|

Komutan Alparslan

Cengaverliği ve teşkilatçılığıyla az zamanda büyük işler yapmış bir sultan, Anadolu'nun kapılarını ardına kadar Türklere açmış bir savaşçı; Alparslan. Mağlup Bizans imparatoruna şeref misafiri muamelesi yapmış, savaş alanında ele geçirilen tahtını kendi tahtının yanına kurdurarak tacını başına bizzat giydirmiştir bir komutan...

04:10 - 5/05/2020 Salı
Güncelleme: 04:25 - 5/05/2020 Salı
Yeni Şafak
Halife Kaim-Biemrillah özel elçisiyle gönderdiği mektubunda takdir ve tebriklerini bildirerek Alparslan'a "Ebü'l-feth" lakabını vermiştir.
Halife Kaim-Biemrillah özel elçisiyle gönderdiği mektubunda takdir ve tebriklerini bildirerek Alparslan'a "Ebü'l-feth" lakabını vermiştir.
Malazgirt'te Bizans ordularına karşı kazandığı muhteşem zaferler akıllara kazınan, Anadolu'nun Türklerin yurdu olmasını sağlayan komutan, sultan Alparslan kimdir? İşte cevabı:

Alparslan, Horasan Meliki Çağrı Bey'in oğludur. Doğum tarihini Ortaçağ İslam tarihçilerinin en güveniliri kabul edilen İbnü'I-Esir Selçuklu - Karahanlı savaşı başlamadan önce Çağrı Bey'e bir oğlu olduğu müjdesinin gelmesi olayını da kaydederek gerçek doğum tarihini 1 Muharrem 420 (20 Ocak 1029) şeklinde vermektedir.

Henüz küçük yaşta iken, babası Çağrı Bey'in hastalanması üzerine idareyi ele alarak Gazneli taarruzlarını durdurması, yine babasının sağlığında Karahanlı­lar'a (1 049) ve Gazneliler'e karşı (1058) zaferler kazanması, zaten Çağrı Bey'in son yıllarında veliaht sıfatıyla fiilen yönettiği Horasan Selçuklu Devleti'nde ve hatta bütün Selçuklu topraklarında büyük bir itibar kazanmasına yol açmıştı.

Alparslan, amcası Sultan Tuğrul (Bey) Ramazan 455'te (Eylül 1063) arkasında evlat bırakmadan ölünce, kendi vasiyet üzerine tahta çıkarılan Süleyman'ın sultanlığını kabul etmemiş ve derhal mücadeleye girişmiştir. Çağrı Bey'in son zevcesinden doğan, dolayısıyla Alparslan'ın kardeşi olan en küçük şehzade Süleyman annesinin Çağrı Bey'in ölümü üzerine amcasıyla evlenmiş olmasından ötürü Tuğrul Bey'in üvey oğlu durumuna gelmiş ve annesi ile vezir Amidülmülk'ün gayretleri sonucunda da veliaht tayin edilmişti.

Alparslan, büyük bir ordu ile imparatorluk başkenti Rey'e doğru hareket etti. Ancak onun isyan eden beyleri bastırmakla meşgul olduğundan dolayı gecikmesi sırasında kendi adına hutbe okutarak sultanlığını ilan eden Kutalmış 50.000 kişilik ordusuyla Rey üzerine yürümüş ve karşısına çıkarılan kuvvetleri bozguna uğratarak vezir Amidülmülk'ü muhasara altına almıştı. Tahta çıkarılan Süleyman ise sultanlığını kabul etmeyen rakiplerine göre kendi zayıflığını fark ederek daha önce Rey'i terk edip Şiraz'a çekilmişti. Kutalmış'ın karşısında uzun süre dayanamayacağını anlayan Amidülmülk, Alparslan'dan yardıma gelmesini isteyerek onun adına hutbe okuttu. Böylece olayların başından beri Alparslan'ı sultan olarak görmek isteyen ordu içindeki pek çok kumandan ve askeri de memnun etmiş oluyordu.

Alparslan'ın yaklaşmakta olduğunu haber alan Kutalmış vadisinin akarsuların yönünü değiştirerek çevreyi bataklık haline getirdi. Fakat ordusunun da daha güçlü olmasına rağmen, 1063 yılının son günlerinde cereyan ettiği sanılan savaşta mağlup oldu ve dağılan ordusunu kendi kalesine doğru çekmeye çalışırken kayalık bir bölgede atından düşerek öldü.

