|
İmam-ı Buhari ve edepsiz edebiyatçı

Bilindiği üzere İslam’ın iki ana direğinden biri, Kur’an-ı Kerim diğeri de hadis-i şeriflerdir. Kelamullah’a yüzlerce, binlerce tefsir yazıldığı gibi, hadislere de aynı ilgi gösterildi ve muazzam bir hadis külliyatı ortaya konuldu. “Kütüb-i Sitte” denilen altı hadis kitabında öncelik “Buhari” ve “Müslim”e verildi. Bütün İslam âleminde olduğu gibi, bizde de bu iki hadis külliyatı büyük rağbet gördü.

Bu girizgâhtan sonra İmam-ı Buhari ve eseri üzerinde biraz durmak istiyorum. Benim de Tokat İmam-Hatip Okulu’ndan hocam olan ve hadis dersimize gelen merhum Prof. Dr. Mücteba Uğur, ihtisas alanı olan bu konuda bir de kitap neşretti. Türkiye Diyanet vakfı Yayınları arasında çıkan “İmam Buhari” isimli bu eserde Sahih-i Buhari’nin Türk kültüründeki önemine de yer veriliyor. Buna göre, Sahih’in en ciddi bir şekilde basılmasına bir Türk hükümdarı önayak oldu. Keza böyle mühim bir hadis kitabının en güzel ve ilmi bakımdan güvenilir baskısını yapmak da yine Türk milletine nasip oldu. Her Müslümanın kütüphanesinde Kur’an-ı Kerim ve tefsirlerinin yanı sıra muhakkak bir de Sahih-i Buhari denilen bu âbidevi hadis mecmuası bulunmaktadır.

İşte bundan dolayıdır ki, Osmanlı medreselerinin arasında sadece hadis eğitimi veren “Darülhadis”lere de rastlıyoruz. Bunların yanı sıra sırf hadis okutmak için vakıf kuranların da olduğu biliniyor. Böyle bir himmetin ve hizmetin sonunda “Buharihanlık” görevi ortaya çıkıyor ve âdeta bir meslek haline geliyor. Buharihan adıyla anılan ve herhangi bir yerde sahih okutan âlimler toplumda büyük bir alaka görüyorlar. Yine tarihlerin kaydına göre Türkler arasında Buhari Hafızları da yetişiyor. Sahih’i baştan sona ezberleyen Buhari hafızlarının sayısı gittikçe artıyor. Bunlar, adı geçen hadis külliyatının nesilden nesile sağlam bir şekilde intikal etmesinde -tabii ki- büyük bir rol oynuyorlar.

Mücteba hocamızın verdiği bilgiye göre kıtlık, deprem, savaş, salgın hastalık gibi zor zamanlarda Sahih-i Buhari hatimleri okutmak Türkler arasında bir bakıma âdet haline geliyor. Bu, son devirde de böyle oldu. İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Balıkesir Milletvekili olarak görev yapan İslam bilgini merhum Hasan Basri Çantay’ın anlattığına göre, 23 Nisan 1920’de Meclis açılmadan önce Mustafa Kemal’in emriyle Hacı Bayram Camii’yle Zincirli Cami’de Kur’an-ı Kerim hatimlerinin hemen ardından Sahih-i Buhari hatimleri de okunuyor.

Cemal Kutay’ın “Kurtuluşun ve Cumhuriyetin Manevi Mimarları” isimli eserinde kaydedildiği üzere, yine Mustafa Kemal yayınladığı bir beyanname ile bütün Anadolu camilerinde bir hafta boyunca Sahih okunmasını emrediyor. Aynı uygulama Sakarya Meydan Muharebesi’nden önce de gündeme geliyor. Yine Mustafa Kemal’in direktifiyle, Libyalı Şeyh Ahmed Sünusi tarafından Sahih hatmi okunuyor. Bu da gösteriyor ki Anadolu’daki ölüm kalım savaşı, daha sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışı Kur’an-ı Kerim ve Sahih-i Buhari hatimleriyle başlatıldı. Hem de Başkumandanın emriyle..

Diğer büyük İslam âlimleriyle birlikte Tirmizi, Nesei ve Buhari gibi hadis ulemasının İslam’a ne büyük bir hizmette bulunduklarını anlamak için uzun uzun araştırma yapmaya gerek yok. Maksadın hasıl olması için sadece Bursalı Mehmed Tahir merhumun “Türklerin Ulûm ve Fünuna Hizmetleri” isimli önemli eserini okumak yeter.

Esefle ifade edelim ki, dün böyle büyük ilgi gören İmam-ı Buhari ve Sahih’i sözde bir takım ilahiyatçılar tarafından saygısızca, edepsizce eleştiri oklarının hedefi haline getiriliyor. Bunlar o büyük İmam’a yalan isnat etmekten bile çekinmiyorlar. Kastamonulu Mehmet Feyzi Efendi gibi büyük bir İslam âlimi de böyle nâbeca sözlerden, ulu orta konuşmalardan duyduğu rahatsızlığı bakınız nasıl dile getiriyor:

“Âhir zamanda kendini bilmez bir grup, koltuklara yaslanıp, bacak bacak üzerine atıp, sigara tüttürerek lâubali bir şekilde, ‘sen hadisi bırak, bu mes’ele Kur’an’da var mı?’ ona bak diyecekler!.. Altı hadisi senedatıyla, ravileriyle bilmeyenler 600.000 hadis-i şerifi en emin ellerden alıp, sened ve ravilerini didik inceledikten sonra beyan eden, toplayan zata karşı söz söyleme cesaretini gösteren nasipsizlere ne demeli?!..” En hafif ifadesiyle “Edep yâhû!” demeli. “Edep” deyince aklıma geldi.

Hadislere ve muhaddislere sataşanların sadece bir kısım sözde ilahiyatçılardan ibaret olduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Maalesef bu tiplere edebiyat tarihçileri arasında da rastlıyoruz. İsmail Habip Sevük’ün “Avrupa Edebiyatı ve Biz” isimli kitabında yer verdiği şu cümleler, edepsizlikte ne kadar ileri gittiğini ayan beyan gösteriyor:

“İslam dinini karıştırmakta asıl mühim rolü ‘Hadisçiler’ oynadı. O kadar çok hadis meydana atıldı ki, Abbasiler zamanında bunların yekünü altı yüz bini buluyordu. Bu hadisler hep Medine devrinde rivayet edildiğine göre on yılda yevmiye iki yüz hadis tutar. Yani Muhammed durmadan çene çalmış! (Hâşâ, sümme hâşâ!)

Buhari bu altı yüz binden ancak 7275’ini doğru bularak kitabına aldı. Halbuki bunlar da geniş mikyasta İbn-i Abbas’la Ebû Hureyre’den menkuldür. Onlar ki, iki hadis fabrikasıydı ve onlar ki, hadis yalancılığının eli bayraklı iki kahramanıdır. Birincisi Yahudi hurafelerini, ikincisi de Hıristiyan masallarını hadis adı altında İslamlığa dolduran iki gürbüz kaynak!”

Cehaletin ve edep yoksunluğunun bu kadarına pes doğrusu!

#İslam
#İmam-ı Buhari
#Hadis
#Edebiyat
3 yıl önce
İmam-ı Buhari ve edepsiz edebiyatçı
Kara dinlilerle milletin savaşı
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?