|
Sinema eleştirisi; varlığı bir dert yokluğu yara

Sinema tarihinin en önemli virajlarında mutlaka eleştirmenlerin isimleri yer alır. İlk kez sinemanın sanat olma ihtimalinden bahseden isimlerden olan Hugo Munsterberg sonrası artık her kritik aşamada sinemanın teorisi üzerine kalem oynatanların etkisi kendini gösterir. Hatta Fransız Yeni Dalga’nın kurucu isimlerinden olan Andre Bazin, sadece sinema eleştirileri yazmıştır. ‘Sinema Nedir’ ismiyle kitaplaşan yazıları sadece Fransız sinemacıları değil döneminin bütün üreticilerine ışık tutmuştur.

Yakın zamana kadar sinema üzerine düşünen, teorize eden, soru soran ve sorularla sinemayı zenginleştiren eleştirmenlerin son dönemde kıymetinin azalması üzücü. Zira her sanat dalında olduğu gibi sinemada da gelişimin ayaklarından birini eleştirmenler oluşturuyor. Özellikle internetin hayatımıza girmesi, herkesin sinema yazması, ‘sinema yazısı’ ile ‘eleştirisi’ arasındaki farkın görmezden gelinmesi gibi sebepler sonrasında sinema eleştirisi denen damar ciddi şekilde zayıfladı. Ülkemizde sinema üzerine düşünen, sinemanın geldiği noktaya kafa yoran, bütün bu meseleler sonrasında tespitler ve sorularla sinema üreticilerine de ışık tutan kimse kalmadı sayılır. Var ya da yok demek de sayı vermek de doğru değil elbet. Bugün ne yaptığından tam haberdar olmadığımız birinin yakın geleceğe ışık tutacağını göremiyor olabiliriz. ‘Memlekette sanatçı yok’ babından sloganlardan da yokluk satıcılarından da beriyim. Fakat sinema eleştirisi ile yazısının farkının kalmaması ve çokluğun kararttığı alanda gölgede kalınması adına üzülüyorum.

ELEŞTİRİ VE YAZI BAŞKA ŞEYLER

En başta sinema yazısı ile eleştirisini ayırmalıyız. Eleştiri, sanat eserini yönteminden pazarlamasına kadar değerlendiren, anlam ve anlamı oluşturan unsurlara ışık tutan ve aslında tutulan ışığı izleyiciye ve diğer üreticiye gösteren metindir. Sinema yazısı ise konusu film ya da sinemayı ilgilendiren düz metindir. Kıymetsizdir, demiyorum. Eleştiri değildir. Ayrıca değerlendirilmelidir. Ayrım yapılmadığı için alakasız kişilere sinema eleştirmeni denebiliyor. Ya da ortaya konan metinlerin eleştiri olup olmadığına kimse bakamıyor.

Sinema eleştirmenlerinin ulusal gazetelerde, televizyonlarında ve etkili internet ortamlarındavarlık göstermesi gerekli. Ancak gazetelerin etkisi kaybetmesi sonrası çok az yayın organında sinema eleştirmenine rastlıyoruz. Maalesef bu kıymetli isimlerin yazıları da sinema yazısı mesabesine dönüşüyor. Zira vizyona giren filmi ya da tartışmalı şahısları değerlendirmesi ve sıkmadan, uzatmadan, mümkün olduğu kadar ‘tık’ alacak şekilde yazması talep ediliyor. Hal böyle olunca sinema eleştirmenlerinin tek hayat alanı internet mecraları oluyor.

İNTERNET ÇIKTI!

Söz konusu internet olunca avantajla dezavantajın kol kola gezdiğini görüyoruz. Zira yer sorunu yaşamadan, özgürce yazabilme imkanı bir zaman sonra herkesin bu hususta yazması ve nitelemelerin kıymetsizce dağıtılması sonucunu doğuruyor. Elbette kimin eleştirmen olduğuna karar veren bir mekanizma yok. Çeşitli network’lerin ya da kliklerin oluşturduğu tekeller de tek karar verici olmamalı.

ELEŞTİRİSİZ HAYAT, OLMAMAKTIR

Eleştiri söz konusu olduğunda karar mekanizmalarının azaldığını ve en önemli karar vericinin zaman olduğunu söylemek gerekiyor. Lakin kalem oynatan, dili dönen herkesin rahatlıkla sinema yazısı ile eleştiriyi ayırt edebileceğini ve neşredilen her şeye eleştiri denilmemesi gerektiğini söyleyebileceğini düşünüyorum.

Sanatın yaşam alanının insanın olduğu ve olmadığı her yer, eleştirinin nefes aldığı noktalarınsa bunların hem uzağında hem de yakınında olduğunu bilmemiz gerekiyor. Eleştiriye gereken kıymet verilmezse sanatın yol alması zorlaşabilir. Sanat ile insan arasındaki bağın güçlenmesi için eleştiri ile insanoğlu arasındaki soğukluğun giderilmesi gerekiyor. Elbette burada eleştirmenlere de görev düşüyor. Sanatın hayattan ve insandan tamamen bağımsız bir alanmış gibi gösterilmemesi gerekiyor. Sağlıklı iletişim, sağlıklı üretimi getirecektir. Tek bir insanın dahi sanat ile bağına vesile olması eleştirmenin de sanat eserinin de işlevini yerine getirmesi anlamına gelir.

#Andre Bazin
#Hugo Munsterberg
#Fransız Yeni Dalga
#Sinema
3 yıl önce
Sinema eleştirisi; varlığı bir dert yokluğu yara
Efendimiz’in (sav) Zekatı-1
Milyonlar milyarlar havada uçuşuyor
Sandık başına giderken…
Operadaki Hayalet’in “kehaneti” gerçekleşirse…
Ayasofya’yı açan adama vefa zamanı