Uzun yıllardan bu yana hazırlamaya çalıştığımız Türkiye Üreyen Kuş Atlası tamamlandı. Yüzlerce amatör kuş gözlemcisinin bir araya gelerek oluşturduğu bu atlas, ülkemizin dört bir yanındaki gözlemleri bir araya getirilerek oluşturuldu. Kapsamlı çalışma, WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) ve Avrupa Kuş Sayım Komitesi’nin desteği ile hazırlandı. Bu kuş gözlemcilerin içinde öğrenci, akademisyen, demiryolu şefi, turist rehberi, öğretmen, mühendis, doktor, bankacı veya fabrikatörler var. WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Uzmanı) Kuş Uzmanı Kerem Ali Boyla ile atlası oluştururken yaşadıklarını ve bu atlasın ne anlama geldiğini konuştuk.
Türkiye Üreyen Kuş Atlası projesi 2014’te yoğun olarak başladı. 2019’da raporun çıkmasıyla tamamlandı. Özellikle 2015-2017 arasında 150 kuş gözlemcisinin katılımıyla yoğun bir arazi çalışması yapıldı. Sonunda ise tüm Türkiye çapında 2000 yılından itibaren tüm gözlem kayıtları dahil edildi. Raporun içindeki kuş yayılış haritalarının veri aralığı 2000-2018.
Atlas bir envanter çalışması. Envanter çalışması, mesela bir dolapta çeşitli kırtasiye ürünlerinden kaçar adet var, bunu gösteren çalışma gibi bir şey. Türkiye’de 375 dolap, yani 375 standart coğrafi kare var. Bu karelerin her birinde 315 türün hangilerinin yaşadığı bilgisini oluşturduk aslında. Bu bir fotoğraf, Türkiye doğasının bir fotoğrafı. Bu şekilde bugün itibariyle doğamızın durumunu en ayrıntılı şekilde belgeledik. Geçmişte hangi türler vardı, şimdi hangileri yok, bugün o coğrafi karede hangi kuş türleri yuvalanıyor, yarın o kuşlar aynı bölgede yuvalamaya devam edecek mi? Bu soruların yanıtını veriyor çalışma. Örneğin, ak pelikan Türkiye’de birçok geniş alanda 1000’e yakın bireyden oluşan koloniler oluşturmuştu Amık Gölü, Ereğli Sazlıkları, Karapınar Ovası ve Seyfe Gölü ak pelikanın eskiden yaşadığı alanlar. Bugün bu kuş türü 4 alanın hiçbirinde yaşamıyor.
Atlası hazırlarken sıradan vatandaşların paylaştıkları gözlemleri derleyerek bilimsel sonuçlar ortaya çıkardık; bu çalışmalara her tip insan katıldı. En çok bilgi ise avcılığı bırakan insanlardan geldi. Bu gruptan olan bir arkadaşımla Ankara’da arazi çalışmalarındaydık. Bir saatlik yürüyüşün sonunda 20’dan fazla tür tespit ettik. Tam arabaya döneceğiz, “bir şey eksik” dedi. Dedim, ne eksik? Keklik görmedik, dedi. Peki, ne yapalım, dedim? Beni takip et, dedi, ettim. Bir tepeye tırmanıp, terkedilmiş bir köy arazisinde çalıların ve taş yığınlarının arasından zıplaya zıplaya bayır aşağıya ilerledik. Bir beş dakika sonra “prrrrr”… Çil keklikler havalandı önümüzden. Tamam, dedi, rahatladı.
