|

Selçuklular’ı yeni keşfediyoruz

Uyanış: Büyük Selçuklu adlı dizinin tarihin karanlıkta kalan bir dönemine ışık tuttuğunu belirten senarist Hasan Erimez, Selçuklu devletinin Kudüs, Anadolu ve Haçlı seferleriyle ilkleri başardığını söylüyor. Ayrıca yeni bir devlet geleneğinin ve medeniyet tasavvurunun bu dönemde filizlendiğini ekliyor.

İlker Nuri Öztürk
04:00 - 6/12/2020 Pazar
Güncelleme: 20:18 - 5/12/2020 Cumartesi
Yeni Şafak
Bugün Kudüs denilince Osmanlı dönemindeki Kudüs’ü hatırladığımıza dikkat çeken Erimez, “Oysa Selçuklular, Osmanlılardan neredeyse 500 yıl önce Kudüs’ü bir Müslüman Türk kenti yaptılar. Kudüs’ü alan ilk Müslüman Türk devleti Selçuklulardır” diyor.
Bugün Kudüs denilince Osmanlı dönemindeki Kudüs’ü hatırladığımıza dikkat çeken Erimez, “Oysa Selçuklular, Osmanlılardan neredeyse 500 yıl önce Kudüs’ü bir Müslüman Türk kenti yaptılar. Kudüs’ü alan ilk Müslüman Türk devleti Selçuklulardır” diyor.

TRT ekranlarında yayınlanan “Uyanış: Büyük Selçuklu” Anadolu’nun kapılarını Türklere açan Selçuklu Hükümdarı Sultan Alparslan’ın ölümünün ardından tahta geçen Melikşah ve oğlu Sencer’in hikâyesini anlatıyor. Diziye kalemiyle katkı sunan yazar ve senarist Hasan Erimez, kadim Türk tarihini merkeze alan romanlar da yazıyor. Kuşlarla Yolculuk ve Diriliş Ertuğrul’un senaryo ekibinde yer almış olan Erimez ile Selçuklu’nun kıymeti, tarihi kurgu ve Doğu Türkistan üzerine konuştuk.

Roman yazmak ile senaristlik arasında ne fark var?

İkisi farklı alanlar. Bir kere roman edebî bir metindir. Felsefesi, anlatım tarzı ve biçimi farklıdır. Romanda söz esastır. Senaryo ise görsel bir metindir. Görsellik esas alınır. Romanın yazımı romancının kendi elindedir. Ama bir senarist senaryoyu yazarken prodüksiyondan tutun da hitap edilen kitleye kadar pek çok unsuru dikkate alarak yazmak zorundadır. Senaryo her şeyden önce zihinsel matematik kabiliyeti isteyen bir alandır. Bahsettiğim pek çok unsuru ustalıkla harmanlayarak bir mimarî metin ortaya çıkarmak zorundasınız. Bu yüzden iyi roman yazan herkes senarist de olur diye bir kaide asla yoktur.


TÜRK TARİHİ BİTMEYEN DENİZ

Tarihi roman yazarının tarihi sevdirmek ya da öğretmek gibi bir mecburiyeti yoktur, diyorsunuz bir konuşmada. Peki tarihi romanın ve roman yazarının hedefi nedir?

Tarihi roman yazarı, her şeyden önce bir “romancı”dır. Tarihi, roman sanatına malzeme olarak kullanır. Tarihi sevdirmek ya da öğretmek romancının birincil gayesi olursa, bilgi vermeye odaklı ve okuyucuları taraflı bir zemine çekmeye zorlayan yarı-edebî propaganda metinleri ortaya çıkar. Bence tarihi romancının hedefi anlatılan hikâyenin temelindeki dramın, geçtiği dönemdeki olayların ve olguların altında yatan evrensel, toplumsal ve insanî sebepleri tetkik etmek, bunların bilgi vermekten kaçınan bir üslupla yorumlarını ortaya koymaktır. Bunun haricinde topluma dair kelimelerden tutun da inançlara, yaşantıdan tutun da dünya görüşüne kadar pek çok unsurun tarihteki kökenlerini edebî bir şekilde anlatmak romancının hedefleridir diye düşünüyorum. Zaten bütün bunlardan sonra okuyucunun neyi seveceği yahut neyi öğreneceği kendisine kalmıştır.

