|

Edebiyat tarihi yazımına katkılar

İsmail E. Erünsal’ın emek mahsülü eseri “Edebiyat Tarihi Yazıları”, Osmanlı Edebiyatıyla ilgili temel kaynaklardaki bilgileri “düzeltme”, “genişletme” ve “yeniden değerlendirip yorumlama” yoluyla konunun uzmanlarına ve meraklılarına yeni fırsatlar sunuyor. Kitap aynı zamanda yeni ufuklar açmakta ve Osmanlı kültür hayatını meydana getiren farklı alanlar arasındaki ilişkileri ve geçişleri titizlikle gözler önüne sermektedir.

Yeni Şafak
04:00 - 11/01/2017 Çarşamba
Güncelleme: 22:08 - 10/01/2017 Salı
Yeni Şafak
ASIM ÖZ


Bir bilimsel araştırmacının, ancak alanında tam bir uzman olduğu takdirde gerçekten saf bir başarı elde edebileceğinin müstesna örneklerinden İsmail E. Erünsal hocayı nedense daha çok söyleşileriyle hatırlıyorum. Doğrusunu söylemem gerekirse onu öncelikle ve hassaten kendisiyle Osmanlılarda okuma kültürü ve kütüphaneler üzerine yapılan tafsilatlı sayılabilecek söyleşilerden tanımış olmamın payı var bunda. Osmanlı Dünyası, tereke-muhallefat kayıtları, vakfiyeler, hâfız-ı kütübler, sahaflar, başta olmak üzere kültür tarihinin pek bilinmeyen mevzuları hakkında etraflı tahlillerin muhtasar sunumuydu bunlar. Zaten söyleşiler büyük ölçüde müellifin Osmanlılar'da Sahaflık ve Sahaflar ile Osmanlılarda Kütüphaneler ve Kütüphanecilik: Tarihî Gelişimi ve Organizasyonu kitaplarıyla akademik dünya dışında da tanınmaya başlamasının neticesiydi.



Osmanlı kültür dünyasının serüvenini neredeyse içeriden tanıyor oluşumuzu kendisine borçlu olduğumuz İsmail E. Erünsal, yerleşik hükümlere mesafeli yaklaşarak, haksız ithamları, iftiraları çürütme gayretini elden bırakmaz. Keza ömrünü kitaplara adayan, edebiyat, tarih, kütüphanecilik, arşivcilik üzerine çalışmalar yaparak kültür tarihine mühim katkılar sunan Erünsal için hazırlanan armağan kitabı ayrıca zikretmek gerekir. Bu kitapların muhtevası, kendisinin kültür tarihine ilişkin eserleri ve yazarları analitik bir şekilde inceleyerek ele alması hasebiyle âlemin gevherini pesend eylediğini gösterir.



İsmail E. Erünsal'ın zikrettiğim çalışmaları Max Weber'in “Meslek Olarak Bilim” metninde ifade ettiği, iyi fikirlerin doğuşunun ancak “heyecan ve çalışmanın” bir aradalığı sayesinde gerçeklik kazandığını gösterir. Kendisinin “Bir işin delisi olmaktan” söz ettiğini muhakkak hatırlamalı burada. Dahası makalelerinde ele aldığı bir konuyla ilgili araştırmalarını sürdürerek, karşısına çıkan yeni bilgiler ve kaynaklardan istifade etmek suretiyle çalışmalarını geliştirmesini ilave etmeliyiz. İsmail E. Erünsal'ın yayımlanan son kitabı, Osmanlı dönemi Türk edebiyatını merkeze alan yirmi iki makalenin güncellenmiş halini içeren Edebiyat Tarihi Yazıları bu noktada üzerinde durulması gereken eserlerden biri. Kitap, “Arşiv Kayıtları Işığında Şair Biyografileri”, “Edebiyat Tarihi Kaynağı Olarak Arşiv Kayıtları”, “Kayıp Metinlerin Keşfi”, “Yazma Eserlerin Tespitine ve Neşrine Dair Problemler” ve “Müteferrik” olmak üzere beş bölümden oluşuyor.



