
İktidar kavgaları bitmek bilmiyor. Asker, sivil, basın, iktidar ve diğerleri... Bilek güreşi kültürü alabildiğine yaygın, ilke yerini kuvvette ve faydaya iyice terk etmiş durumda.
Bu ülkede her şey değişebilir.
Ama bu değişmiyor.
Türkiye, aslında üç farklı "tarih" zamanını bir arada yaşayan bir diyar.
İnsanın ruhunu kurtarmaya yönelen "modernlik öncesi düşünce" bu topraklarda hâlâ çok güçlü.
İnsan neslini kurtarma adına ilerleme, yani gelecek fikri üzerine oturan, ilan ettiği seferberliğe, tarih yürüyüşüne herkesin takılmasını zorunlu kılan, en önemlisi geleceği kurmak için bugünü feda etmeyi tabulaştıran "modernite zihniyeti" bu ülkenin ideolojik genlerini oluşturmaya, sorunlarını yönlendirmeye alabildiğine devam ediyor.
Ama bunlar yanında "katıksız zamanı", modernlik sonrasının "ertelenmemiş şimdiki an"ını da yaşıyoruz.
Modern çağın inkâr ettiği kültürlerden değerlere, devletlerden fikirlere "ölümlülüğü" artık kabul ediyor, taşıyor ve sıradanlaştırıyoruz.
Geleceği değil, şu anı talep ediyoruz. Daha da öte; evde, sokakta, televizyonda, fikirde, aşkta "şimdiki zamanın çoğulculuğu"nu tüketiyoruz. Kültürel talepler, kimlikler, inançlar şimdiki zamanın özgürlük ve yaratıcılık arzuları olarak karşımızda.
Keşke yaşadığımız, en azından, bu farklı zamanların çoğulculuğu olsaydı...
Oysa tüm iç içe girmişliklerine rağmen onların kavgasını soluyoruz...
Ekonomik sıkıntılarda sıkça karşılaştığımız yönetim krizlerine, otoriter reflekslerden siyasi şizofreniye kadar hemen her yerde, ülkenin hem kendisi ile hem çağ ile buluşmasını engelleyen bu kavganın ardında ne yatıyor?
Kural ile çıkar, fayda ile değer arasında orta noktayı bulamamak, çıkar ve faydayı ilkeye göre yeniden tanımlayamamak neden?
Kim suçlu?
Her on yılda bir günah çocuğu ilan edilerek bir darbe yiyen ama nedense hiç yenilenmeyen siyasetçi sınıfı mı?
Peki, onların arkasında ne var?
Onları böyle kılan ne?
"Şarklılık" mı? "Ataerkil bir kültür" mü?
Ama neden ataerkiliz biz?
Neden her düzeyde idare ve siyasetten kendi özel alanımızı büyütmeyi anlıyor, bunu yapabilmek için ait olduğumuz toplumsal ve ekonomik çevrenin yaşam alanını kuralsızca, keyfice genişletmeyi şiar ediniyoruz?
Neden bu ülkede birey haklarından, hukuktan sadece mağdurlar söz eder?
Egemenler, burjuvalar şikâyet ede ede neden hep merkezci, devletçi olurlar?
Peki, birey hakkından söz eden mağdurlar, nasıl olur da hep bireysiz bir kamu düzeni söylemini yüceltirler, karşıtları ise farklılaşmayı reddeden insansız bir çağdaşlık söylemi tuttururlar? Farkında mısınız onlar birbirlerine ne kadar benzerler?
Modernlikte bile, bu anlayışın iki temel unsurundan birini, merkezileşmeyi benimseyen; diğerini, bireyi ve farklılaşmayı yok sayan bir ideolojik yırtılmanın çocukları değil miyiz, biz? Soyuttan nefret eden somutçu, reçeteci zihinlerimize egemen olan garip bir köken mitolojisinin, türlü köktenciliklerin temelinde biraz da bu yatmaz mı?
Biz; dünyaya ve kendi varoluşuna meydan okuyan bir çete olmayalım, sakın!
Eğer öyleyse bilin ki; şimdiki zaman ve şimdiki zamanın ruhu bu çeteyi dize getirmek üzeredir. Çete ya hizaya gelip kendi eliyle yeni bir düzen kuracaktır ya da dağılıp gidecektir.
Karar bizde, hepimizde...
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.