
Ülkemizde ve coğrafyamızda sık görülen ve günlük tabirle kıl dönmesi olarak anılan pilonidal sinüs hastalığının ameliyatlı ve ameliyatsız tedavileri konusunda genel cerrah, proktoloji uzmanı Op. Dr. Mert Atak detaylı bilgiler paylaştı:
Pilonidal sinüs halk arasında bilinen adı ile kıl dönmesi... Bu hastalık genellikle kalçanın ortasında bulunan kuyruk sokumu yani koksiks kemiğini tutan bir hastalıkdır. Hastalığın Türkçeye çevrilmesinde biraz terslik ve yanlışlık var, genellikle kıl kökenli tünel hastalığı şeklinde çevrilmesi daha doğru olmaktadır. Bu hastalıkta özellikle aşırı kilo, kişisel temizliğe dikkat edilmemesi, kıl temizliğine dikkat edilmemesi sebepler arasında görülürken; temelde yatan faktörler bağlamında iki teori suçlanmaktadır;
Birinci teori anne karnında iki yarımın birleşmesi esnasında orta hatta bulunan kılların içeriye dönük çıkması olarak adlandırılır. Bunu kıl batması ile karıştırmamak gerekir. Bu teori eskiden sevilen ve tutulan bir teori iken şu anda çok fazla kabul görmemektedir.
Bunda ise yaklaşık 6-7 ay süren pansumanlarla bu bölgenin vücut tarafından iyileşme dokusu ile doldurması amaçlanır. Yine bu ameliyattan sonra hastaların uzun süre pansumanlar görmesi, devamlı ağrılarının ve kanamalarının olması hastalarda trajedik bir ameliyat sonrası psikoloji oluşturmaktadır. Bu nedenle bilim dünyasının yaptığı son araştırmalar ve çalışmalarla bu bölgedeki acaba "biz tünel bölgelerini çıkarmadan tünellerin içerisine girerek tünellere temizlik yapabilirmiyiz, sonrasında ise tünellere dinamit yerleştirerek bu gölgedeki tünelleri çökertebilirmiyiz, yani tünel işlemi yaparak bu hastalıktan kurtulabilirmiyiz?" sorularından hareketle ameliyatsız yöntemler geliştirilmiş ve halen geliştirilmektedir. Genel ifade ile ameliyatsız kıl dönmesi tedavisi adı verilen bu yöntemler ile hastalar işlem sonrasında sosyal ve iş hayatlarına anında geri dönüş sağlayabilmektedir. Aynı zamanda ufak işlem olması nedeni ile bir sonraki ameliyatın büyüklüğünü ya da küçüklüğünü etkilememektedir. Pilonidal sinüs hastalıklarının klinik seyrinde özellikle bu bölgede dönem dönem ağrıların olması sık karşılaştığımız durumdur. Çünkü buradaki koksiks kemiğinin periostu yani buradaki kuyruk sokumu kemiğinin zarı ağrıya duyarlıdır. Bu nedenle eğer büyümüş bir kıl tüneli var ise buraya baskı yaparak hafif yanma tarzında ağrılar yaratabilmektedir. Ancak eğer hasta apse ya da enfeksiyon kapar ise ki bu noktada tünellerin ucu açık olduğu için kolay enfeksiyon kapabilmektedir. Özellikle yaz aylarında bu enfeksiyonlar daha sık gözükmektedir. Apse ile beraber koksiks kemiğine bası ve inflamasyona bağlı hastalarda ördek yürüyüşü dahi olabilir. Yani bu bölgedeki apse şişliğine bağlı olarak; hastalar kalçalarını hareket ettirmek istemez o yüzden ördek şeklinde yürümeye çalışırlar. Bu durumdaki hastalarda öncelikle apse direnajı yapılmalı ve bu bölgenin kist boşluğu ve apsesi temizlenmelidir. Ameliyatlı ya da ameliyatsız tedavi öncesinde apse boşaltılması ve temizliği yapılması, ameliyatlı ya da ameliyatsız tedavi olasılığını ve büyüklüğünğü küçültmektedir. Bu nedenle öncelikle apse boşaltılması yapılmalı genel anlamda kıl dönmesi ameliyatına ya da ameliyatsız tedavisine gidilmemelidir.
Apse boşaltılmasının ardından hastalarda çok hızlı bir rahatlama olur, apse boşaltılmasıyla beraber Antibiyoterapi (antibiyotik tedavisi) eklenebilir ancak burada hastanın durumu gözetilmelidir. Antibiyotik ve apse boşaltılması tedavisi sonrasında genellikle kısa süre içerisinde bu bölgedeki enfeksiyon ve apse yatışır sonrasında normal deri haline geri döner ancak bilinen en büyük yanlışlardan bir tanesi apse ve enfeksiyon tedavisi gören hastaların "ben kıl dönmesi tedavisi ameliyatı oldum" demesidir. Apse ve enfeksiyon tedavisi sadece kıl dönmesindeki apsenin giderilmesine yani kıl dönmesinin tedavisi değil semptomunun tedavisini içermektedir.
Mikrosinüsektömi dediğimiz işlem pit deliği dediğimiz ufak deliklerin tünel boyunca izlenerek çıkartılmasıdır. Ancak bu işlemde uzun tünel var ise hastalarda başarısızlık ile sonlanabilmektedir. Anatomik planda kapama yapılamayacağı için yani dipten başlanılarak dikişlerle kapatılamayacağı için içeride potansiyel boşluk yaratma ve buna bağlı nüks ihtimalinin artmasına neden olabilmektedir. Bu nedenle mikrosinüsektomi genellikle tek pit deliği olan ve çok kısa tüneli olan hastalarda endikasyon dahilinde olan bir tedavidir. İşlem sonrasında orada bir ya da ufak iki dikiş bulunmakta hastaların sosyal ve iş hayatı etkilenmemektedir.