YENİ BULGULARA HASSASİYET GÖSTERMEK


Oylumlu bir kültür tarihi çalışması olarak Edebiyat Tarihi Yazıları, son kertede değişik zamanlarda kaleme alınan arşiv kayıtları, yazma eserler ve kayıp metinler konulu yazıların derlenmesiyle oluşmuş. Çoğunlukla ansiklopedi maddeleriyle konferans ve sempozyum bildirilerini içeren bir toplam. Eski metinlere ilişkin her yeni bulgunun taşkın bir heyecan oluşturmadan fakat aklıselim çerçevesinde ele alınıp irdelenmiş olması Erünsal'ın mesele sahibi olduğunun göstergesidir. Metin neşri uğraşının nankörlüğünün farkında olarak, ele aldığı ciğirdeyen eserleri dahi töhmet altında bırakıcı bir tutumla değil insafla yaklaşma noktasındaki hilesiz terazisi dikkat çekmektedir. Onun çalışmalarını değerlendirirken gözden ırak tutulmaması gereken çok önemli bir nokta bu. Uzun zamandır görev yaptığı ve belli noktalarda inşa ettiği kurumun (İSAM) imkânlarından da ciddi ölçüde faydalandığı ayrıca hesaba katılmalı. Nitekim kitapta yer alan metinlerden bir kısmının Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi'nin değişik ciltlerinde neşredilmesi bunun ufarak bir göstergesidir. Ne olursa olsun Erünsal imzalı metinler ve kitaplar, onun dünyasına, çalışma şevkine, zanaatkârlığına ve ufkuna ışık tutan birer kanıt niteliğinde.



Kitabın içindekiler kısmına göz atıldığında, çok değişik konulara müdekkik bir bakış açısıyla yaklaşıldığı hemen fark edilecektir. Dahası yazıların sıralanması esnasında Erünsal'ın talebelerinden Hatice Aynur hanımefendi, adeta Rönesans sanatçılarının yardımcılarını andıran “özel kalemliği” ile düzen kurma konusunda hocası kadar büyük bir maharet sergilemiş. “Sunuş” başlıklı metin, Hatice Aynur'un elindeki malzemeyi olağanüstü bir titizlikle tasnif edişindeki hünerini ortaya koymaktadır. Aslına bakılırsa bibliyografya ve dizini göz ardı etmeden söylemek gerekirse, kendisi meselenin salt bir derleme işlemi olmadığını; bilakis ciddi bir kurgulamayı gerektirdiğini de ispat etmiştir. Şunu da hatırlatmadan geçmeyelim: Erünsal, günümüzde ister Osmanlı Edebiyatı konulu isterse başka alanlarla ilgili olsun kitaplardan azami ölçüde yararlanabilmek için özenle hazırlanmış, mümkün mertebe mufassal dizinlerin gerekliliğinin farkındadır. Gelgelelim yayımlanan çoğu eserin dizini gerekli dikkat ve özenle hazırlanmamaktadır.


Osmanlı İmparatorluğu döneminde sanatkârların belirli güç odaklarına yaslanarak hem nüfuz elde etmek hem de müreffeh bir hayat sürme arzusunda olduklarını Halil İnalcık'ın, yerleşik divan şairi imgesini zedeleyen Şair ve Patron: Patrimonyal Devlet ve Sanat Üzerine Sosyolojik Bir İnceleme adlı eseri sayesinde artık daha net bir biçimde kavramış durumdayız. Bununla birlikte Osmanlı dönemi kültürel hayatını belli metinlerin ötesinde daha derinlikli bir biçimde kavramak için hangi kaynaklardan yararlanılması gerektiği noktasında birtakım sorunlar da yok değildir. İsmail Erünsal, yayımlandığı dönemde birçoğumuzu şaşırtan İnalcık'ın eserine de atıf yaparak meselenin izini sürmektedir. Hiç şüphesiz bu, XV ile XVI. yüzyıllarda Osmanlı İmparatorluğundaki saray şairliği sisteminin nasıl teşekkül ettiğini belgeler ışığında ortaya koymaya matuftur. Tam da burada arşivlerde bulunan ve sanatkârların sarayla ilişkilerini İn'âm ve İhsân; büyük çoğunluğu şu ya da bu şekilde devlet hizmetinde buluna şair ve nasirlerin mesleklerini Ruûs ve Rûznâmçe; belirli dönemlerde yapılan ödemeleri bildirmeleri bakımından Mevâcib defterlerini önemli bulmaktadır. Bana öyle geliyor ki saray şairliğinin enine boyuna irdelendiği söz konusu metin, sadece geçmişi değil günümüzü de kavramak için can alıcı bir boyut getiriyor.



