|

Sosyal medyada tartışma ahlakı yok

Dijital ortamda niçin bir tartışma kültürü oluşturamadık? Bu dili oluşturmak hala mümkün mü ? Fatma Barbarosoğlu, Cİhan Aktaş, Erol Erdoğan, Nevin Meriç, M. Derviş Dereli, Murat Dağıtmaç ve Gökhan Ergür sosyal med- yadaki tartışmaları farklı yönleriyle ele aldılar.

İlker Nuri Öztürk ve
04:00 - 9/08/2020 Pazar
Güncelleme: 11:16 - 9/08/2020 Pazar
Yeni Şafak
Dijital ortamda niçin bir tartışma kültürü oluşturamadık? Çünkü genç fenomenlerin oluşturduğu agresif sosyal medya dilini kendimize örnek alarak orada farkedilmek, takipçi toplamak ilk düştüğümüz tuzak oldu. Bir yandan toplumsal değerlerden bahsederken diğer yandan dilimizin sosyal medyada hızla çirkinleşmesine ve bunun sosyal ilişkilerimizi de etkilemesine izin verdik.
Dijital ortamda niçin bir tartışma kültürü oluşturamadık? Çünkü genç fenomenlerin oluşturduğu agresif sosyal medya dilini kendimize örnek alarak orada farkedilmek, takipçi toplamak ilk düştüğümüz tuzak oldu. Bir yandan toplumsal değerlerden bahsederken diğer yandan dilimizin sosyal medyada hızla çirkinleşmesine ve bunun sosyal ilişkilerimizi de etkilemesine izin verdik.

Güzel ahlakın en fazla altının çizildiği bir dine mensubuz. Peygamber Efendimiz “Ben, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” der. İslam medeniyeti bir ahlak medeniyetidir aynı zamanda. Güzel ahlak yüzlerce yıldır hem dini hem de kültürel boyutuyla sık sık övülmüştür. Örnek yaşantısıyla bizi kuşatan Peygamber Efendimiz hadislerinde sıklıkla güzel ahlakı vurgular. “İnsanların cennete girmelerine en çok yardımcı olan takvâ (Allah korkusu) ve güzel ahlaktır” der, “Mizana konulacak en ağır amel güzel huydur” diye devam eder ya da “Meclisime en yakın olanınız, ahlakı en güzel olan ve etrafındakilerle hoş geçinendir. Onlar herkesi sever, herkes de onları sever” diye güzel ahlaklı insanları över. Yalan, dedikodu ve hiddet çirkin huyların başında sayılır. Çirkini ortaya çıkarmak değil, güzeli işaret etmek tavsiye edilir. Yine islam ahlakına göre yüze karşı övgü yapılmaz, kişilerin arkasından çirkin konuşulmaz, ayıp ulu orta söylenmez, başkasını küçük görmek bir Müslümana yakışmaz, alaycı dille konuşulmaz, birinin hoşuna gitmeyecek şaka o kişiye yapılmaz. Yani hepimizin bildiği gibi “Müslüman elinden, dilinden emin olunan kişidir”.


AİLEDEN ÖNCE AHLAK DEĞERLERİMİZİ KAYBETTİK

Peki nasıl oluyor da bu kültürel mirasımızı dijital ortama taşıyamıyoruz? Yalan, iftira, hakaretin havada uçuştuğu bir ortamda medeniyetimizin temelini oluşturan ahlak kuralları neden geçerliliğini yitiriyor? Peki nefsimizin hoşuna gitmeyen şeyler karşısında geniş kitleleri yönlendirmek ne kadar ahlaki? Değer yargılarımızı savunurken, ahlaki yapımızı Batı’ya karşı koruyalım derken biz kendi çatallı dilimize ve egomuza sosyal medyada niye sahip çıkamıyoruz? Aileyi ve toplumu bir arada tutan şeyin ahlak olduğunu dijital ortama girince neden çabucak unutuyoruz? İşte dijital ortamda zihnimizi meşgul eden bütün bu sorulardan yola çıkarak gazeteci, yazar, akademisyen, psikolog, sosyolog ve ilahiyatçılara sorduk: Dijital ortamda tartışma kültürü niye oluşturamıyoruz? Ahlakın el üstünde tutulduğu bir medeniyetin çocukları olarak dilimiz sosyal medyada nasıl bu kadar çabuk kirleniyor, bu kirli dilden kurtulmanın yolları var mı?

