|
Yirmibirinci Yüzyıla girerken Türkiye"nin önemi (IV)

Geçen yazımızda Amerika ile Avrupa arasındaki rekabetin içinde Türkiye''nin de yeraldığı pek çok ülkeyi ve bölgeleri etkileyeceğini söylemiştik. Aralarındaki rekabet çerçevesinde Amerika ve Avrupa için iki ayrı Türkiye vizyonu ortaya çıkmaktaydı. Bunları irdelemeden önce Amerika''nın gücünün Irak''ta sınandığını ve bu sınavın sonucunun yine yukarıda sözkonusu edilen ülkeler için çok önemli sonuçlar doğuracağını ifade etmiştik. Bunun yanısıra Irak''ın geleceği Türkiye ile Amerika arasındaki ilişkilerin müphem, muğlak ve meseleli alanını oluşturuyordu.

Amerika ve Irak..

Saddam boş bırakılınca etrafa saldırıyor. Ortadoğu''daki barışı bozuyor. Böylece tek veya en güçlü süper güç konumunda olan Amerika''yı bölgedeki barışı koruyabilmek için girişimlerde bulunmak mecburiyetinde bırakıyor. Şu ana kadar Amerika çeşitli askeri tedbirlerle Saddam''ı Irak''ın içine hatta bunun da ötesinde 36. ve 34. paraleller arasına hapsetti.

Ancak bu durum süresiz bir biçimde devam edemez. İşte bu noktada Amerika "Saddam sonrası nasıl bir Irak" sorusunun cevabını ortaya koyamıyor. Koyamıyor çünkü elinde Irak''ı değiştirebilecek herhangi bir araç bulunmuyor.

Saddam kendisi için her türlü muhalefeti ve alternatifi acımasızca ortadan kaldırdı. Tutuştuğu savaşlarla da kamuoyunu ve toplumu kendine kilitledi. Bu tablo karşısında Amerika''nın eli kolu bağlı kalıyor.

Saddam''ın arkasında etkin bir dış destek bulunmuyor. Avrupa Irak''ta Amerika''yı başarısız kılmaya çalışmıyor. Sadece başarısız olmasını bekliyor. Eksenin bir ucunda Saddam, diğer ucunda Amerika var. Her gücün doğal bir sınırı, kırılgan bir noktası vardır. Bugün gözüken odur ki Amerika Saddam karşısında zorlanmaktadır. Bu konuyla yakından ilgilenen okuyucularımız Saddam Amerika savaşının çok ilginç bir yorumunu Immanuel Wallerstein''in 1998''de Metis Yayınları''ndan çıkan Liberalizm''den Sonra isimli kitabı (sf. 29 vd.) okuyabilirler.

Amerika''nın Irak''ı bombalamaya devam etmesinin ciddi bir anlamı bulunuyor. Amerika "Bir şeyler yapıyor gözükmek hiç bir şey yapmamaktan iyidir" düşüncesiyle Irak''ı bombalıyor. Irak''a atılan her bomba ise bütün Irak''ı biraz daha Saddam''a kilitliyor. Bu bombardımanlar Amerika''yla Irak arasında "açıklanmamış bir savaş"ın varlığını açıkça ortaya koyuyor. İşte tam burada gündeme bir Kürt Devleti projesi geliyor.

Irak''ta bir Kürt Devleti..

Irak''ın kuzeyinde Kürtler, güneyinde ise Şii Araplar var. Bağdat rejimi bunları dışlamıştır. "Acaba Amerika bunları kullanarak Saddam''ı zayıflatabilir mi?" sorusu akla geliyor. Irak''ın kuzeyinde kurulacak bir Kürt Devleti Irak''ı bölmüş olsa bile Saddam''ın ciddi bir güç kaybına neden olmayacak. Irak''ın güneyinde Irak''ın Şii Araplar lehine güç kaybetmesi ise İran için büyük bir avantaj olacaktır. Böyle bir durumu ise Amerika istemeyecektir.