ZİHNİYET DÖNÜŞÜMLERİ


Gelgelelim kültürel panoramayı kuşatma ameliyesini sadece edebiyat tarihiyle sınırlamaz kitapta yer alan canalıcı metinler. Farklı dönemlerde farklı şekillerde adlandırılan yazma eserlere temas edilirken İslâmî ilimlere ait eserlerin de zikredilmiş olması eserin muhtevasına dair sınır çizmenin çok kolay olmadığını fark ettirecektir. Eserin göz ardı edilmemesi gereken bir diğer hususiyeti de meseleleri basiretli bir biçimde kavramaya çalışan bir bakış açısının mevcudiyetidir. Sözgelimi Ziya Paşa'ya aidiyeti konusunda muhtelif izahların yapıldığı Endülüs Tarihi kitabıyla ilgili müteferrik metin bu bağlamda anılabilir. Akademik çalışmalarda genellikle, medeniyet kavramına bilhassa modernleşen Osmanlı kültür ve ilim hayatına dair ön yargılı pereventi yaklaşımlarda bulunulduğunu ve bu minval üzere eserler kaleme alındığını biliyoruz. Erünsal, eserin neşredildiği tarihi bağlamın zihniyet dönüşümleri ekseninde ele alınması gerektiği düşüncesindedir. Dolayısıyla eserin teşekkül edişini Osmanlıların Batılılaşma sürecinde münevverlerin Batı medeniyeti karşısında vaziyet almaya çalışmalarıyla ilişkilendirir. Ona göre Batı'nın üstün yanlarını görüp eziklikle Batı hayranı olanların dışında ve karşısında konumlanan aydınlar, İslâm'ı müdafaa etmek için medeniyet fikrini ileri sürmüşlerdir. Endülüs İslâm medeniyeti, İslâm dünyasının her bakımdan muhteşem bir geçmişinin olduğunu ispat etmek için gündeme alınacaktır. Bir bakıma Batılı tarza itiraz “İslâm medeniyeti gururu” fikriyle gerçekleşmiştir. Böylelikle aydınlar, İslâm tarihinden sunulan örneklerle dönemin yöneticilerine yol göstermeyi, dahası yaşanan çöküşten Osmanlı okuryazarlarının ibret almalarını sağlamaya çalışmışlardır. Yani medeniyet söylemi, dönemin şartları içerinde salt “Batı kapısında bende oluşu” değil tam tersine bir çıkış yolu arayışıdır.


Yazının girişinde İsmail E. Erünsal'la ön-tanışmamızı gerçekleştiren söyleşilerden bahsettim. Edebiyat Tarihi Yazıları'nın Orhan Şaik Gökyay konulu son yazısı, şu cümlelerle bağlanıyor: “Orhan Şaik Gökyay son yıllarında hâtıralarını yazmayı düşünüyordu. Ancak hastalığı bu çalışmayı engellediğinden hayatının ilk yıllarıyla ilgili çok az bir kısmını kaleme alabilmiştir.” Düşüne taşına sıkı makale ve kitaplar kaleme alan İsmail E. Erünsal'ın söyleşilerinin bir kısmında -Dergâh, Türk Edebiyatı ile Din ve Hayat'ı burada özellikle anmalıyım- çalışmalarına refakat eden hatıra parçaları yabana atılamayacak ölçüde önemli bir yer tutar. Üstelik kendisi mümkün mertebe öznel ve kişisel olandan kaçınma noktasında hassas olmasına rağmen bu böyledir. Erünsal'ın akıp giden hayatında mahfuz tuttuklarının Orhan Şaik Gökyay'ın hâtıralarının akıbetine maruz kalmamasını temenni ediyorum. Kendi payıma bunun yakın tarihimizin kültürel ve siyasi dönemeçlerinin unutulmaması, içi körelenlerin daha da kesifleştirdiği karanlık noktalarının aydınlatılması için gerekli olduğu kanaatindeyim. Farkındayım, İsmail E. Erünsal başkalarının ne düşünüp ne diyeceğini dikkate almadan “Kitabın Kitabı”nı yazma işine bakmaya devam edecektir. Kim bilir belki bir gün kendisine “Ne yapıyorsunuz?” diye sorduklarında “Hâtıralarımı yazmayı düşünüyorum” der.







• • •


Edebiyat Tarihi Yazıları, Arşiv Kayıtları, Yazma Eserler ve Kayıp Metinler


Robert A.Johnson


İsmail E. Erünsal


Dergâh Yayınları


Kasım 2016


592 sayfa




#Edebiyat Tarihi Yazıları
#Arşiv Kayıtları
#Yazma Eserler
#Robert A.Johnson
7 yıl önce