TAKİPÇİ DİLENCİLİĞİ YAPILIYOR

Yazar Cihan Aktaş dijital ortamda insanların birbirini anlama gayretinin kadın cinayetleri, işçi cinayetleri, yardım kampanyaları gibi belli alanlarla karşılık bulmasına rağmen genel olarak olumsuz sonuçlandığının altını çiziyor. Yazar Fatma Barbarosoğlu da neden tartışamadığımızın cevabını şöyle veriyor: Holiganlar, troller ve takipçi toplama dilencileri arasında tartışmak mümkün değil!” Ancak Barbarosoğlu imece usulü güzel işler yapıldığın da altını çiziyor.


BİLEREK ÇİRKİNLEŞMEK

İlahiyatçı ve sosyolog Erol Erdoğan ise gerçek hayatta dil ve üslubumuzun sosyal medyada nasıl değiştiğini yaşadığı bir olayla örneklendiriyor: “Birkaç yıl önce fikri ve kalemi olan bir ağabeyime ‘Diliniz ve üslubunuz Twitter’de çok farklılaşıyor, orası gerçek hayatımızın bir parçası, korkarım orada kullandığınız dil asıl dilinize etki edecek, böyle yapmasanız’ demiştim. Aldığım cevap beni üzdü. ‘Bilerek yapıyorum, orası öyle gerektiriyor’ dedi. Hayır orası öyle gerektirmiyor, her yerde sözümüzün asaletini korumalıyız.”

Bir başka ilahiyatçı yazar Nevin Meriç ise kul hakkını sosyal medyaya girince unuttuğumuzun altını önemle çiziyor.

ROL MODELLERİMİZ FENOMEN GENÇLER

Dijital dünya üzerine çalışmalar yürüten İletişim Uzmanı Murat Dağıtmaç’ın yaptığı bir tespit aynı zamanda sosyal medyada niçin hırçın bir dil kullandığımızı da güzel açıklıyor: “Dijital dünya daha yeni bir dünya, kültürü tam oluşmamış ve en önemlisi gerçek dünyadaki rol modellerimiz o dünyada yok. Haliyle dijital dünyada farklı bir kültürel yapı oluşmaya başladı. Rol modelleri genç youtuberların olduğu, instagram fenomenlerinin olduğu bir dijital dünyadan bahsediyoruz. Haliyle karşı tarafla sosyal medya platformu üzerinden konuştuğu zaman, büyüğe karşı saygılı olmak, küçüklere kötü örnek olmama gibi kavramlar pek görülmüyor.”

GENÇLER BU DİLDEN RAHATSIZ

Psikolog Görhan Ergür de bir anlamda kendisini rahatsız eden şeylere dikkat çekiyor. Büyüklerin sosyal medyada tavırlarını görüp gençlerin olumsuz etkilendiğini dile getiren Ergür, gözlemini paylaşıyor: “Sosyal medyadaki bu problemli tartışmaların üzücü bir diğer yönü de tarafların bazen yüksek eğitim almış, büyük akademik unvanlara sahip, onlarca kitap yazmış, gazetedeki köşelerinden bizlere seslenen, hatırı sayılır insanlar olmalı. Gençlerin örnek aldığı, toplumun kıymet verdiği isimlerin sosyal medyadaki halleri bazen şaşırtıcı olabiliyor, bu konudaki sorumluluklarını sanırım biraz daha fark etmeleri gerekiyor.”

Dijital yayıncılık alanında çalışmalar yapan akademisyen Mustafa Derviş Dereli’nin tespiti ise şöyle: “İstenmeyen ifadeler, fiziki dünyada bedensel ve ruhsal sağlığımızı nasıl etkiliyorsa, sosyal medya ortamlarındaki bu türden paylaşımlar da en az o kadar yeni kuşakların psikolojisine etki ediyor.”

