|
Yirmibirinci yüzyıla girerken Türkiye"nin önemi (II)

Geçen yazımızda yeni yüzyıla girerken Türkiye''nin önemi ya da Türkiye''yi bekleyen yeni rol veya rollerin neler olabileceği üzerinde durmuştuk. Küreselleşme çeşitli bölgeleri ve oradaki ülkeleri dünyanın çatısına bağlıyor. Dünyanın çatısında ise büyük güçler arasındaki ilişkiler yeralıyor. Dünyanın çatısında olanları izlemek çeşitli bölgelerde neler olabileceğini tahmin etmenin en uygun yolu oluyor.

Bu sebeple büyük güçler arasındaki ilişkileri izlemek için seçtiğimiz kavramsal çerçeve ve küresel mekan Avrasya''nın batı yakası olmuştu. Avrasya''nın batısı çok kabaca Urallar''la Atlantik arasındaki bölgedir. Bu bölgenin belli bir gücün egemenliği altına girmesi bütün jeo-politik dengeleri altüst edeceği gibi dünya barışı için de ciddi bir tehdit oluşturabilir.

Soğuk Savaş döneminde (1945-1990) tehdidin oku Rusya''dan Avrupa''ya doğru idi. Zira savaş sonrası Avrupa çok zayıf, Rusya çok güçlü idi. Özellikle iki taraf arasında Rusya lehine çok büyük bir askeri dengesizlik vardı. Günümüzde ise Avrasya''nın batısının fotoğrafı çok farklıdır. Rusya zayıflamış, Avrupa güçlenmiştir. Acaba bu durum yine gelecekte, tam ters bir istikamette dünya barışını tehdit edebilir mi? Bir başka ifade ile, zayıf Rusya''nın jeo-politik anlamı nedir, dünya barışı ve büyük güçler arası ilişkiler açısından ne ifade eder ve bunlardan çıkabilecek muhtemel sonuçlar bölgemize ve Türkiye''ye nasıl yansır? Geçen yazımızda aradığımız bu sorulara cevap idi. Bunun için de şu soruyu ortaya koymuştuk: Acaba Avrupa''nın doğuya doğru genişlemesi dünya barışını tehdit edebilir mi? Şimdi bu soruyu irdeleyelim ve cevabını arayalım.

Avrupa''nın doğuya doğru genişlemesi...

Soğuk savaş döneminde özellikle bu dönemin ilk onyıllarında Avrupa çok güçsüz, Rusya ise çok güçlü idiler. Buna ek olarak Rusya 2. Dünya Savaşı öncesindeki kendi kabuğuna çekilmiş dış politikasını terketmiş, tam tersine saldırgan ve tehditkar bir görüntü vermeye başlamıştı. 2. Dünya Savaşı''nın bitiminden hemen kısa bir süre sonra Balkanlar''dan Orta Avrupa''ya kadar geniş bir bölge komünist rejime geçmiş böylece Rusya''nın egemenlik alanı Avrupa''nın içlerine doğru uzanmıştı. Böyle bir somut tablo karşısında güçlü Rusya ve zayıf Avrupa''nın dünya barışını nasıl tehdit ettiğini anlatmakta zorluk çekilmez. Ancak bunun tam tersinin, güçlü Avrupa ve zayıf Rusya''nın dünya barışı üzerindeki etkilerini incelemek aynı kolaylıkta olmayacaktır. Bunu yapabilmek için önce Avrupa''nın doğuya doğru genişlemesinin ne anlama geleceğini tanımlamak gerekiyor. Soğuk Savaş Dönemi''nde Rusya''nın Avrupa''ya doğru genişlemesi, Kızılordu''nun tanklarının Avrupa''nın içlerine doğru ilerlemesi anlamına geliyordu. Günümüzde Avrupa''nın böyle bir anlamda Rusya''yı tehdit etmesi sözkonusu değildir. Ancak buna rağmen Avrupa''nın Rusya''dan daha güçlü olması birtakım çok önemli jeo-politik sonuçlar doğurabilir. Şimdi bunlara bir bakalım.

Bugün Avrupa ekonomik açıdan Rusya''dan çok güçlüdür. Avrupa''nın ve Almanya''nın Doğu Avrupa, Kafkaslar, Orta Asya ve hatta Rus Federasyonu''ndaki ekonomik etkinliği artacaktır.