Tarih konulu kitap ve dizilere olan ilgiyi nasıl yorumlarsınız?

Başta da belirttiğim gibi yazılan eserlerle topluma dair pek çok unsurun tarihteki kökenlerini anlatıyoruz. Yani bir nevi toplumun yeşerip boy verdiği köklerine dönüyoruz. Bu sebeple tarihi kitap ve dizilere olan ilgiyle, yalnız geçmişte olan şeyleri bilmekle kalmıyor bunları bilip özümseyerek ona göre vaziyet alıyoruz. İnsanların tarih konulu eserlere olan ilgisi özünü ve kökünü ne kadar merak ettiğine, bu kökteki kodlara tekrar dönmeye ne kadar istekli olduğuna delalet ediyor. Bu da haliyle bizi memnun ediyor. Ayrıca artan ilgi, bitmek tükenmek bilmeyen bir deniz gibi olan Türk tarihine dair çalışmaları da hızlandırıp çeşitlendiriyor.

Uyanış dizisi Selçuklu dönemini anlatıyor. Selçukluların Türk tarihi açısından önemi nedir?

Selçuklu Devleti, “Batı Türk Devleti Geleneği”nin kurucusudur. Yani o günden başlayıp bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’ne kadar süregelen bin yıllık bir devlet geleneğinin zeminidir. Selçuklu Devleti ile beraber Türkler artık batıya doğru akıp yeni bir devlet geleneği ortaya çıkardılar. Bu devlet geleneğinin dairesi içinde yönetim ve siyaset tarzından tutun da lehçeye kadar Orta Asya ile aramıza bir değişkenlik girdi. Önemli noktalardan biri de “İslamiyet’in sancaktarlığını yapmak” ve “İslamiyet için gaza düsturu” görüşüdür. Bu görüş, Selçuklu Devleti’nin bana göre anayasasıdır. Zaten Selçuk Gazi’nin “Kafirlerle gaza yapmak” düsturu ile devletin temelini atışı, daha sonra Selçukluların hilafeti ve İslam dünyasını himayesi altına alışı bu anayasanın somutlaşmış halidir. Selçuklulardan sonra Osmanlılar da “Nizam-ı alem ve ila-yı kelimetullah” düsturuyla dünya sahnesinde yer aldı. Fakat bu Osmanlıların kendi başlarına formülize ettikleri bir görüş değildi. Temeli Selçuklular’dan mirastı. Velhasıl Selçukluların Türk tarihi açısından önemi hem tarihi yönelişte yeni bir çığır açması hem de pek çok yönüyle “Kök devlet” olmasıdır.

KUDÜS’Ü ALDILAR

Selçu
klu dönemi üzerine pek konuşulmayan bir dönem diyebilir miyiz?

Maalesef öyle diyebiliriz. Herhalde bunda 600 yıllık bir devletin varisi olmamızdan ötürü, bizden önceki Osmanlı’ya daha çok yoğunlaşmamızın da etkisi var. Fakat sebep her ne olursa olsun Selçuklu döneminin bu kadar karanlıkta bırakılması hiçbir mantıklı gerekçeyle açıklanamaz. Selçuklu’dan, Osmanlı da dahil Türk ve dünya tarihine iz bırakmış birçok devlet doğmuştur. Herhangi bir şeye tarihi dayanak bulmaya çalıştığımızda aklımıza hemen Osmanlı’ya dönmek geliyor. Bu büyük bir yanlış ve haksızlıktır. Örneğin Kudüs’ü ele alalım. Bugün Kudüs’e dair bir şeyler söylerken hemen Osmanlı döneminde bize ait olduğunu söylüyoruz. Oysa Selçuklular, Osmanlılardan neredeyse 500 yıl önce Kudüs’ü bir Müslüman Türk kenti yaptılar. Kudüs’ü alan ilk Müslüman Türk devleti Selçuklulardır.