Kirli bir köpük etkisi gibi


Sosyal medyada bir tartışmanın anlama çabası içerecek şekilde gerçekleşmesi nadiren vuku buluyor. Haştaklar birçok kez olumlu bir işlev görüyor, kadın cinayetleri, işçi cinayetleri, yardım kampanyaları için olduğu gibi. “Tartışmak, herkesin kendini hoş gösterdiği narsist bir egzersiz”, der Deleuze. Beri taraftan sözün büyüsü bir yana, konuya ilişkin keşif fırsatları sunması ve süreç içinde konuyu farklı açılardan da görme imkanı tartışmayı (münazarayı) bir ihtiyaç halinde önünüze getiriyor. Peki dinleme sabrı olmayan ve karşısındakini konuşmaya değer bulmadığını gösteren bir dille sürekli yargı dağıtan gerçek veya maskeli insanlarla hangi konuda derinlemesine konuşabilirsiniz, tartışma bir yana dursun. Bir tartışmada taraflar olduğunu var sayarız, bu tür atışmalarla süren söz hücumlarında ise kulaklar duymayı istemez, gözler de görmekten uzak durur. Sosyal medyada “tartışma” başlığı altında sunulan pek çok gündem maddesi, konuşulanı anlama çabasından yoksunlukta bir kuru gürültüden ibaret kalıyor; Ra’d Suresi’nde bildirildiği üzere, akan suyun üzerinde belirip kaybolan kirli bir köpük etkisi uyandırıyor.

Yenmek için her şey mübahtır


Dijital mecralarda verimli tartışma yapanlar olduğu gibi güzel dostluklar geliştirenler de var. Bildiğini usulünce paylaşıp, bilmediklerini öğrenenler de az değil. İşi gücü nobranlık olanlar olduğu gibi zarif beyefendiler ve hanım efendiler de var.

Herkesin her konuda fikir beyan etme çabasını, olanlara kayıtsız kalınmayışı ve gerçeği öğrenme çabasının yansıması cihetiyle önemli buluyorum. Uzmanlar, yöneticiler, medyaya düşen görev, ilginin doğru yönetilmesidir. Bireye düşen temel hassasiyet ise hakikatin peşinde koşmaktır, hemen taraftar olmak değildir.

Bir görüşü savunanlar, hakikatin önüne kendilerini koymamalıdır. Hakikatin kendinden kaynaklı letafeti, rayihası, etkisi vardır. Hak olanın doğal gücünü insan kendi halleri ile eksiltir veya ziyadeleştirir. Hakkı anlatanların rikkati elzemdir.

Dijital platformlarda her konuyu siyah beyaz noktasına taşıyanlar, her problemi varlık yokluk mesabesinde görenler, her nüanstan kavga devşirenler aynaya bakmalı, dijital mecranın iyilerini örnek almalılar.

Dijital mecrayı öğrenme, tartışma, keşif zemini değil, görünürlük elde etme alanı görmek, buraları en iyimser ifadeyle sahneye daha gerçekçi ifadeyle ringe çeviriyor. Kendisini sahnede veya ringde gören kişi “yenmek için her şey mubahtır, hile caizdir” diye düşünebiliyor.

Dijital mecraları sosyal veya sanal şeklinde tanımlamak yanlışlar listesinin ilk düğmesi. Dijitale sosyallik tanımı gereksiz bir övgü, sanallık tanımı da sorumsuzluk, hukuksuzluk ve günahsızlık vizitesi gibi. Dijitali ring görme eğilimi, buralarda paylaşım yaparken okumayı, sormayı, araştırmayı, kaynağa yönelmeyi, alternatifli düşünmeyi gereksizleştiriyor, amaç yenmek, beğeni almak, rt’lenmek oluveriyor. Müthiş bir hırs, sonsuz şehvet..

Birkaç yıl önce fikri ve kalemi olan bir ağabeyime “Diliniz ve üslubunuz Twitter’de çok farklılaşıyor, orası gerçek hayatımızın bir parçası, korkarım orada kullandığınız dil asıl dilinize etki edecek, böyle yapmasanız” demiştim. Aldığım cevap beni üzdü. “Bilerek yapıyorum, orası öyle gerektiriyor” dedi. Hayır orası öyle gerektirmiyor, her yerde sözümüzün asaletini korumalıyız.

Galip gelme, yenme, ilgi görme hırsını azaltarak keşfetmeyi önemseyenler dijital mecradan kazananlar olacaktır.

Tartışılmıyor baskı oluşturuluyor


Medyada bizim hiçbir zaman sağlıklı bir tartışma zeminimiz olmadı. Yazılı medyada hakim olan polemiktir. Fikirler değil bilek güreşi performansı beklenir. Fikrin ve bilginin doğruluğuna ve tutarlılığına değil dile getiren kişinin “ezip geçme” kapasitesine bakılır. Yazılı medyanın bu negatif mirasına sosyal medya da bir de troller dahil olunca tartışma kültürü ölü doğdu. Soruyu sosyal medyada bilgi edinmek, yeni kişiler tanımak mümkün mü diye sorarsak cevabım canı gönülden evet. Holiganları ve takipçi toplama dilencilerini dışarda tutmayı başarabildiğiniz zaman, sosyal medyada imece usulü çok güzel işler yapmak mümkün.

