|

Dostluğumuz sergiye taşındı

Hayatı boyunca üretkenliği ile dikkat çeken heykeltıraş Saim Bugay, Kibele Sanat Galerisi’nde “Heykelin Sözü” sergisi ile anılıyor. Serginin küratörü Emre Zeytinoğlu, 2008 yılında hayatını kaybeden Bugay ile aralarındaki dostluk ilişkisinin sergiyi hazırlarken kendisine avantaj sağladığını anlatıyor.

Latife Beyza Turgut
04:00 - 29/01/2023 Pazar
Güncelleme: 13:03 - 30/01/2023 Pazartesi
Yeni Şafak
Emre Zeytinoğlu.
Emre Zeytinoğlu.

Yeni bir dil oluşturma arzusu taşıyan, kullandığı malzemeler ve yöntemlerinin çeşitliliğiyle bilinen heykeltıraş Saim Bugay’in eserleri, yeni bir sergi ile sanatseverlerle buluşuyor. Kibele Sanat Galerisi, 2008 yılında hayatını kaybeden Bugay’ın çalışmalarına Emre Zeytinoğlu küratörlüğünde, “Heykelin Sözü” başlıklı sergisiyle ev sahipliği yapıyor.

Hayatı boyunca sanatıyla ilgili çok fazla sayıda ürün veren Bugay, özellikle üretkenliği ile dikkat çekiyor. Çok sayıda kişisel ve karma sergiye katılan sanatçı, çalışmalarını genellikle ahşap heykeller, kuklalar ve masklar üzerine sürdürse de sergide, heykellerinin yanı sıra ahşap, metal, döküm, tel gibi materyallerden tasarladığı el aletleri, oyuncak ve biblo gibi farklı türde eserleri de sergileniyor.

TÜM ESERLERİ İÇ İÇE SERGİLENİYOR

Heykeltıraş Saim Bugay.

“Heykelin Sözü” sergisinde sanatseverleri, Saim Bugay’ın farklı disiplinde eserlerinin yer aldığı geniş bir seçki bekliyor. Bugay’ın çok yönlü bir sanatçı olduğuna kuşku yok. Sinema, tiyatro, gölge oyunu, kukla ve elbette heykel, onun sürekli ilgi alanları arasında yer alıyor. Tüm bunların yanında yaptığı birtakım kullanım eşyalarını, oyuncakları, biblovari formları ve çizdiği desenleri de katarsak, bu ilgi alanının ne kadar genişlediğini görebiliyoruz. Ancak, Bugay’ı çok yönlülük ile tanımlamak, onun sanata bakışını tam manasıyla açıklamıyor. “Yaptığı konuşmaların kayıtlarına ya da röportaj metinlerine dikkat edersek, bu disiplinlerin tümünün kendi heykeline hizmet ettiğini fark ederiz. Bugay için bunlar kendi başlarına bir heykeldi ya da heykelin oluşmasına yardımcı olacak parçalar” diyen Zeytinoğlu, Bugay’ın bu çalışmaları heykelde yeni form anlayışları, dolayısıyla yeni ifade olanakları elde edebilmek için yaptığını ifade ediyor. Bir küratör için yaşamını yitirmiş bir sanatçının ardından onun sergisini hazırlamak elbette titiz bir çalışmayı gerektiriyor. Zeytinoğlu da bu sergide, onun her yaptığı şeyi kategorilere ayırmadan iç içe sergilemeyi tercih etmiş. Çalışma arkadaşları ile birlikte yoğun bir tarama işlemine girişmişler. Koleksiyonlardaki yapıtlarından ailesinde bulunan yapıtlarına kadar, çalışmalarının tamamını toplamaya gayret etmişler.

