|
Sahtekârları tarikat diye gösteren laikçi muhayyile

Vulgarlaisizm, bu ülkenin en barbar ideolojisi. Çünkü kendisini hakikat görüyor, egemenlik kibriyle bakıyor ve modern olmanın havasıyla üstün sanıyor. Toplumuna, tarihine ve coğrafyasına yabancılaşan bir self-bilinci temsil ediyor. Bu topluma, kötü bir modernlik kopyacılığıyla bakıyor. O nedenle bilgili ama cahil, bilimsel sanıyor kendisini ama dogmatik. Her şeyi kopya ettiği kaba modernliği, vulgarlaisizmin (kaba laikçilik) üzerinden okuyor. Din karşıtı, toplum karşıtı ve tarih karşıtı bir zihin haline geliyor. Mesela bu toplumun, bu tarihin ve bu dinin 1923 yılında doğduğunu sanıyor. Gerisine karşı. Mustafa Kemal’i fetişist ve dogmatik bir varlığa çeviriyorlar. Bilim bilim diye bağırıp çağırmalarına rağmen self-kritikleri yok, çoğul bakışları yok, empati kurmaları yok. Tekçi, dogmatik ve kesin inançlılar. Bilim bunun kılıfı. O nedenle en fundamentalist insanlar bu kesimden çıkıyor. Bilgi ve modern görünümlü olmalarına rağmen bilgili cahiller, modern ilkeller. Bu vulgarlaisist bilinç, en son yine tarikat kılıflı sahtekar bir adamın yaptığı sapkınlıklar üzerinden kendisini dışa vurdu.

Tarikat kelimesi laikçilerin ruh dünyasında bir stigmadır, lekedir. Ötekiliğin bütün berbat anlamlarını bu kelimeye yüklüyorlar. FETÖ’ye bile tarikat diyorlar. Emniyetten aldıkları beş sahtekâr dosyaya “şehvetiye tarikatı” adını verdiler. İçeriğini bilimsel bir analizle okuduğunuzda, hiç birisi tarikat değil. Ne silsileleri var, ne de icazetleri. Hepsi de sahtekâr. Önemi yok bunların! Nasıl olsa bu laikçilerin tam da aradıkları şey bu. Çünkü bu sahtekârlar, alt bilinçlerindeki “uçkuruna düşkün şeyh” imgesiyle bütünleşiyorlar. Bu imgeye bayılıyorlar. Bu imgeye uygun düşen kişileri bulmak altın bulmaktan daha değerlidir onlar için. Bulmayınca da icat ediyorlar. 28 Şubat günlerinde Kalkancı’yı böyle icat ettiler. Uçkuruna düşkün şeyh imgesini icat etmek için kadın bile tuttular. Fadime Şahin budur. Fadime Şahin, Müslüm Gündüz’ün “uçkuruna düşkün şeyh” imgesinin somut örneği olması ve kamuoyunu yönlendirmek için servis edilen bir kadındır. Gırgır dergisi yıllarca bu imgeyi servis etti. Tek parti döneminin meşhur Ay Dede dergisinde bu karikatürlerden geçilmiyor. 1926 yılında siparişle Reşat Nuri Güntekin’e yazdırılan Yeşil Gece romanında bu imge üretilir. Bütün vulgarlaisist Türkiye tarihi, adeta bu dini imgeyle birleşir. Bu anlatıya dayanır.

Biz coğrafyasıyla, tarihiyle ve inancıyla barışık olan Müslümanların önüne sahtekâr adamları koyup tarikat ve tasavvuf üzerinden hesaba çekiyorlar. Kafalarındaki lekeye (stigma) göre bizim de tarikatlara ve sufiliğe bakmamızı istiyorlar. Cinsel sapkınlığın odağı dergâhlar ve tarikatlarmış gibi algı üretip bizden hesap soruyorlar. Coğrafyalarına, tarihlerine ve inançlarına yabancılaşan bu zihin, asırları içinde tutan onlarca tarikatı, geleneği, dergâhı bir ideolojiyle çiziyor. Bizim de onların çarpık zihinlerine ve yabancılaşan bilinçlerine katılmamızı bekliyorlar. Biz ne vulgarlaisistiz ne de bilincine yabancılaşmış kopyacı modernleriz.

Biz tarikat ve tasavvufa sapkın, sahtekâr ve hilekâr adamlar üzerinden bakmayız. Biz tarikat ve tasavvufa Ahmet Yesevi, Bahaattin Nakşibend, Abdülkadir Geylani, Mevlana Halidi Bağdadi, Mevlana Rumi, Yunus Emre, Niyazi Mısri, İbrahim Gülşeni, Akşemsettin, Hacı Bayram Veli ve Hacı Bektaş Veli üzerinden bakarız. Onların mirasıyla hemhal oluruz. Onların aydınlığıyla kalplerimiz aydınlanır. Onların modern çağa yansıyan ruhlarıyla serinlenir ve sükut buluruz. Milli Mücadeleye ruh veren Özbekler Tekkesi, Hatuniye Tekkesi ve Tacettin Dergâhı ile sufiliğe bakarız. Milli Mücadelenin içinden geçtiği, İstiklal Marşının içinde yazıldığı dergâhlardır bizim baktığımız. Zihnimiz bu dergâhlara akar. Zihnimiz Sami Ramazanoğlu, Mehmet Zahid Kotku, Emin Acar Efendi, Harputlu Sadi Baba gibi insanlara yönelir. Onların muhabbetine, onların hayatlarını hizmet ve imana adayan ruhlarına, onların bilge ve irfan nefeslerine koşarız.

Bir medeniyeti, bir kültürü, bir davayı bir sahtekarlar güruhuna indirgeyerek İslam’ı cinsel sapıklıkla özdeşleştirme peşinde olan düşünce ve çevrelere ancak acınır. Çünkü kendi varlığına yabancılaşan bilinç, asla huzur bulamaz. Cebelleşme, çatışma, iftira, yalan ve huzursuzluk içinde dolanıp durur. Vulgarlaisizm budur. Bilinciniz ne ise yöneldiğiniz ve gördüğünüz de odur.

#Cemaat
#Tarikat
#​Vulgarlaisizm
4 yıl önce
Sahtekârları tarikat diye gösteren laikçi muhayyile
Ne olacak bu anne babaların hali?
Seçim sonrası ekonomide manzara nasıl?
Amerikan siyasetinin İsrail ‘trajedisi’
Jeopolitik sürpriz: ABD, Rusya ve İsrail nasıl anlaştı?
Nazlı seçmen günlerinde siyaset