Irak''ta kurdurulacak bir Kürt Devleti''nin Amerika''nın Saddam''ı düşürmesi için bir araç olamayacağını yukarıda ifade ettik. Saddam sonrası Irak''ın federal bir nitelik kazanmasının ise ciddi bir anlamı yoktur. Zira Amerika için önemli olan Irak''ın Saddam sonrasında ne olacağı değil, tam tersine Saddam''ın Irak''ın başından nasıl gideceğidir. Kaldı ki Türkiye de, İran da ve Suriye de Irak''ın kuzeyinde bir Kürt Devletinin kurulmasına karşıdırlar. Ayrıca bütün Arab kamuoyu Saddam''ın gitmesinden memnun kalabilecek olsa dahi Irak''ın bölünmesine şiddetle karşı çıkacaktır.

Bu bağlamda şöyle bir soru da akla gelebilir: Acaba Irak''ın geleceğinde bağımsız bir Kürt Devleti kurdurulması projesi olabilir mi? Bunu bilmek çok zordur. Ancak Saddam Irak''ın başında kaldığı sürece Amerika''nın Saddam''ın işbaşından götürülmesinin dışında ve bundan bağımsız ne Irak ne de bu bölgeyle ilgili bir projesi gündemde yeralmayacaktır.

Ancak ne olursa olsun Türkiye Kuzey Irak''ta bir Kürt Devleti kurulmasını istememektedir ve hiçbir zaman Amerika''nın böyle bir niyetinin olup olmadığı konusunda emin olmayacaktır. Saddam işbaşında kaldığı sürece Türkiye''nin Kürt Devleti ile ilgili endişeleri yatışabilir. Ama böyle bir durum Amerika''nın bu bölgede etkinliğinin azalmasına yolaçacaktır. Amerika''nın Ortadoğu''da güç kaybı burada otomatikman Avrupa''nın güç kazanması anlamına gelecektir. Avrupa ise güçlü değil zayıf bir Türkiye''den yanadır.

Avrupa''nın Ortadoğu''da güç kazanması buradaki Türkiye''ye dost olmayan unsurların da güç kazanması anlamına gelecektir.

Amerika ve Avrupa''ya göre Türkiye..

Daha önceki yazımızda etraflıca anlattığımız gibi Avrupa''nın doğuya doğru genişlemesini sınırlamak ve Avrupa''nın artan gücünü dengelemek için Amerika''nın Türkiye''ye çok büyük ihtiyacı vardır. Zira bu dengelemenin gerçekleşebilmesi için Balkanlar, Orta ve Doğu Avrupa''daki ülkelerle Gürcistan ve Azerbaycan''ın Avrupa''nın siyasal nüfuzunun dışında kalmaları gerekmektedir. Buna bir yerde Yunanistan da dahildir.

Bütün bunların gerçekleşmesi ise Türkiye''nin bizatihi kendisinin Avrupa''nın nüfuz alanı dışında kalmasını gerektirmektedir. Bunun içindeki Türkiye''nin AB''nin ve BAB''ın dışında kalması hiç te tesadüfi değildir.

Avrupa ise güçlü değil minimal bir Türkiye''den yana olacaktır. Avrupa için Türkiye bölgede kısmen de olsa bağımsız hareket edebilen Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu''da etkinliği artan bir ülke olmamalıdır. Türkiye''nin bu bölgelerde etkinlik göstermemesi Amerika''yla stratejik bir ittifak içinde olmaması bile Avrupa''nın Türkiye''ye bakış açısını değiştirmeyecektir. Avrupa''nın aradığı minimal Türkiye kendi kültür ve ideallerinden tamamen vazgeçmiş, hiç bir ulusal iddiası olmayan, tek hedefi Avrupa''nın bir parçası haline gelmek olmuş bir Türkiye''dir.

Muhtemeldir ki Türkiye bunları düşünerek son yıllarda Avrupa''dan giderek uzaklaşmış, Amerika ile köklü bir kader birliği içine girmiştir. Ancak bu durum kendi bünyesinde çok ciddi riskler taşımaktadır. Türkiye''de herkes -hem de çok haklı olarak- kendi ülkesi için Amerika ve Avrupa''nın dışında bir kader olup olmadığını sorgulayacak ve bunu bulmaya çalışacaktır.

Kendi dış politikasını tanımlayabilen bir Türkiye..