Aladoğandan bahsedeyim. Aslında Türkiye’de çok sık görülen bir tür. Keza Türkiye onun göç yolu üzerinde. Ancak hiçbir zaman kalmamıştı, yuvalamamıştı. Genellikle nisan sonu ve mayıs başı yoğun geçer, sonra hazirana kadar tek tük görülür. Lider Sinav, bu türün Eskişehir’de yuvasını buldu. Hemen alandan uzaklaşarak türü rahat bıraktı. İlk kez üreme kaydını almış olduk. Biz seyrek olarak belki de düzensiz aralıklarla devam eden bir olguyu ilk kez belgelemiş olduk. Aladoğanın Türkiye’ye ilk gelişi değil. Diğer türlere gelirsek ak yanaklı arapbülbülü ve sazak mukallidi, Türkiye’nin sınır bölgelerinde tespit edilen türler. Bunlar komşu ülkelerde yaşıyordu, ancak ilk kez sınırı aştığını belirledik.
Kuşların kendilerine özel yaşam alanı istekleri var. Nasıl başarılı bir sporcunun bir piste, spor salonuna veya iyi besinlere, bir yazarın huzurlu, sakin bir köşeye ve kendisini besleyebileceği çeşitli sosyal ortamlara ihtiyacı varsa, her bir kuş türünün de çok özel ortamlara ihtiyaçları var. Bu üreme alanı olabilir, beslenme alanı olabilir veya bir düşmanın yokluğu şeklinde olabilir.
Telli turna iri bir kuş türü ve yuvalamak için onu kimselerin rahatsız etmediği sulak bölgelere ihtiyacı var. Bu alanlar uçsuz bucaksız bozkır araziler veya Türkiye özelinde geniş nehirlerdeki çakıllı ve otlak adalar. Bugün Türkiye’de bu tanıma uyan alanların hepsinde insan, kepçe, dozer, araç veya binlerce koyundan oluşan sürüler var. Nitekim son alanı olan Bulanık ilçesindeki Murat Nehri de eskisi gibi el değmemiş bir nehir değil artık. Dolayısıyla artık telli turna da yok.
Kuş gözlemcileri çok özel bir grup. Kendi istekleriyle, kendi imkânlarıyla ülkemizin değişik yerlerini geziyorlar ve bütün kayıtları ile fotoğraflarını internetten paylaşıyorlar. Böyle bir hobi çok fazla yok. Buna “vatandaş bilimi” diyoruz, yani keyif için yapılan bir gözlem, aynı zamanda bilimsel bir veritabanında toplanıyor. Fotoğraflar da toplanıyor, türlerine göre ayrılıyor, hatalar gene gönüllüler tarafından düzeltiliyor. Bilimsel ve sosyal bir hobi bu.
Kuş gözlemi her tür alanda yapılıyor. Şehirlerde de. Bazı türlerin nüfusları yoğun olarak sadece şehirlerde var. Gümüş martı, kumrular, ebabiller de hatta doğanlar ilk aklıma gelenler. Bir de papağanlar var. Bunlar doğal coğrafik yayılış alanlarının dışına çıkan, insan eliyle geçemedikleri ekolojik bariyerleri geçen ve şehir ekosisteminde ayakta kalmayı başaran türler. Çoğu şehre bağlılar, kırsal bölgelerde tutunamıyorlar. Papağanlar ve diğer yabancı türler tüm dünyada yaşanan bir fenomen. Papağanlar 90’lardan beri varlar, bir kısmı kafesten kaçtı, bir kısmı bir kamyonet kazası sonrası serbest bırakıldı, bir kısmı gümrükte belgeleri yeterli olmadığı için alıkonuldu ve gene serbest bırakıldı. Bu münferit olaylar aslında aynı şablon içinde tekrar edince 10-20 yıl içinde papağan nüfusu yapay yollardan beslendi ve arttı. Üstelik bizim şehirde dikmeyi tercih ettiğimiz bazı ağaçlar da onlara yuva ve besin sağlıyor. Bugün Avrupa’nın herhalde 100 şehrinde yeşil papağan yaşıyor. Bizde ticareti en çok yapılan yeşil papağanlar yaşarken, İspanya’da tarihi ve ekonomik bağları nedeniyle Güney Amerika’dan gelen keşiş papağanları var. Bu yabancı türleri bazen kontrolden de çıkıyor ve istilacı tür olabiliyor. Bizim papağanlarda böyle bir durum şimdilik yok.