Zevk ve estetik odaklı, yardımlaşma amaçlı paylaşımlar sosyal medya kullanıcılarının yarına dair ümitvar olmasına vesile oluyor. Sosyal medyadan bilgi edinebilirsiniz ama ilim sahibi olamazsınız. Sosyal medyada yeni kişilerle tanışabilir ama onlarla dostluğunuzu fazla ilerletemezsiniz. Dolayısıyla sosyal medya kullanıcısı olarak öncelikler sıralamasına dikkat etmemiz gerekiyor. Sosyal medya benim için dijital kahvehane. Eskiden kahvehane kültürü nasıl ise dijital ortamda da aynı. Mahalle kahvesi, aşıklar kahvesi, esnaflar kahvesi, hemşeriler kahvesi, sanatçılar kahvesi gibi.

Bazı kullanıcıların paylaşımları esnaflar kahvesi gibi. Bazıları mahalle kahvesi o gün ne olmuşsa o var sayfasında. Bazıları son derece seçkin bir dil üzerinden icra ettiği sanatı paylaşıyor takipçileri ile. Mesela piyanist Büşra Kayıkçı’nin twitter hesabına yüklediği mini konserler. Ya da Ayşe Tak’ın minyatürleri. Velhasıl her kullanıcı kendi meşrebine göre bir iletişim dili tutturuyor. Sosyal medyada tartışılıyor gibi görünen konular esasında baskı oluşturmaya yönelik bir gaye üzerinden ilerliyor. Baskı oluşturma zaman zaman olumlu neticeler verebildiği gibi –kızıl geyiklerin avlanmamasına yönelik tepki gibi-, bireysel faşizmi besleyici bir iklimin oluşmasına da imkan tanıyor.

Örnek aldığımız büyüklerimiz bizi şaşırtıyor


Son günlerde sosyal medyadaki kavgaları izliyorum. Aynı anlam ve değer dünyasına sahip olduğumuz insanlara sanki düşmanımızmış gibi saldırıyor ve yok etmek istiyoruz. Aynı kıbleye dönen insanların birbirinin açıklarını araması, sırlarını faş etmesi, en zayıf yerinden vurmaya çabası ne yazık ki yeni normalimiz olmuş vaziyette. Bu kabalığa ve ahlaksızlığa karşı sesimizi yükseltmemiz, şu fani dünyada birbirimize emanet ve muhtaç olduğumuzu hatırlatmamız gerekiyor.

Sosyal medyadaki bu problemli tartışmaların üzücü bir diğer yönü de tarafların bazen yüksek eğitim almış, büyük akademik unvanlara sahip, onlarca kitap yazmış, gazetedeki köşelerinden bizlere seslenen, hatırı sayılır insanlar olmalı. Gençlerin örnek aldığı, toplumun kıymet verdiği isimlerin sosyal medyadaki halleri bazen şaşırtıcı olabiliyor, bu konudaki sorumluluklarını sanırım biraz daha fark etmeleri gerekiyor.

Bizler; değerleri yok sayan, maddeyi yücelten bu çağın kırgın insanlarıyız ve bu kırgınlıklara şifa bulmanın tek yolu ötekine uzanmak ve onunla kalbi merkeze alan bir iletişim kurmak. Sürekli eleştirmek, kusur bulmak bizi ancak daha huzursuz bir insana dönüştürür.