Alparslan'ın Rey'de tahta çıkmasından ve adına hutbe okutup sikke bastırmasından sonra saltanatı, Abbasi Halifesi Kaim Biemrillah tarafından da mütat törenlerle tasdik ve ilan edildi.

Alparslan hükümdarlığı süresince devletin batı yönüne daha çok önem vermiş, batıda fetih, doğuda ise genellikle asayişi temin amacıyla harekâtta bulunmuştur.

Göçmen olan Türkmenler Selçuklu Devleti bünyesine girmekte ve onlar için barınacak bir yere ihtiyaç vardı. Burası ise bozkırları ve hayvan yetiştirmeye elverişli olan bölgeleriyle Anadolu'ydu.

Alparslan, çocukları arasında en fazla sevdiği Melikşah ile Horasan'dan getirdiği eski veziri Nizamülmülk de beraberinde olarak Rey' den Azerbaycan'a hareket etti. Bizanslılar'ın elinde bulunan, bölgenin en müstahkem şehri Ani'yi kuşattı. Bir aydan fazla devam eden muhasara ve çok şiddetli çarpışmalar sonunda şehir Selçukluar'ın eline geçti (16 Ağustos 1064). Zaptı imkânsız sanılan Ani'nin Müslümanlar tarafından fethedilmesi Doğu'da ve Batı'da büyük yankılar uyandırmış, Halife Kaim-Biemrillah özel elçisiyle gönderdiği mektubunda takdir ve tebriklerini bildirerek Alparslan'a
"Ebü'l-feth"
lakabını vermiştir.

Bir yandan Türkler'in Anadolu'daki ilerlemeleri devam ediyordu. Anadolu'da ilerleyen bu Türkler, Tuğrul Bey zamanından beri Anadolu'ya yöneltilen Türkmen aşiretleri ile Tuğrul Bey'in ölümü üzerine meydana gelen taht kavgaları ve isyanlar sırasında taraftarlarıyla birlikte Alparslan'dan kaçan bazı kumandan ve şehzadelerdi. Birbirinden müstakil hareket eden bu kuvvetler pek çok önemli şehri ele geçirmişler ve Bizans imparatorluğu için açık bir tehlike oluş­turmaya başlamışlardı. Anadolu'nun süratle ellerinden gitmekte olduğunu gören Bizanslılar, 1068 yılında dul imparatoriçe ile evlenmek suretiyle tahta geçen Romanos Diogenes'e kurtarıcı gözüyle bakıyorlardı.

Diogenes, Türk meselesini kökünden halletmek üzere, ordunun başında, yalnız Anadolu'yu akınlardan temizlemek değil, İran içlerine yürüyerek Selçuklu başkentini de zapt etmek kararı ile 13 Mart 1071 günü dördüncü seferine çıktı.

Anadolu'da olaylar, kaçınılmaz bir Romanos Diogenes-Alparslan karşılaşmasına doğru tırmanırken Alparslan Suriye ile meşguldü ve Mısır'daki Şii Fatımı iktidarını yıkmayı hedef edinmişti. Çünkü Tuğrul Bey zamanından beri Selçuklular'ın kurmaya çalıştığı İslam dünyasındaki dini-siyasi birlik, Fatımilier'in aksi yöndeki çabaları sebebiyle istenen düzeyde gerçekleşemiyordu ve hala İslam dünyası iki başlı bir görünüm arz ediyor, hutbeler bölgelere göre Sünni Abbasi halifesi veya Şii Fatımı halifesi adına okunuyordu. Selçuklular, yıllarca Abbasi halifelerini baskı altında tutan Şii Büveyhilier'in tahakkümüne son vermişler ve esir alınarak zindana atılan Halife Kaim- Biemrillah'ı kurtarıp tekrar makamına oturtmuşlardı. 1070 yılında Alparslan, Haremeyn-i şerifeyn'de (Mekke, Medine) tekrar Halife Kaim- Biemrillah adına hutbe okunmasını sağlamış ve bu sebeple de
"Burhanü Emiri'l-mü'minin
" (halifenin delili, halifenin halife olduğunu ispat eden) unvanını almıştı.

