
Gazetede dünkü haber şöyleydi: “Hrant Dink''in ailesi ve avukatları İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı''na dilekçe vererek, cinayetin gerçek boyutlarının araştırılmasını istediler…”
Bu, hemen herkesin arzusu…
Duyarlı ve ilgili kamuoyunda kanaat, Hrant''ın münferit bir cinayete, bir mahalle çetesinin ölümle oyununa kurban gitmediği istikametinde…
Bu kesim cinayetin arka planın ortaya çıkacağına dair ciddi kuşkular da taşıyor. Ortada elbet her siyasi cinayette olduğu gibi işin bir ucunun devlet içi yapılanmalara uzandığı kuşkusu ve bu kuşkudan dolayı soruşturma sürecine yönelik güvensizlik var.
Ancak Hrant''ın kimliği, göz göre göre öldürülmesi bu kuşku ve güvensizliği daha çok besliyor…
Hrant''ın cenazesine, cenazede taşınan pankartlara yönelen, siyasetçilerden “bilim adamları”na değin geniş bir çevreyi kuşatan milliyetçi sorgu ve öfke, söz konusu kuşku ve güvensizliği başka boyutlara tırmandırdı.
Bu boyutu “endişe ve teyakkuz” olarak tanımlamak mümkün…
Nitekim demokrat çevrelerde, kimi üniversitelerde, sivil toplum örgütlerinde son iki ayın değişmeyen tartışma konusu Dink cinayeti…
Şunu söylemek sanırım pek yanlış olmaz:
Dink''in öldürülmesi onun dostu olan birçok insanda, aydında, gazetecide, belki de en çok onun ait olduğu Ermeni cemaatinde “mesafe duygusu”nun kaybolmasına yol açtı.
Aradan bunca zaman geçti, neredeyse iki ay…
Ama hala başta ben olmak üzere birçok insan için Dink cinayetine herhangi bir siyasi cinayete bakar gibi bakmak, onun arkasındaki komplo yumağına çeşitli zihinsel ve politik alıştırmalarla çözecek soğukkanlılığı üretmek mümkün olamıyor…
Şunu biliyorum…
Hrant sadece yüksek sesle konuştuğu için, yüksek sesle konuşan, derdini anlatan, talep eden bir Ermeni olduğu için öldürüldü.
Dahası, bunca ihbara rağmen, olayın Pelitli mahallesinde 1,5 yıldır konuşuluyor olmasına rağmen, Yasin Hayal''in öldürme niyeti defalarca resmi emniyet yazışmaları haline dönmesine rağmen, öldürüldüyse, bu ölümü “mümkün kılan” onun Ermeni olmasıdır…
Şöyle anlatayım derdimi: Bana öyle geliyor ki, örneğin söz konusu olan ben olsaydım, benimle ilgili böyle ihbarlar gelseydi, büyük ihtimalle koruma altına alınmak zorunda kalınırdım, en azından böyle öldürülmezdim, Ali Bayramoğlu olduğum için değil, Türk olduğum için...
İhmal bu boyutlarda olmazdı…
“İyi polisler” tarafından Hrant''ın ölümünün nedeni olduğu iddia edilen bürokratik sistemin yazışma hantallığı en azından cevval bir polis tarafından delinirdi…
İş, her yolcunun kurbana bir bıçak darbesi attığı “Şark Ekspresi Cinayeti”ne benzemezdi…
Hrant Dink''in ölümünün çok kişi üzerinde, en azından bende yarattığı travma, sadece onun ölüme yakışmayan bir insan olmasından, sıcacık bir dostun şaka gibi aramızdan çekip gitmesinden kaynaklanmıyor…
“Şark Ekspresi Cinayeti”ne duyduğum öfkeden ileri geliyor…
Kendimi hem maktul hem fail hissetmemden ileri geliyor…
Bu ruh halini, endişeyi, güvensizliği hafifletecek tek şey, Dink cinayetindeki sis perdesinin kalkması, birinci ve ikinci derece suçluların uzandıkları en derin noktaya kadar ortaya çıkarılmalarıdır…
Beklenti sürüyor…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.