Ameliyatsız tedavilerden ikincisi kristalize fenol tedavisi ya da fenol yöntemidir. Kristalize fenol tedavisi ya da fenol denilen işlemde tünel etrafı yaklaşık 1-1,5 cm çapında lokal anestezi eşliğinde uyuşturularak tünel içerisine girilir, tünel içerisine girildikten sonra tünel içerisine moskito dediğimiz ya da ufak micro cerrahi aletler ile o bölgedeki kıl ve kıl kökleri mekanik olarak yani cihaz yardımı ile temizlenir. Temizlendikten sonra bu bölge oksijenli su gibi antibakteriyel ajanlar ile güzelce yıkanır. Yıkama yapıldıktan sonra içeriye mikromotor dediğimiz döner fırçalar ile girilir ve fibrin dokusu flagyl doku dediğimiz kötü dokular temizlenir, sağlam temiz tünel sınırlarına ulaşılır. Bu tünel sınırlarına ulaşıldıktan sonra içerideki tüneli kimyasal olarak yakmak amaçlı fenol uygulanır.
Fenol iki çeşittir; Kristalize fenol yani kaya tuzu gibi maddeler ya da sıvı fenol ikisinin arasındaki en büyük fark sıvı fenolün akışkan olduğu için ve yoğunluğu düşük olduğu için uzun süre tünelde kalmayıp hemen akması olur ve akmaya başlar bu nedenle de yeterli etkiyi oluşturamayacağı düşündüğü için kristalize fenol özellikle kıl dönmesi tedavisinde daha fazla kullanılmaktadır. Kristalize fenol uygulanmasından sonra hasta ile kristaller birleştiği anda kristaller akmaya başlar. Bölge temizliği sonrasında tekrardan kristalize fenol uygulanır daha sonrasında bölge temizliği sağlanır ve tekrardan kristalize fenol uygulanır yeterli kimyasal debritman sağlandığı gözlemlendiği andan itibaren işleme son verilir. İşlem sonrasında bu bölgede hem fenolün akıp etrafı yakmaması hem de tünelin belli süre açık kalacağı gözlemlenilerek yeni kıl girmemesi için düzenli ufak pansumanlara ihtiyaç vardır. Bu pansumanlar sayesinde yeni kılların içeriye girmesi engellenir ve yaklaşık 1 ay içerisinde hastanın kıl dönmesi deliklerinin kapanması amaçlanır. Takipler 1. hafta,1. ay, 3. ay ve 6. ay şeklinde uygulanmalıdır. Bu süreçte eğer pit deliği tekrarı görülür ise tekrar fenol tedavisi uygulanabilir. Eğer iyileşme görülür ise tamamen tünel kapanması görülür ise ve orada delikler yok ise hastalar takiplere devam eder ve son takipten sonra artık kür yani iyileşti olarak kabul edilir. Fenol tedavisi sonrasında hastalarımızın hareket etmesinde, bisiklete binmesinde, arabaya binmesinde, basketbol oynamasında ya da herhangi bir aktivitede bulunmasında herhangi bir engel yoktur. Ancak sadece enfeksiyon ihtimalini minimalize etmek adına başkasının girmiş olduğu suya girmemesi tercih edilir yani "havuz, kaplıca.." gibi toplu kullanım alanlarının bulunduğu dönemdeki sulara enfeksiyon kapmaması için girmemesi önerilir. Özellikle yaz dönemlerinde çok terli sporlar ile uğraşıldıktan sonra kısa zamanda duş ile işlem yerinin pansumanının yenilenmesi önerilir. Bu bölgedeki iyileşmenin gerçekleşmesi için ve hızlı süreç sağlaması için doku onarımı gereklidir. Doku onarımı içinde vücudun herhangi bir yerinde yara,ameliyat... vb gibi ufak işlemler ya da büyük işlemler olsun gerekli faktörler vardır. Bunların başında protein alımı ve C Vitamini gelmektedir. C vitamini ve Protein alımı ie birlikte kollajen dokusu yani doku onarımı daha hızlı olacağı için hastaların bunlara dikkat etmesi gerekir. Tabi ki sigara kullanımı doku onarım bozukluğu oluşturduğu için kesinlikle önerilmez ve sigara içen hastalarda tüm cerrahi işlemlerde iyileşme sürecinin sigara içmeyen bir kişi ile kıyaslandığında yaklaşık 2-3 kat daha fazla olduğu bilimsel araştırmalar ile gösterilmiştir.
Genel anlamda bahsetmiş olduğumuz ameliyatsız pilonidal sinüs tedavi yöntemleri (yani mikrocerrahi işlemler) mikrosinüsektomi, kristalize fenol yöntemi ve kıl dönmesinde lazer yöntemi olarak başlıklandırılır. Unutulmamalıdır ki; hangi hastada hangi metodun en iyi sonucu vereceği özel olarak hastanın kişisel durumunda hekim tarafından yapılacak değerlendirme ile belirlenir. Ameliyatlı mı tedavi gerekir, yoksa ameliyatsız tedavi yeterli olur mu? Ameliyatsız tedavi yapılacaksa fenol mü yoksa lazer mi? Gibi soruların cevapları kişinin özel durumuna bağlıdır. Ancak istatistiksel olarak bakarsak ülkemizde görülen pilonidal sinüs vakalarının büyük çoğunluğunda kristalize fenol tedavisi uygun tedavi metodu olarak karşımıza çıkmaktadır.