Anadolu üzerinde Bizanslılar'la koz paylaşma vaktinin geldiğine Romanos Diogenes'in Anadolu'da ilerlerken topladığı takviye güçlerle 200.000 kişiye varan ordusunun o güne kadar görülmemiş teçhizatı, bütün güçleriyle ve son sözlerini söylemek amacıyla geldiklerini ortaya koyuyordu. Alparslan ise Şam üzerine sefer yaptığı sırada ordusunun bir kısmını orada bırakıp, dinlenmiş askerleri de ordusuna katmıştı.

26 Ağustos 1071 Cuma günü Malazgirt ovasında cereyan eden meydan savaşı gerçekten son sözün söylendiği bir savaş olmuş, Selçuklular'ın elde ettiği büyük zafer Türkler'e Anadolu kapıları­nı açarak dünya tarihinin geleceğine tesir etmiştir.

Üstün güçlerine rağmen Bizanslılar'ın mağlup olmalarında rol oynayan en önemli nokta ise Alparslan'ın uyguladığı savaş planıdır. Alparslan, Türkler'in tarih boyunca kara ve deniz savaşlarında daima kullandıkları, merkeze yerleştirilen zayıf fakat süratli birliklerin sahte ricatla düşmanın merkez kuvvetlerini peşlerine takıp yan cenahların arasına sokmaları ve aniden geri dönerek çembere almaları taktiğini uygulamıştır.
  • İster Müslüman ister Hıristiyan olsun eski tarihçilerin tamamının ittifakla, ancak teferruatta küçük farklılıklarla anlattıkları üzere. Alparslan mağlup Bizans imparatoruna şeref misafıri muamelesi yapmış, savaş alanında ele geçirilen tahtını kendi tahtının yanına kurdurarak tacını başına bizzat giydirmiştir. İki hükümdar arasında dostluk kurulmuş ve metni bugün mevcut olmayan bir barış antlaşması imzalanmıştır. Ancak Romanos Diogenes'in gıyabında tahttan indirilmesi ve bir süre sonra da hileyle ele geçirilerek gözlerinin oyulup ölümüne sebebiyet verilmesi (4 Ağustos 1072) üzerine bu antlaşma hükümleri uygulanamamıştır.
Malazgirt zaferinden sonra Alparslan Karahanlılar'ı tamamen ortadan kaldırmak için 200.000 kişilik ordusuyla Maveraünnehir'e hareket etmiştir.

Alparslan önemli bir direnişle karşılaşmadan Karahanlı topraklarında ilerlerken bir süre muhasaraya direndikten sonra teslim olarak huzura kabulünü dileyen Barzam Kalesi kumandanı Yüsuf Harizmi (Barzemi) tarafından çizmesine sakladığı küçük bir hançerle vurulmak suretiyle ağır şekilde yaralandı, dört gün sonra da şehit oldu.

Batı Türkleri'nin atası kabul edilen Alparslan, Arap ve Bizans tarihçilerinin ittifakla belirttikleri ve kendisine verilen unvanların da açıkça gösterdiği üzere çok cesur, yiğit, kudret ve azamet sahibi bir kişiliğe sahipti.
  • Alparslan'nın Malazgirt savaşı sırında beyaz bir at üzerinde askerlerine şu konuşmayı yaptığı rivayet edilir:
  • “Kumandanlarım, askerlerim!
  • Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olurlarsa olsunlar, daha fazla bekleyemeyiz. Bütün Müslümanlar'ın minberlerde bizim için duâ ettikleri şu saatte kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur, gayeme ulaşırım; ya şehid olur cennete giderim.
  • Beni takip etmek isteyenler arkamdan gelsin. Takip etmek istemeyenler diledikleri yere gitsinler!
  • Bugün burada emir veren bir Sultan yok; emredilen bir asker de yok. Bugün ben sizlerden biriyim, sizlerle birlikte savaşan bir gâziyim.
  • Peşimden gelen ve nefislerini Yüce Allah'a adayanlardan şehid olanlar cennete, sağ kalanlar ise ganimete kavuşacaklardır. Ayrılanları âhirette ateş, dünyada ise şerefsizlik beklemektedir!"
  • Ey Askerlerim!
  • Eğer şehid olursam, bu beyaz elbise kefenim olsun. O zaman rûhum göklere çıkacaktır. Melik-Şâh'ı yerime tahta çıkarınız ve ona bağlı kalınız. Zaferi kazanırsak, önümüzde çok hayırlı günler olacaktır.
Bu yazı Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi'ndeki verilere göre derlenmiştir.

#Alparslan
#Malazgirt
#Anadolu
4 yıl önce