Günümüzün önemli bir özelliğini bu noktada gözönünde tutmakta fayda vardır. Ülkelerin başka ülkelerdeki ve bölgelerdeki ekonomik yatırımları neredeyse dünün askeri hatları üzerinde gerçekleşiyor. Dün askeri ve siyasal egemenlik belli bir ekonomik egemenliği tevlid etmesi için kullanılıyordu; bugün ise, ekonomik egemenliğin askeri ve siyasal bir egemenliğe yolaçması bekleniyor. Gerçi Avrupa''nın Rusya karşısında ekonomik üstünlüğünün tek başına ve tahmin edilebilir bir gelecekte tek başına ciddi bir dengesizliğe yolaçması beklenemez. Ancak bu bağlamda şu iki hususu ve muhtemel gelişmeyi gözardı etmemek icabedecektir. Birincisi, Avrupa''nın Rusya''ya göre sahip olduğu teknolojik üstünlüğünün giderek askeri alana yansımasıdır. Daha da önemlisi Avrupa''nın ya tek bir ülkenin (Almanya) güdümüne girerek veya birlikte hareket edip kendi adına bağımsız ve büyük bir askeri güç oluşturmasıdır. Zaten Batı Avrupa Birliği (BAB) bu amaçla kurulmuştur. Bu yoldaki gelişmeler, Avrupa''nın ekonomik üstünlüğü ile bütünleşince ortaya Avrupa ile Rusya arasında daha ciddi bir dengesizlik çıkabilecektir.

Buna ek olarak önümüzdeki zaman diliminde Avrupa''nın Doğu Avrupa, Balkanlar, Kafkaslar ve Orta Asya''da siyasi nüfuzu, ekonomik nüfuzunun yanısıra (bundan bağımsız olarak ama birlikte sonuçlar verecek şekilde) artabilir. Kısacası, Avrupa''nın Rusya karşısındaki ekonomik üstünlüğü teknolojik üstünlüğünün de yansıdığı büyük bir bağımsız askeri güç ve Avrasya''nın daha doğusunda yeralan ülkelerde elde edeceği siyasal nüfuz 21. yüzyılda dünyanın jeo-politik dengelerini değiştirir ve iki açıdan dünya barışını tehdit edebilir.

Avrupa''nın doğuya doğru genişlemesi ve dünya barışı...

Rusya''ya göre ekonomik ve teknolojik üstünlüğü haiz ve yine kendi adına bağımsız ve güçlü bir askeri güce sahib olarak askeri alanda da Rusya''ya karşı mukayeseli bir üstünlük sağlayabilen; Balkanlar, Doğu Avrupa, Kafkasya ve Orta Asya''daki ülkelerde Avrupa''nın dış politika tercihleriyle uyumlu çalışabilecek iktidarlar kurdurabilen (siyasal egemenlik) bir Avrupa Avrasya''nın batı yakasındaki dengeyi bozmuş olacaktır. Bozulan bu denge ise dünya barışını iki yönden tehdit edecektir. Birincisi, Avrasya''nın ortalarına doğru yayılan Avrupa gücü, Avrupa''yı dünyanın bir numaralı süper gücü, yeni hegemonu, yeni dünyanın tek düzenleyicisi konumuna kadar yükseltebilir. Böyle bir süreç bir barış ortamında gelişebileceği gibi çeşitli nedenlerle çok ciddi ve sıcak ihtilaflarla da yürüyebilir.

İkinci sebep daha somut ve daha kolay anlaşılabilir bir sebeptir. Avrupa adına gerçekleşecek böyle bir durum Amerika''yı harekete geçirecektir (geçirmiştir de). Amerika Avrupa''nın Rusya''nın batısındaki dengeyi kendi lehine bozmaması için önce bu dengeyi yeniden sağlamaya yönelik yeni jeo-politik ittifaklar arayabileceği gibi yine bugünkü mevcut dengeyi korumaya yönelik bölgesel mekanizmalar ve araçlar da geliştirmek isteyecektir. Bütün bunlar belli bir düzeyde çatışma içerse de genel anlamda sıcak çatışmalara dönüşmeyecek, barışçıl nitelikte olacaklardır. Gerçi bu bağlamda sıcak çatışmalar da içeren başka senaryolar da düşünmek de mümkündür. Ancak en azından bugünkü aşamada çok gerekli değildir.

Amerika''nın Batı Avrasya''daki dengenin daha fazla Avrupa''nın lehine ve Rusya''nın aleyhine dönmemesi için yapmak isteyecekleri iki ana grupta toplanabilir. Yapacağı ilk iş Avrasya''nın batısındaki dengenin sağlanabilmesi için bu bölgede kendisine jeo-politik bir müttefik bulmaktır. Bu müttefik Amerika için Rusya''dır. Amerika sahip olduğu güçün bir kısmını onu Avrupa karşısında büsbütün zayıflatmamak için Rusya''ya aktaracaktır.

Amerika''nın diğer grupta yapacakları bölgesel nitelikte olacaktır. Bu yolda başvuracağı önemli iki tedbirden bir tanesi NATO''ya üstlendirilecek yeni işlev, diğeri ise Avrupa''yla Rusya arasındaki geniş bölgeleri sayabileceğimiz yerlerdeki ülkelerin ve yine Orta Asya ve Ortadoğu''daki ülkelerin kendi aralarında yeni gruplaşmalara ve ittifaklara yönlendirilmeleri olacaktır. Bu yönlendirmenin temel amacı bu bölgelere Avrupa''nın siyasi nüfuzunun sızmasını engellemek, bir başka ifade ile Avrupa''nın tercihleriyle uyumlu dış politikalar gütmesinin önünü kesmektir.