ARAMIZDAKİ DOSTLUK AVANTAJ SAĞLADI

Zeytinoğlu, bir sergi tasarlanırken tam olarak o sanatçı gibi düşünmenin, hissetmenin ve serginin karakterine bu yönde bir karar vermenin küratör için bile mümkün olmadığını söylüyor. “Sergileyeceğiniz yapıtlar o sanatçıya ait olsa da onları nasıl bir yorum ile mekâna yerleştireceğinizin kararı yalnızca size ait olur. Yani bir yazarın romanını, bir yönetmenin yeni bir yorumla sinemaya uyarlaması gibi bir şey…” açıklamasını yapıyor. Bu tasarımın, çok özgür ya da keyfî bir süreç sayılmayacağının, o sanatçıya dair bilgi edinmenin, söylediklerini ve yaptıklarını olabildiğince doğru anlamanın gerekliliğinin altını çiziyor.

Serginin kataloğunda yer alan metin yine de Zeytinoğlu tarafından kaleme alınmış. Zeytinoğlu yazı aşamasında Bugay hakkında köklü bir çalışma yaptığını ve neredeyse onun hakkındaki tüm metinleri dikkatle okuduğunu, bu metinlerin ona çok yardımcı olduğunu söylüyor. Ayrıca Zeytinoğlu ve Bugay, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden tanışıyor. Zeytinoğlu, sanatçı ile tanışıklığın bir avantaj olduğunu şu sözlerle ifade ediyor: “Saim Bugay’ın kişiliği hakkında da bir bilgim vardı, onu Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden tanırdım. Böyle bir dostluk ilişkisi de büyük avantaj sağladı tabii… Sergiyi tasarlarken ya da metni yazarken, ara sıra ‘O şimdi olsa, buna ne derdi’ diye düşündüğüm de oldu.”

ALETLERİ DE SANATINDAN PAY ALIR

Sergide hemen hemen her eserde, sanatçının “SAİM” imzasını görebiliyoruz. Ancak sergiyi gezerken bu imzayı görmediğimiz bir kaç nesne dikkatimi çekiyor. Zeytinoğlu, “Atölyesindeki aletleri de aynı düşünce ile yine kendisi imal etmeyi tercih etmişti. Bu yüzden onları da sergiye katmayı istedim” diyerek sanatçıya ait bazı özgün el aletlerini de bu sergiye dâhil ettiğini söylüyor. “Daha önce söylediğim gibi, Saim Bugay için her çalışma bir heykeldi ya da heykele hizmet eden birer parçaydı. Bu imal ettiği aletlerin de Saim Bugay’ın sanatından bir pay aldığına hiç kuşkum yok” diyor.

ÇOĞALMAK ZENGİNLİKTİR

Sergide Bugay’ın kalıpla ortaya çıkardığı özel işleri de yeniden görme fırsatı yakalıyoruz. Heykelin aslında durağan bir nesne olduğunu ama ona bir hareket verme adına çoğaltmanın elverişli olabileceğini düşünen Bugay, kalıpla yaptığı heykelleri çoğaltarak heykeltıraşlıkta yeni bir çığır açmıştı. Heykeli farklı malzemelerle çoğaltmanın ise aynı forma değişik efektler sağlayabileceğini, böylece sergileme sırasında mekânda değişik kompozisyonlar elde etmenin mümkün olabileceğine inanıyordu. “Benim düşünceme göre, bir yapıtın özgün olup olmamasının çoğaltma ile bir ilgisi yok. Yani öyle yapıtlar vardır ki kendisini yalnızca çoğaltma ile ifade edebilir. Bu sanatçının seçimine göre ortaya çıkmış bir çoğaltma bütündür” diyen Zeytinoğlu, sanat tarihinde özellikle de modern dönemde böyle yapıtlara bolca rastlanılabileceğini belirtiyor. “Kimi sanatçılar da çoğaltma yoluna gitmezler ve onlar da özgünlüğü biricik formda bulurlar. Yani sanatın ancak şöyle ya da ancak böyle yapıldığı zaman özgün olabileceği diye bir sav ileri sürmek, hem şüphelere ya da tartışmalara yol açar, hem de kanımca düpedüz bağnazca bir yaklaşımdır” açıklamasını yapıyor.

#Emre Zeytinoğlu
#Saim Bugay
#Heykelin Sözü
#Heykeltraş
1 yıl önce