. Yerli olmanın yabancıya dair geliştirdiği sahipliği, ulus olmanın ulus olamayanlara karşı hissettiği tedirginliği, millet olmanın kendi yurtlarında millet olamamışlara karşı keskinleşen bakışını, tüm bunları elde edememişken hayatlarında sahip olamadıkları bir vatanı bırakıp kaçmalarına ihanet denmesini, Türk olmanın Suriyeli kimliği karşısında ezileceğine dair matematiksel çıkarımları, Türkçenin Arapçaya ram olacağına dair linguistik depresyonları, erdemli davranışlarının olması gereken bir hal olduğunu, kendi vatandaşlarımızın da yapabildiği edepsizlikler, hukuka aykırılıklar söz konusu onlar olunca sosyal medyadan idama layık görülmelerini hep birlikte yaşıyor ve izliyoruz.

  • Mevzubahis göç ise, provokasyon helaldir anlayışını benimseyen yaklaşımların ömrü belki bir seçimlik olabilir ama binlerce yıla nam ve kök salmış Türklüğü ve Türkleri aşağı yukarı tam anlamıyla daha 10 yıllık bir mazisi olan Suriyeliler meselesiyle imtihan etmeye kalkmanın biz Türkleri öfkelendirmesi mümkün ancak Türklüğü şahlandırmayacağı kesindir.

Pandemi sonrası dönemi ve dünyadaki ekonomik kırılganlıkları bir arada ele aldığımızda ülkelerinde ki gayri insani kaotik durumlardan dolayı Türkiye’ye gelen ve buradan Avrupa’ya geçen milyonlarca insanın maruz kaldığı göç stresini, bu göçleri karşılamak durumunda kalan ülkelerin karşı karşıya kaldığı şokları küçümsemek mümkün olmadığı gibi doğru da değil. Aynı şekilde bunları abartılmış ve çarpıtılmış gerçekliklerle servis ederek moda tabiriyle hakikat ötesi(post-truth) meselelere dönüştürmek te ayrı bir vaka çalışması.

Şair Edip Cansever bir şiirinde “Denizi denizle ölçtüm / Göğü gökle ölçtüm…” diyor. Bu göç ve sığınmacı işlerinde ölçmek ve tartmak mevzu bahis ve Suriyelilerde mevzuya özne olunca, Türkiye’yi Suriyelilerle ölçmek, Türklüğü Suriyelilerle tartmak bize yapılan büyük haksızlıklardan birisi olsa gerek. Türk milleti Anadolu’nun her karışından taşan birikimi ve tarihi kazanımlarıyla başkalarına ram olmayacak, asimile edilemeyecek ve gecikmeden titreyerek kendine gelebilecek kabiliyettedir.
Nitekim 15 Temmuz hain darbe girişimi ve milletimizin kahramanlığı tarihin şahitliğiyle sabittir. Tarih bu milleti millet kılan başarılarla örülüyken, bu milleti göçle, göçmenlerle korkutmak, Suriyelilerle endişelendirmek isteyen bir katastrofik göçmen siyasetiyle de karşı karşıya kaldığımız oluyor.
Göç ve göçmenlere ilişkin her alanı felakete dönüşme potansiyeliyle ele alarak topraklaması olmayan bir sosyo-politik gerilim hattı ortaya çıkarılmak isteniyor.
Burada ki yoğunlaşma ve katılık siyasi, sosyal ve kamusal sigortaların devre dışı kalmasını ve bu enerji hattının alev almasıyla birlikte yangını söndürmeye gönüllü “kahraman” itfaiyecilerle “memleketi kurtaracak” bir teşkilat siyasetinin inşa edilmesinin algısal yolu da açılmak isteniyor. "
#Ozan Can Tuncer
#Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi
#Siyaset
#Politika
#Suriyeli
#Mülteci
2 yıl önce