Selçuklular, Cend’de birkaç yüz çadırlık oba iken 70-80 yılda “Cihan devleti” haline geldi. İslam dünyasını ve hilafeti himayesine aldı. Anadolu’yu Türk yurdu yapıp birkaç sene içinde İstanbul kıyılarına dayandı. Bütün bunlar olurken göğsünde birbirinden zorlu 3 Haçlı Seferi söndürdü. Bu zorlu mücadelelerin içinde bir de yeni bir devlet geleneği kurup, içinden önemli ilim adamlarının ve fikirlerin çıktığı büyük bir medeniyet tasavvuru filizlendirdi. Selçuklu dönemi, her yönüyle Türk tarihinin en ağır ciltlerinden biridir. Bu cildi raflarda tozlanmaya bırakmak hakiki bir tarih görüşüne ve milli-manevi mefkureye sahip olan vicdanların asla kabul edemeyeceği bir durumdur.

SANATÇILAR ÇEMBER DIŞINA ÇIKAR

Kurguyla gerçek olaylar arasındaki dengeyi nasıl kuruyorsunuz?

Bir kere tarihi romanlarda, dizilerde veya filmlerde ne anlatmak istediğiniz önemlidir. Buna göre eserin felsefesini ve temasını oluşturursunuz. Tarihteki değiştirilemez gerçekleri göz önünde bulundurup, gerisini felsefenize ve temanıza uygun olarak bir kurgu halinde yerleştirirsiniz. Sanat eserinin özü budur zaten. Yani aslolan tarihin kendisi değil, sizin o tarih üzerinden vermek istediğiniz felsefe ve temadır. Eğer böyle olmasa, tarihi kaynaklara birebir bağlanılsa o zaten belgesel yahut ders kitabı olur. Bir sanat eseri ortaya çıkmaz. Bu halde de bir roman yazılamaz, dizi yahut film çekilemez. Tarihçiler alanları gereği kaynakların sağladığı bir çemberin içinde kalırlar. Sanatçılar ise o çemberin de dışına çıkarlar. Görünenin daha derinine nüfuz ederler. Bunun için de kurgu her zaman şarttır.

Baskılar körlüğe itiyor


  • Tarihi roman yazmak için sadece savaş mı gerekli? Karabağ defteri yeni kapandı örneğin. Doğu Türkistan meselesi de var. Ne söylemek istersiniz?
  • Doğu Türkistan’ı biraz da Selçuklulara benzetiyorum. Selçuklular nasıl ki hak etmediği şekilde tarihin karanlık koridorlarında bırakılıp görmezden gelindiyse, Doğu Türkistan da aynı kaderi yaşıyor. Çin’in baskıları, çoğu devleti Doğu Türkistan konusunda mecburi bir körlüğe ve suskunluğa itiyor. Biz elimizden, dilimizden, gönlümüzden geldiğince zulüm altında inleyen Doğu Türkistanlıların yanındayız ve onların hürriyeti için duacıyız. Allah bize Doğu Türkistanlılar gibi cümle mazlumların üzerindeki esaret ve zulmün yerle yeksan olduğu günleri de göstersin inşallah. Tarihi romanda elbette sadece savaş olmamalı. Roman olayların ve olguların altındaki sebepleri, kökenleri yorumlayarak edebî bir şekilde ortaya koyar. Bir roman konusunu bir savaştan alıyorsa bile o romanda asıl vurgulanacak yer savaşa götüren, savaşı kazandıran yahut kaybettiren, savaştan sonra meydana gelen durumları doğuran sebeplerdir.
#Uyanış: Büyük Selçuklu
#Hasan Erimez
#Selçuklu
#Kudüs
#Anadolu
#Haçlı
3 yıl önce