Türkiye elbette ki kendisi için Amerika veya Avrupa''nın biçtiği rol veya önemin dışında kendisi için bir dış politika belirleyebilir. Bizim altını çizmek istediğimiz böyle bir arayışın hangi dış şartlarla karşı karşıya olduğunu ortaya koymaktır. Amerika-Avrupa rekabeti bizim değiştiremeyeceğimiz bir olaydır ve bu rekabet Türkiye''yle ilgili farklı tasavvurları ve talepleri dolayısıyla bizi etkilemektedir. Sözkonusu rekabeti ortadan kaldıramayacağımıza göre kendi bağımsız dış politikalarımızı bu rekabetin varlığı içerisinde sürdüreceğiz demektir. Böyle bir bağımsız politika arayışında Türkiye''nin gözönünde bulundurması gerekecek hususları şöylece özetleyebiliriz:

Türkiye Rusya ile olan ilişkilerini Amerika-Avrupa rekabeti dışında ve etkili bir şekilde canlı tutmalıdır. Yakın bir gelecekte Rusya''nın Türkiye''nin en büyük ekonomik ortaklarından birisi olması kuvvetle muhtemeldir. Kaldı ki Türkiye Kafkaslar ve Ortaasya''daki girişimlerini Rusya''ya rağmen yürütmemeli, bilakis buradaki mevcudiyetini Rusya tarafından istenilir kılmalıdır.

Avrupa''nın nüfuzunun doğuya doğru genişlemesi, Rusya''nın Avrupa karşısında giderek zayıflaması Türkiye''nin lehine bir durum değildir. Bunun içindir ki Amerika''nın Avrupa''yı dengeleme girişimleri Türkiye''nin aleyhine olmayacaktır. Buna mukabil bu bağlamda Amerika''nın Türkiye''den bütün taleplerini olumlu karşılamak da mümkün değildir. Bunun anlamı şudur: Türkiye Amerika ile stratejik bir işbirliği sürdürecekse bile Avrupa ile olan ilişkilerini mümkün olduğu kadar canlı tutmaya çalışmalı ve Amerika''ya karşı Avrupa kartını tamamen elinden bırakmayacak politikalar üretmelidir.

Türkiye Avrupa ile olan ilişkilerinde selektif (seçici) davranmalıdır. Türkiye''nin Güney Avrupa ülkeleriyle yani İspanya, Fransa ve İtalya ile ilişkilerini olabildiğince geliştirmesinde çok büyük fayda vardır. Türkiye bu ülkelerle Orta Asya''da önemli ekonomik projelerde işbirliği imkanlarını aramalıdır. Aynı zamanda Türkiye bu ülkeleri Ortaasya-Moskova-Berlin arasındaki mal ve hizmet trafiğinin belli bir bölümünün Türkiye üzerinden Akdeniz''e inmesinin faydalarına ikna etmelidir.

Türkiye''nin mutlaka dikkat etmesi gereken çok önemli bir diğer husus ise Amerika ile işbirliği uğruna Ortadoğu''da İsrail''i esas alan bir dışpolitika gütmesidir. Türkiye''nin kendisini Ortadoğu''da Amerika''nın bir aracı olarak göstermek isteyeceklerin önünü kesmesi gerekecektir. Türkiye İsrail ve Ortadoğu''daki Amerikan yanlısı diğer ülke yönetimleriyle işbirliği yaparken bu bölgedeki halkları ve Arab kamuoyunu asla gözden uzak tutmamalıdır. Türkiye kendi çıkarları için doğaldır ki, İsrail''le de, başka Ortadoğu ülkeleriyle de işbirliği yapabilir. Ancak böyle bir işbirliğinin Ortadoğu şartlarında kırılgan bir yapısı olduğunu hiç bir zaman gözden uzak tutmamalıdır. Bir başka ifade ile Türkiye derin Ortadoğu''nun varlığını hissetmeli, onunla zıtlaşmamalı ve bilakis ona olan nispetini korumalıdır. Türkiye''nin dış politikası konusunda ilave edilecek pek çok husus vardır. Bunlar ayrı bir yazının ya da yazı dizisinin konuları olacaktır. Şimdilik dış politikaya ara vereceğiz. Zira önümüzdeki günlerde seçimler olsa da, ertelense de iç politika çok ısınacağa benzemektedir.


25 yıl önce
Yirmibirinci Yüzyıla girerken Türkiye"nin önemi (IV)
Torba kadro atamalarında yaşanan mağduriyete son verilmelidir
Amerika’nın mesajı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’