Meral Akşener’in gördüğü boşluk mu çatlak mı?

04:0026/08/2017, Cumartesi
G: 17/09/2019, Salı
Faruk Aksoy

Anladığım kadarıyla, Meral Akşener, AK Parti ve MHP arasında, bazen AK Parti’den yana, bazen MHP’den yana ağır basacak bir parti kuracak.CHP’ye olan yakınlığını da “Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlıyız” mesafesinde tutacak.Bu hareketin başarılı olup olamayacağını söyleyeceğim ama önce siyasi partilerin hikayelerini kısaca anlatmaya çalışayım.Mesela AK Parti…AK Parti, kuruluş sürecinde her eğilime yer veren, açılımın ve şeffaflığın önemine dikkat çeken, özgürlükleri savunan muhafazakar/liberal/demokrat

Anladığım kadarıyla, Meral Akşener, AK Parti ve MHP arasında, bazen AK Parti’den yana, bazen MHP’den yana ağır basacak bir parti kuracak.

CHP’ye olan yakınlığını da “Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlıyız” mesafesinde tutacak.


Bu hareketin başarılı olup olamayacağını söyleyeceğim ama önce siyasi partilerin hikayelerini kısaca anlatmaya çalışayım.

Mesela AK Parti…

AK Parti, kuruluş sürecinde her eğilime yer veren, açılımın ve şeffaflığın önemine dikkat çeken, özgürlükleri savunan muhafazakar/liberal/demokrat bir partiydi.

Muhafazakardı, çünkü 28 Şubat’ın tokadını yemişti.

Liberaldi, çünkü yarı kapalı devletçi ekonomik modelin fukaralığını görmüştü.

Demokrattı, çünkü ülkede 16 yıldır iç çatışma vardı ve Kürt seçmenin oyu barajı aşamayan partilere, yani dağlara taşlara gidiyordu.

AK Parti, uzun süre bu iddialarını devam ettirdi fakat iktidarda geçirilen 15 yılın ardından anlaşıldı ki, bu kavramların çoğu “ulus devlet” yapısıyla, Türk devletinin kuruluş felsefesiyle çelişen şeylerdi.

İslamcılık/muhafazakarlık gibi kavramlar epey aşındırıldı, Bosna/Kudüs hattında gidip gelen romantizm, iktidarı farklı sebeplerle, farklı kararlar almaya, farklı antlaşmalar imzalamaya zorladı.

Dünyayı kontrol eden sistem “spekülasyon kartını” oynayınca mecburen liberal ekonomiden devletçi ekonomiye “kontrollü geçiş” yapıldı, döviz yerine Türk Lirası öne çıkarıldı “paranın dini, rengi olmaz” söyleminden, milli paranın kıymetine vurgu yapan bir dil hakim oldu.

PKK terör örgütü, çözüm sürecini, devletleşme süreci olarak kullanmaya kalkınca, şehir işgalleri başlayınca, demokratlıktan milliyetçiliğe hızlı bir geçiş yapıldı, “tek devlet, tek bayrak, tek vatan, tek millet” AK Parti’nin, Rabia’sı oldu.

Mesela MHP…

Alparslan Türkeş’in vefatıyla, MHP’nin başına geçen Devlet Bahçeli, o gün ne dediyse, bugün de aynı şeyleri dedi, depişmedi, dönüşmedi, alanı genişletmedi fakat girdiği hiçbir seçimde de %18’in üzerinde oy alamadı.

Mesela CHP…

Her zaman laik, seküler, demokrat olduğunu söyledi, tam olarak tarif edemese de “Atatürk milliyetçiliği” gibi temelde “Batılı Türk tipi insan” yetiştirmeyi önceleyen bir parti olduğunu söyledi ama onlar da hiçbir zaman %30’un üzerinde oy alamadı.

Bunlar olurken, kurulan kapanan onlarca partiden bahsetmiyorum bile, sadece siyasetin ana omurgasını oluşturan merkezlerin durumunu anlatıyorum.