NATO''nun yeni işlevi ve yeni gruplaşmalar...

NATO Rus tehdidine karşı kurulmuştur. Şimdi bu tehdit yoktur. Buna rağmen NATO varlığını ve gücünü koruyor. Gerçi Brezezinski ve benzerleri Rusya''nın hâlâ bir tehdit olabileceğini ileri sürüyorlar ve Avrupa''nın sınırlarını Rusya Federasyonu''na kadar genişletmesi gerektiğini ifade ediyorlar. Bir yerde AB ile NATO''nun birlikte genişlemesini de savunmuş oluyorlar. Önemli olan da AB ile NATO''nun genişlemesinin tam olarak örtüşmesidir. Bunun için ortaya konulan gerekçeler ise bir yanılma ve örtüden ibarettir.

NATO''nun Amerika açısından amaçlarından bir tanesi kendi askeri gücünü hem Avrupa''da bulundurmak hem de bir taraftan böyle bir güç, diğer taraftan NATO gibi bir organizasyon sayesinde Avrupa olaylarının içinde bulunmak. NATO''nun bu işlevi devam etmektedir. Diğer taraftan NATO''nun Avrupa''yı Rusya''ya karşı korumak olan işlevi ise bitmiştir. Şimdi NATO''ya alınan yeni ülkeler AB''ye alınacak yeni ülkelerle örtüşüyorlar. Bu sayede NATO Avrupa''nın (AB) doğuya doğru genişlemesini kontrol altında tutmaktadır. Daha da önemlisi NATO''nun mevcudiyeti Batı Avrupa Birliği''nin gelişmesinin önünü kesmektedir. NATO''nun yeni işlevi budur. Ancak NATO''nun bu yeni işlevi sözkonusu dengenin kurulmasında tek başına yeterli olmayacaktır.

AB''ye katılacak yeni ülkeler güdecekleri dış politikalarda Avrupa''nın tercihleriyle bütünleşecek olurlarsa Avrupa''nın siyasal nüfuzu daha geniş bir alana yayılmış olacaktır. Halbuki dengenin kurulması için bazı ülkeler AB''ye girseler bile güdecekleri dış politika Avrupa''ya endeskli olmamalıdır. Yunanistan bunun örneğidir. Bu ülke üzerinde çok ciddi bir Amerika ve Avrupa mücadelesi vardır. Yine aynı bağlamda bazı ülkeler ise AB''de yer almayacaklardır. Bunun örneği de Türkiye''dir. Bazı ülkelerin ise yakın bir gelecekte ne AB''ye ne NATO''ya girebilmesi muhtemel değildir. Bunun örneği de Ukrayna''dır.

Sözün kısası Balkanlar, Macaristan, Polonya gibi ülkeler AB''ye girseler bile Avrupa''nın dışındaki bir kaderi paylaşacaklardır. Bu ülkeler arasında açık veya örtülü bir kümeleşme ve yakınlaşma gerçekleşecektir. Balkanlar ve Doğu Avrupa''daki bu gelişmelere paralel bazı gelişmelerin Kafkaslar, Orta Asya ve Ortadoğu''da da gerçekleşmesi ve bunların zaman içerisinde görünür veya görünmez, resmi veya gayrı resmi şekilde aralarında ilintilenmesi gerçekleşecektir. Avrupa ise kendi içinde tam bir birlik oluşturduğu ölçüde bu gelişmelere ve tecrite karşı çıkmak isteyecek ve bunu zorlayacaktır.

Avrasya''nın batı yakasında Avrupa ile Rusya arasında kurulacak jeo-politik dengede Amerika''nın istekleri ve buna karşı Avrupa''nın ortaya koyacağı politikalar ve muhtemel bölgesel gelişmeler açısından acaba Türkiye''yi ne gibi bir rol veya roller bekliyor? Bu sorunun cevabını gelecek yazımıza bırakıyoruz.

NOT: Gelecek yazımızda S-300''lerden GKRY''nin AB''ye girmesine, Türkiye-AB ilişkilerine, Azerbaycan''da yeni bir üs tartışmalarından, Türkiye Ukrayna ve Gürcistan ilişkilerine, Türkmenistan-Türkiye trans Hazar doğalgaz boru hattına ve Irak''ın geleceğine kadar pekçok olaya ve konuya ilk iki yazıdaki değerlendirmeler ışığı altında yaklaşıp tutarlı izahlar ve tutması çok muhtemel tahminler ortaya koyacağız.

25 yıl önce
Yirmibirinci yüzyıla girerken Türkiye"nin önemi (II)
X’e kısıtlama an meselesi
Musevî bir yasadan Kızıl Düve miti üretmek
Sosyal çürüme yazıları 2: Her türden bağımlılıklar cumhuriyeti
Bir bu eksikti...
IBAN veren esnafın katli vacip mi?