Genç kuşakları olumsuz etkiliyor


Sosyal medyanın mekanı ve bedeni görece önemsizleştirmesi, kullanıcıların bu ortamlarda istediğimiz şeyi dilediğimiz şekilde söyleriz hissine kapılmalarına sebebiyet veriyor. Bundan dolayı da aşağılayıcı/küçük düşürücü söz, hakaret, tehdit ya da küfür içeren veya muhatabı toplumsal bir lince sürükleyen paylaşımlarla sıklıkla karşı karşıya kalmaktayız. Oysa ki bahsini ettiğimiz istenmeyen ifadeler, fiziki dünyada bedensel ve ruhsal sağlığımızı nasıl etkiliyorsa, sosyal medya ortamlarındaki bu türden paylaşımlar da en az o kadar yeni kuşakların psikolojisine etki ediyor. Ayrıca farklı düşünen insanlar arasındaki ötekileştirmeyi daha da artırarak, toplumsal kamplaşmaları derinleştiriyor. Bunun önüne bütünüyle geçebilmek elbette kolay değil. Fakat sosyal medya ortamlarının içinde yaşadığımız dünyadan bağımsız olmadığına yönelik bir farkındalık geliştirmemizin, bu mecralara dair bilinç düzeyimizi artıracağı düşüncesindeyim. Bu yüzden akademik bir sempozyum ya da fikirlerin tartışıldığı bir oturumdaki kadar olmasa da ortalama bir tartışma adabını tutturmaya çalışmamız ve en azından karşıdaki kişinin kişilik haklarına müdahil olmayarak, sarf edilecek kötü sözlerin mutlaka hukuki yaptırımları da beraberinde getireceğinin bilincinde olmamız önem arz ediyor.

Sosyal medyada yaptıklarımız günah sayılmıyor mu?


Müslüman hal ve hareketinde Allah’ın razı olacağı fiileri gözeten, kendini onlara göre terbiye eden demektir. Dolayısıyla müslumanın hayatında temel dinamik Allah rızasıdır. İbadetini de, ticaretini de, sosyal aktivetesini de bu ilkeye göre düzenlemeye gayret eder. Peki değişen hayat şartları ve değişim araçları ilkeleri dönüştürür mü? Aslında istenen böyle olması ama müslümanın misakı buna izin vermez. Yani yalan söylerken bundan Allah’ın razı olamayacağını bilir ve hem tövbe eder hem de bir daha söylememeye gayret eder. Hal böyleyken diyelimki üretim sektöründe sağlığa zararlı olduğunu bile bile maliyeti ucuzlatiyor diye kullandığı ürünün reklamını sağlıga zararı yok diye yapamaz. Veya sosyal medyada algı oluşturacağım diye yalan, iftira ... vs. Gibi haksız fiilelerle hareket edemez. Hele ki Hucurat Suresinden çikartacağımız; size gelen haberi araştırin, insanların arasını adaletle düzeltin, birbirinizle alay etmeyin, lakap takmayın, zandan sakının, biribirinizin kusurunu araştırmayın, gıybet etmeyin vs gibi Kur’an’ın bir çok ayetinde de geçen ahlaki ilkelere rağmen bir tavır takınamaz. Bütün bunlar Allah’ın rızasını buharlaştırdığı gibi kul hakkıyla dolu bir heybeyle yol azığı olur ahirette. Dolayısıyla dünyada hak hukukla hayat ahlakla düzenlenir. Herkes ben haklıyım modunu kuşanıp karşısındakine giydiremez. Böyle yapanlar da misal olmaz. Çünkü sui misal emsal olmaz der Mecelle ...

Dijital dünyada rol modelimiz maalesef yok


Yaşadığımız sosyal hayatın rol modelleri vardır, örnek insanları vardır. Bu kişiler babamızdır, dedemizdir, öğretmenimizdir.

Dijital dünya daha yeni bir dünya, kültürü tam oluşmamış ve en önemlisi gerçek dünyadaki rol modellerimiz o dünyada yok. Haliyle dijital dünyada farklı bir kültürel yapı oluşmaya başladı. Rol modelleri genç youtuberların olduğu, instagram fenomenlerinin olduğu bir dijital dünyadan bahsediyoruz. Haliyle karşı tarafla sosyal medya platformu üzerinden konuştuğu zaman, büyüğe karşı saygılı olmak, küçüklere kötü örnek olmama gibi kavramlar pek görülmüyor. Söylediğimiz kelimelerin karşımızdaki kişiyi ne kadar etkilediğini düşünmeden hakaretler hatta küfüre varan söylemler kullanabiliyoruz.

Ki bu konuşmayı yapan kişiler fenomen olarak nitelendirdiğimiz kişilerse etkisi çok daha fazla oluyor. Sosyal medya, gençliğimize maalesef bugüne kadar pek olumlu katkısı olmadı. İş imkanları, girişimcilik gibi avantajlı konuların yanında kültürel olarak ciddi sıkıntılar yaşadığımızı ve hala yaşayacağımızı maalesef görüyoruz.

#Sosyal Medya
#Tartışma
#Hakaret
#Ahlak
4 yıl önce