Bunca tecrübeden şunu öğrendim,

Bir parti, Refah Partisi mesela, kuruluş ilkelerinden taviz vermeyeceğini, esnemeyeceğini söylüyorsa, uzun zahmetler sonucu bir yere kadar gelebiliyor, iktidar olma sınırına yaklaşınca da devlet tarafından saf dışı bırakılıyor.

Yok, AK Parti gibi her eğilime, her düşünceye, her fikre yer vereceğini söylüyorsa daha kolay iktidar oluyor, fakat bir süre sonra bu farklı eğilimlerin talepleri, devletin kuruluş ilkelerini zorlamaya başlayınca, mecburen yukarıda anlattığım dönüşümler yaşanıyor.

Muhafazakar/liberal/demokrat söylemlerle yola çıkan her parti, özgürleştirdiği kitlenin devleti tehdit etmesiyle birlikte zamanla biraz CHP’ye, biraz da MHP’ye dönüşüyor.

Fethullah Gülen, paralel devletini, muhafazakar/liberal/demokrat çizginin teminatı, güvencesi olarak kurdu, partilerin zamanla CHP’ye, MHP’ye dönüşmesini engellemek için devletin kimyasını bozdu.

Devlete karşı yapılan bu ağır müdahale, 15 yıldır halkın desteklediği AK Partili kadrolara da yönelince filim koptu, savaş başladı.

AK Parti, bu süreçte bir ilki başardı, 2007’de, devleti kontrol eden Kemalist yapıya karşı, 2013’te de FETÖ’ye karşı yıkılmadı, Türk siyasi tarihinde, devleti kontrol eden iki farklı kesimin yıkamadığı tek parti AK Parti oldu.

Şimdi bu yaşananlar ışığında Meral Akşener hareketine dönelim tekrardan.

Akşener’in kuracağı parti, AK Parti’nin 15 yılda geçtiği yollardan geçecekse, en sonunda “milliyetçi/muhafazakar/devletçi/cumhuriyetçi” çizgiye evrilecekse dejavu olur, başka bir şey olmaz.

Zaten, Türkiye’de, uzun süre “herkesi kucaklayan parti” olarak kalınamıyor, çünkü o herkes, kendisini çağıran partiye, devletten hesap sormak için gidiyor, iktidar olan parti de zamanla devlet gibi düşünmeye başlıyor ve kopuşlar yaşanıyor.

“Milliyetçilik/muhafazakarlık/devletçilik/cumhuriyetçilik kötü bir şeydir” anlamında söylemiyorum, lakin bu süreçleri yaşadık ve ne olduğunu biliyoruz, tekrarı sıkıcı olur, anlamında söylüyorum.

Akşener’e yöneltilen, “FETÖ projesi” olduğu yönündeki suçlamaların dayanağı da bu noktada şekilleniyor.

Eğer bu hareket salt Türkçülük, ya da Atatürkçülük üzerine yoğunlaşmayacaksa, herkese, her düşünceye yer verecekse, yani “muhafazakar/liberal/demokrat/batılı” bir çizgide olacaksa, bu projenin atölyesi FETÖ idi, Taraf Gazetesi idi, orada imal edilip sağa sola takılan stepneler idi.

Şimdi bugün, Akşener’e sorulan soru şudur; 2013’ten sonra, o düzen yıkıldı, peki sen kime ve neye güvenerek, bu kadar geniş bir kitleyi kuracağın partiye çağırıyorsun, senin partinin üst yapısını nasıl bir devlet oluşturacak?

Tabi bir yola çıkmışlar, akla ihtiyaçları yoktur elbet, ne yapacaklarını bilirler ama ben yine de küçük bir tavsiyede bulunayım.

Siyaset, boşluk doldurma sanatıdır, zamanla oluşan çatlaklara sızma da bir yöntemdir ama toprağın nasıl bir tepki vereceği belli olmaz, bakarsınız ki aniden kapanıverir toprak, girdiğiniz çatlakta kısılıp kalırsınız, çok dikkat etmek lazım.

“Yok, biz böyle derin işleri düşünmüyoruz, sırf Erdoğan karşıtı bir parti kuruyoruz, o gitsin de ne olursa olsun” diyorsanız, o zaman “Şenlik var, toplanın ahali” derim.

#Meral Akşener
#MHP
#CHP
#AK Parti